10)Deli Divane

10 1 0
                                    

     Ben düşüncelere dalmış donuk bir şekilde beklerken genç adam da bana bakıyordu. Cebinden bir mendil çıkartıp dudağımı sildi. Kan akmıyordu, sadece kalıntıları vardı. Elinden mendili alıp sildim. Son bir soru sormalıydım.

     "Beni evime götürür müsün?"

     "Evindeyiz zaten." Diye cevap verdi. Bu lafın ardına hemen çevreme bakındım. Saat yönünün tersine eksenim etrafında bir tur atıp hangi evin bana ait olduğunu anlamaya çalıştım ama anlayamadım.

     "Hangisi benim evim?"

     "Sen gerçekten iyi değilsin Oliver. Kafana sert darbeler aldığın aşikâr. Ve dostum senin bir evin yok."

     Evsiz bir adammışım ben. Yerim yurdum yokmuş. Kadere bak, resmen bir oyunun en zor seviyesinden başlamışım. Evsiz bir adamsam eğer o zaman annem de babam da yok demektir. Onlar olsa niye evsiz olayım ki. Saçma olurdu...

     "İnan bana hiçbir şey hatırlamıyorum. Dediğin gibi darbelerin etkisi olabilir. Evim yoksa eğer nerede kalıyorum?"

     "Kilisede."

     "Ben nereden geldim?"

      "İşte onu kimse bilmiyor. Kimseye anlatmadın ama yıllardır buradasın. Kilisenin temizliğini yapıyorsun, ekstra işler çıkınca da ihtiyacın olduğu için herkes o işi sana veriyor. Ha bir de Papaz öldükten sonra temizliğe ara verdin. Yeni papazla tanışmadın bile ama iyi bir adam. Tekrardan işine gücüne sahip çıkabilirsin."

      "Anladım genç arkadaşım. Senin adın neydi? Hafızam gelene kadar beklemeyelim ya da belki de hiç gelmez."

     "Oliver..." dedi ve güldü. Normalde gülünecek bir şey yoktu ama Oliver için bu yaşananlar gülünç bir durumdu. Ömer olsaydım hiç komik olmazdı. Kimliğimi kaybetmeye başlıyordum. Oliver mi, Ömer mi? Düşünürken turuncu saçlı arkadaş ismini söyledi.

     "Lars, Marteen'nin kuzeniyim ben. Onun gözüne görünmemeye çalış. O normal bir insan değil..." deyip yanımdan ayrıldı. Lars iyi birine benziyordu. Mendilini de bana bıraktı. Bir daha dayak yersem eğer en azından mendilim olacaktı. İçinde bulunduğum durum harici her şey normaldi. Müslümanken Kilisede kalmak da ilginç olacak sanırım diye mırıldandım. Kilise gözümün önündeydi. Bahçesinden içeri doğru girdiğimde Papaz oradaydı. Göz göze geldik. Üstünde dini kostümü ve boynunda bir haç vardı. Her papaz gibi tonton bir dedeye benziyordu. Beyaz sakalları pembeleşmiş suratına bu havayı katmıştı. Sonuç olarak bir din adamıydı. Papazın yanına doğru yürümeye başladım ve geldiğim için memnun gibi görünüyordu.

     "Sonunda geldin demek. Oliver." Dedi. Sıcakkanlı birine benziyordu. Biraz da babacan bir ses tonu vardı. Beni çok iyi biliyor gibiydi ama ben hiçbir şey bilmiyordum. Güven veren ses tonuyla konuşmasına devam etti.

     "Ölüm bir ayrılık gibi görünebilir. Gayet haklısın. Önceki papazın ölümüne herkes senin kadar üzülmüş. Ama bu bir son değil Oliver. Yeniden başlaman gerekiyor." Deyip elini omzuma koydu. İçten içe üzülmüştüm yani. Oliver o papazı gerçekten çok seviyormuş. Mecbur ben de seviyor olmak zorundaydım. Üzüntü nöronları devreye girince asıl üzüldüğüm şeyler aklıma geldi. Sonra da doğum gününü hatırladım. Geç kaldığım hissi iyiden iyiye içime yerleşmişti. Papazın tesellisi bitince aklımdaki sorulara cevap için biraz da onu yoklamam lazımdı. Bir din adamıydı ve sabırla beni dinleyeceğini düşündüm. Dediğim gibi bir din adamıydı ve belki beni anlayabilirdi. Başımdan geçen olayların hepsini tek tek anlattım. Ben anlattıkça mimikleri değişti. Şaşırdığı için değildi sanırım deli olduğumu düşündü. Papazın ölümünden sonra sağlığımı kaybettiğimden şüpheleniyor olabilirdi. Anlattıklarım bittikten sonra sorumu sordum.

Mükemmel Bir PlanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin