PARMAKSIZ & Otuz Altı

83 4 0
                                    

Sonuçları öğrenmemden iki gün sonrasıydı. Akşam yemeğimi yemiş odama çekilmiştim. Bu iki gün boyunca sürekli Yekta ileydim, annemin nasıl öğrendiğini sorduğumda ise şu yanıtı vermişti;

"Şeyma'ya telefonu uzattım, o da yok abi konuş sevgilinle deyince annen o sıra duymuş konuşmalarımızı. Öyle."

Yarın akşam mezuniyet balosu vardı. Şeyma katılmam için bir aralar çok ısrar etse ona katılmayacağımı kesin bir dille söyleyip reddetmiştim. Aslında elbisem olsa katılacaktım fakat işte...

Şeyma bu konuda da ısrar etmişti tabii

Onun aldığı elbiseyi bana attığında beğenmiştim. Dizlerinin birkaç parmak üstünde biten mor askılı, üstünde gayet hoş duran bir elbiseydi.

Yarın gece her şey belli bir noktada bitecekti. Sonunu bilmezdim, fakat göze alacaktım.

Tam gece bittiği anda gidecektim onun yanına, er şeyi yüzüne vurup çekip gidecektim işte. Bu kadar kolay düşünebiliyorken ne kadar zor olacağını tahmin etmek zihnimin sınırlarını zorluyordu.

Onunla geçen her gün daha çok sevdim onu, çok zararlıydı bu. Çok.

Diğer sabah uyandığımda ise halsiz hissediyordum kendimi. Yani hasta gibi değil de daha çok, ruhsuz gibi.

Kahvaltı için anneme yardım ederken parmağımı domatesi doğrarken kestim. Bir süre bakıp suya tutup doğramaya devam ettim.

"Yara bandı taksaydın en azından?" Yok dercesine başımı salladım. "Bugün pek dalgınsın?" Diye merakla sorunca ona cevap vermek için ağzımı araladığımda kapı hızla çalmaya başladı. Babamın böyle kapı çalmayacağını bildiğimizden tedirgince annemle bakıştık.

"Bu geri zekalı kim ya?" Annemin ağzından çıkanlarla gülmek istedim bir an. Beraber kapının başına gittik. Kapıyı elimi saklayacak bir biçimde açıp baktığımda yerde dizlerinin üzerinde bir bebek ile oturmuş ağlayan Meltem gördük.

Yani... benim biyolojik olarak öz annemle.

Annem şaşkın bir şekilde elini ağzına koydu. "Ne işin var burada senin?" Kızgın çıkan sesiyle Meltem yalvarırcasına bakışlarını bana çevirdi.

"Ne olur bana yardım edin, sokaklarda kaldım. Bu bebeğe kıyacak mısınız?" Başımı yana eğip dudağımı yaladım.

"Meltem sana hastanede ne dediğimi hatırlıyor musun?" Bir süre bekledim. "En geç iki hata içinde kapımızda sürüneceksin demiştim... Ah, altıncı hislerim ne de kuvvetli. Şimdi," Yüzüne tiksinti dolu bir bakış attım. "Siktir git, derhal!" Yüksek çıkan sesimle başını iki yana salladım.

"Zorluk çıkarma Meltem, hadi git evimizden!" Annemin sözlerine katılırcasına başımı salladım. Meltem bu destekten sıkılmış bir şekilde bağırdı. "Ne evinden bahsediyorsun sen, bu evi sen yokken ben çekip çeviriyordum. İki günlü kadın gelmiş bana-"

"Ne evi çekip çevirmesinden bahsediyorsun sen, ha? Söylesene! Sırf parmağım böyle olduğu için etraftan laf söz olur korkusuyla bizi terk edip zengin koca bulan sen değil de kim? Sahi, o da seni kovmuş gibi duruyor." Ona üstten bakışlar attım. "Babam gelmeden git buradan, huzurumuzu bozamayacaksın."

"Gitmeyeceğim, ben kanser oldum. Kızım ile beni tek mi bırakacaksınız?" Kanser olması bende hiçbir şey hissettirmedi. Bir yabancının kanser olduğunu öğrendiğimde ne hissedersem, bunda da öyle hissettim.

"Bırakacağız, sen nasıl bıraktıysan bizde öyle bırakacağız." Babamın gelen sesiyle hepimizin gözleri arkaya döndü. "Elimden bir kaza çıkmadan git buradan." İçeri girmeden son bir kere daha baktı. "Senin çok hizmetkârın var hem, gitsene onlara."

PARMAKSIZ -Texting- (FİNAL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin