-BEŞİNCİ BÖLÜM-
"Kader ve Küçük Oyunları"
'Büyük bir masada oturmuş, sessizce Müdür'ün gelmesini bekliyorduk. Etrafımda benimki haricinde, on üç sandalye daha vardı ve sadece ikisi boştu. Tam karşımdaki; müdürün sandalyesi ve tam yanımdaki; ikinci olan öğrencinin sandalyesi.
Oturma düzenimize biz karar vermemiştik, buraya geldiğimizde sandalyelerin arkalarında okul sıralamamız yazılıydı zaten. Birinci numaralı sandalye, yani benim oturduğum sandalye masanın en başındaydı ve diğer iki yanımda da beşer sandalye bulunuyordu.
İlk on iki için; on iki özel sandalye.
Kendimi rutine bağlamış aylık toplantılarından birini daha yapmak için toplanmış bir örgütün başı gibi hissediyordum.
Hiçbirimizden en ufak bir ses dahi çıkmamıştı bu zamana kadar. Bir soruyla, evet sadece bir soruyla sınav birincisi olmuştum. Eğer bir soruyu boş bırakmak yerine yanlış işaretleseydim, şimdi benim yerimde başka biri oturuyor olacaktı.
Selim haklıydı, burada öğrenciler virgüllerle kazanıp kaybediyordu.
Kapı açıldığında içeri bir kız girdi. Ayakkabısının ritmik topuk sesi eşliğinde arkamdan dolanıp yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Okul ikincisinin Emre Bozkurt olduğunu sanmıştım ama hayır, o üçüncü olmuştu ve şimdi oturduğu üç numaralı sandalyede gözlerini tek bir noktaya sabitlemiş sessizce bekliyordu.
Hissettiğim rahatsızlıkla başımı kaldırıp bana delici bakışlar yollayan az önceki kıza baktım. Yüz hatları gayet rahattı, dik oturuyor ve çenesini asla yere eğmiyordu, umursamaz bir tavrı vardı ancak gözlerindeki o öfkeyi göstermekten de asla sakınmıyordu. Rahatsız edici bakışları karşısında ben de ona inat dik dik bakmaya başladım. İnsanların davranışlarına karşılık sadece bir aynaya bürünmeyi seviyordum.
En sonunda kapı tekrar açılıp müdür odaya girdiğinde meydan okur bakışlarımızı birbirinden koparmak zorunda kalıp ayağa kalktık. Müdürümüz diğer göbekli ve kel okul müdürlerine nazaran fit ve uzun boylu bir adamdı. Tahminen kırklarının ortalarındaydı. Siyah, gür saçlarını geriye yatırmış ve siyah gömlek, siyah pantolon giyerek kıyafetleri ve kendi arasında bir uyum yakalamıştı.
Hepimizin yüzüne teker teker bakıp yüzüne içten ve geniş bir gülümseme yerleştirdi.
"Oturabilirsiniz arkadaşlar, buyurun lütfen." dedi eliyle sandalyeleri göstererek. O da kendi yerine oturduğunda tekrar büyük bir heyecanla gözlerini üzerimizde gezdirdi. Yeni oyun arkadaşları edinmiş bir çocuk gibi yerinde duramıyordu.
"İşte benim altın öğrencilerim." diye konuştu heyecanla. "Hoşgeldiniz, anlatın bakalım nasıl geçti tatiller? Anladığım kadarıyla tatilde bile bırakmamışsınız ipleri elinizden, kendinize de zaman ayırmışsınızdır umarım?"
Sekiz numaralı sandalyede oturan ufak tefek bir kız konuştuğunda diğer herkes gibi bakışlarımı ona çevirdim. "Hocam hem geçen yılın konuları hem bu yılın konuları diye çırpınmaktan tatil nasıl geçti anlamadım bile."
"Aynen, benim de aynı geçti tatilim. Yaz okuluna falan da gidince boş boş oturmak hiç içme sinmedi."
"Düzeni bozmamanız güzel bir şey ancak kendinizi bu kadar zorlamayın lütfen. Sonuçta siz bir robot değilsiniz, arada bir kendinize zaman ayırıp kafa dinlemeye ihtiyacınız var. "
"Bu kadar dişli rakipler varken nasıl ara verebiliriz ki hocam? Hem bir de bazılarımızın son senesi bu yıl."
"Bakın buna sözüm yok işte, haklısınız. Haklısınızda her şeyde olduğu gibi bunda da iyi bir yere gelebilmek için fedakarlıklar yapmanız gerekiyor. Az daha gayret edin, ben size sonuna kadar güveniyorum. Emin olun hepsine değecek." hepimize büyük bir gülümseme yollayıp güzlerini benim üzerimde birkaç saniye daha uzun oyalayarak yanımdaki kıza döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yıldız - Kaç Saklan Yada Yakalan
General Fiction"İnsanoğlu yaratıldığda, Tanrı kulaklarına tek bir şey fısıldadı. 'Ey Toprak, nefsine hakim kal!' Ve ardından Şeytan'a döndü, yine fısıldadı, 'Ey Ateş, insana günahın çekiciliğini sun!' Ve ardından Meleğe döndü... son kez fısıldadı, 'Ey Nur, tü...