Bu bölüm bazı olayların netlik kazandığı bir bölüm olacak. Olayları daha iyi anlayıp bazı şeylerin nedenlerini bulacağız.Ama başlamadan önce,
Buraya kadar geldiğin ve hikayeme bir şans verdiğin için teşekür ederim. Oy ve yorumlarınızın ne denli büyük bir motivasyon kaynağı olduğunu ve beni cesaretlendirdiğini bilemezsiniz. Bu yüzden sakın ola kitabın ismine takılıp yıldızlarımızı karanlıkta bırakmayın.
Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Keyifli okumalar....
-DOKUZUNCU BÖLÜM-
"Koşanlar Ve Yakalananlar"
'
-
Güneş ufukta yavaş yavaş süzülürken birkaç dakika sonra tamamen kaybolacak turuncu ışıklar pencereden odaya süzülüyordu. Sanki durmuş gibi gelen zamanın aslında son sürat akıp gittiğini hatırlatmak ister gibiydi bize. Ortam sıcak ve de havasızdı. Dışarı çıkmak istediğimi düşündüm, bahçeye çıkarsam nefes almam daha çok kolaylaşacaktı.Öykü, aklımdan geçenleri duymuş gibi kalkıp ışığı ve pencereyi açtı. Son yarım saattir durumu kabullenmemi bekler gibi tek kelime etmiyordu. Sıkıldığını fark edebiliyordum.
"Bana her şeyi anlat," dedim, kollarımı dizlerime yaslamış ellerimi başımın iki yanına koyarak parlak yer döşemesini izliyordum. "Anlat ki, kafayı yemeden durabileyim." ellerimle başıma bir kez daha vurdum.
Delirecek gibi hissediyordum. Kolumun hali gözümün önüne gelince midemin tekrar bullandığını hissettim.
Düşündüğümden ve umduğumdan daha berbat bir haldeydi, çok çok daha berbat. Üst derinin tamamı yanmıştı, sanırım tıbbi açıdan ikinci derece yanıklardan sayılıyordu. Olduğu gibi görünen etim sanki pişmiş gibi kahverengileşmişti ve mide bulandırıcı gözüküyordu. Ama yinede damgayı net bir şekilde görebilmiştim; bir kum saatini andırıyırdu, ancak iki üçgenin ortadan kesiştiği noktalarda yine iki farklı yöne bakan oklar vardı.
Bunun derime işlenmiş bir damga olduğunu kabullenemiyordum. Yine kötü bir kabus gördüğümü ve yakında uyanacak olduğumu kendime fısıldayıp duruyordum ama biliyordum ki, hayal gücüm böylesine bir yarayı kendi kendine resmedemezdi.
Kesinlikle baktığıma bin pişman olmuştum.
"Ben de çok bir şey bilmiyorum," diye başladı lafa. "Önce birkaç mesaj aldım sonraysa saçma notlar. Bir oyundan bahsediyordu her defasında,"
"Nasıl bir oyun?" diye sordum sabredemeyerek.
"Bilmiyorum, emin değilim. Sadece başlamamış bir oyun olduğundan eminim. Bize zaman tanıyor,"
"Niçin?"
"Kurbanlar'ı bulmamız için..."
Kaşlarımı çatım, kafam karışmış ve anlamamıştım. Bunu fark etmiş gibi sormam için vakit tanımadan devam etti.
"Dinle, bu sabah okuldayken çantamda bir not buldum, üstünde bir Kurbanı bulduğuma ilgili bir şeyler yazıyordu. Senden bahsediyor olmalı."
Anlatmayı sürdürürken ayaklanıp kapının yanına bıraktığı çantasını alıp geri döndü. İçinden çıkardığı zarfı bana uzattığında hiç düşünmeden aldım. Zarf çoktan açılmıştı ancak yine aynı damgalayla mühürlenmiş olduğunu görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldız - Kaç Saklan Yada Yakalan
General Fiction"İnsanoğlu yaratıldığda, Tanrı kulaklarına tek bir şey fısıldadı. 'Ey Toprak, nefsine hakim kal!' Ve ardından Şeytan'a döndü, yine fısıldadı, 'Ey Ateş, insana günahın çekiciliğini sun!' Ve ardından Meleğe döndü... son kez fısıldadı, 'Ey Nur, tü...