Uraz'ın sırtına böcek gibi yapışmıştım. Kalbim, korkudan küt küt atıyordu. Ona o kadar sıkı sarılmıştım ki, nasıl nefes alabildiğine şaşırıyordum. Motor sanki mümkünmüş gibi daha da hızlandığında başımda kask olmasına rağmen esen rüzgarı kafamın içinde hissettim.Ayrıca kalbim hem korkudan hem de, Uraz'ın esen rüzgarla birlikte saçlarından burnuma gelen şampuan kokusu yüzünden hızlanmıştı ve boğazım kurumuştu. Daha ne kadar yolumuz kaldığını bilmiyordum ama yol biraz daha devam ederse bayılıp kalacaktım.
Kapüşonlumun cebine koyduğum telefonum titrediğinde dikkatim yoldan telefonuma çevrildi. Telefonumu elime alamazdım. Telefon sanki vicdanıma oynuyormuş gibi bir kez daha vızıldadığında, ellerim onu almak için sızlıyordu.
Ellerimi iki sıkı yumruk yaparak, kendimi engelledim. Telefonu alırsan arkaya uçarsın! İç sesim haklıydı. Ama şöyle bir sorun vardı ki ben telefon bağımlısıydım!
Telefon her titrediğinde sanki biri karnıma bıçak saplamış gibi hissediyordum. "Uraz!" Dedim rüzgarın uğultusu arasında sesimi duyurmaya çalışarak. "Ne var?" Diye kabaca çıkış yapınca ona kızamayacak kadar çaresiz bir durumdaydım.
"Elimi cebime atsam yola doğru uçar mıyım?!" Diye bağırdım yine sesimi duyurmak için. Bir an kendi soruma gülecek gibi oldum ama gülemeyecek kadar gergindim. Uraz, sorduğum sorunun saçmalığını bir an idrak edememiş gibi sessiz kaldı. Çocuk şimdi düşünüyor başıma nasıl bir bela aldım diye.
Korkunca saçmalayan insanlardandım ve şu an korkudan ölümle aramda ince bir çizgi vardı. Bizi işimizden etmeden önce düşünseydi, o yüzden bütün saçmalamalarımızı çekmek zorunda. Uraz alaylı bir ses tonuyla, "Dene bakalım uçuyor musun? Bende öğrenmiş olurum." dedi.
Ee bu bizi öldürmeye çalışıyor! Beline sarmış olduğum ellerimden biriyle göğsüne vurmaya çalıştım ama hissettiğinden bile emin değildim. Her şeyle alay geçmek zorunda mıydı?! "Uraz!" diye kulağının dibinde tekrar bağırdığımda aslında bağırmadan da beni duyabileceğini fark etmiştim.
Uraz'ın sıkıntılı nefesi kulağıma doldu ve "Elini dikkatlice cebine atsan bir şey olmaz." dedi. Korkuyla yutkunduğumda bugün sınırlarımı çok zorladığımı fark etmiştim. Eğer biraz daha sınırlarda gezersem kalpten gitmeme çok az kalmıştı.
Uraz'ın beline sardığım titrek elimi çok yavaşça ondan ayırdığımda bir an kendimi boşlukta hissettim ve çığlığı bastım.
Uraz'ın küfürleri eşliğinde ona daha sıkı sarıldığımda gözlerimi de yummadan önce elini kulağına götürdüğünü ve daha fazla küfür ettiğini duymuştum. Kendimi bayılacak gibi hissediyordum. "Bu yol neden bitmiyor?!" Diye ağlamaklı bir sesle yakındığımda Uraz hala küfür ediyordu.
"Başımın belaya girmeyeceğini bilsem seni şimdi bu motordan aşağı fırlatmıştım!" diye öfkeyle söylendiğinde bende öfkelenmiştim. Hem suçlu hem de güçlüydü! "At o zaman!" dedim yine kulağının dibinde çığırarak, "At bende kurtulayım!"
"Bak hala bağırıyor!"
Ona cevap vermemi engelleyen şey; az ileride gördüğüm turuncu alevlerdi. Bunu ilk başta yangın olarak görsemde bunların varillerin içinde ısınma amaçlı yakılan ateşler olduğunu çok geçmeden anlamıştım. Motorun hızı, varillerin etrafına toplanmış insanlara yaklaştıkça azalmaya başlamıştı. Uzaktan seçemediğim yeri yaklaştıkça daha iyi görmeye başlamıştım.
Uraz gibi baştan aşağı siyah giyimli insanların ve her yerde motorların park edildiği bir yere geldiğimizde burada neden toplandıklarını sorguluyordum. Uraz sonunda motorunu varillere yakın bir yerde durduğunda, korkudan hala midem bulanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSTENMEYEN
ChickLit11.11.2016 elya: Biliyor musun seni çok seviyorum. elya: Ama aşkımı bana karşı kullanacakmışsın gibi bir his var içimde. elya: Umarım haksız çıkarım. 19.04.2018 elya: Beni hatırladın mı? elya: Sorduğum soru saçmaymış elya: Ne de olsa her katil bir g...