Kendimi her bir yandan sıkıştırılmış gibi hissediyordum. Üstelik günler geçmişti ve ondan görüşme mesajı da henüz gelmemişti. Uzun süre mesaj atmamak için direndim fakat hafta bitti ve Pazar gününe ulaştık. Hafta boşa gitmişti. Sonunda direncim kırıldı ve mağlup oldum. Elim telefona gitti...
"Sana değer verdiğim için başka insanlarla plan yapmıyorum. Aynı güne denk gelmesin diye çabalıyorum ama senden bir ses çıkmıyor."
Yazmaz olsaydım keşke dediğim bir mesajdı bu. Evren bir yandan, o bir yandan, işler birikiyor ve ben işlere bakmıyorum. Bu sorun da bir yandan gelip abluka altına almıştı beni. Neşet Ertaş'ın da dediği gibi "Ah yalan dünya, yalandan yüzüme gülen dünya."
Bu mesajın üzerine öyle bir cevap yazdı ki; Mükemmel bir plan yerle bir olmuştu.
"Bir kere gördüğün insana neden bu kadar değer veriyorsun?"
Onun için bir kere gördüğüm insandı ama ben her gün gözlerimi onunla kapatıyor ve her sabah onunla açıyordum. İnsanlar bu kadar acımasızdı işte. Yargısız infaz her zaman günü kurtarıyordu. Ben o noktaya gelene kadar hangi aşamalardan geçtiğimi nasıl anlatabilirdim? Ona durumu anlatamayacağımı söylesem de o ısrarla bu cevabı almak istiyordu. Ona cevabı vermem demek küçük bir şansım varsa bile onu da ellerimde kaybetmem olacaktı. Bunu çok iyi biliyordum... Anlatmamak için saatlerce direndim ama o taktik değiştirmişti. Ya anlat ya da sonsuza dek sus diyordu. Bildiğim bir şey varsa anlatsam da sussam da, o sonsuza dek susacaktı. Filmlerde de hep böyle olmuştur. Yaşamak istiyorsan konuş, anlat... Karakter anlatır ve ölür... Hiç değişmez...
"Tamam Yeşim. Anlatıyorum, rica ederim ben anlatırken araya girme. Sadece dinle..." deyip başından sonuna her şeyi anlattım. Ben anlatırken ara ara durulduk ara ara da tartıştık. Sabaha karşı dört olmuştu. Ona kartviziti ortadan ayırmasını istedim. Finali de yapıp yerle bir etmiştim. Çünkü zaten yok olmuştu, madem yok oldu o zaman her şeyiyle yok olsun dedim.
Konuşmanın sonunda bana yaptıklarım için teşekkür etti. Ben de iyi geceler dileyip konuyu kapattım.
Yolculuk bitmişti. Gecem kendime dikenli, ay gözlerimi kör etti. Göremez oldum, çaresizliğimi dile bile getiremiyordum. O kadar çaresizdim ki devası olmayan hastalığımın dermanı vaktini dolduran bir yıldız misali kayıp gitmişti. Bütün dağlar üstüme çullanmıştı. Konu açılmamak üzere kapanmıştı açıkçası, zamanı geri alamıyordum. Laflar ağızlardan kurşun gibi çıkmıştı. Kılıç kınını delmiş, artık delikten çıkan ucunun keskinliğini cümle âleme sergileyerek gezme vakti gelmişti. Yaralıydım, yatağıma geçtim ama uyumak ne mümkün? Yazın ortasında üşüyordum, o an yağan bütün karlar benim üzerime yağıyordu. Oyunun sonunda piyonla şah aynı kutuya girdi ama vezir dışarıda kaldı. Nerede hata yaptığımı düşünürken uyuya kalmışım. Sabah bir enkaz gibi uyandım. Tüm bu yaşanılanların bir rüya olmasını arzuladım. Telefonu kontrol edip mesajların orada olmaması için yalvarıyordum. Ama mesajlar oradaydı... Her şey alt üsttü, şimdi döküleni saçılanı tek başıma ben toplayacaktım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Plan
Fantasyİlk 10 bölüme kadar pes etmediğiniz takdirde inanılmaz bir maceranın pençesinde olacaksınız...