25)Sadakat Etkisi

5 0 0
                                    

     "Oliver, şey yani Aleron. Hoş geldin küçük kardeşim." Dedi. Onun sıcaklığına karşılık veremiyordum. Soğuk bir şekilde "Selam Rameau." Dedim. Bir terslik olduğunu hissetmişti.

     "Neyin var?"

     "Bir şey yok. İyiyim ben. Baloyu düşünüyorum sadece." Deyip geçiştirdim. Beynimdeki savaşı dışa vurmamak için mücadele veriyordum. Sunduğum bahane onu tatmin etmişti.

     "Hak veriyorum sana. Ben de çok heyecanlıyım. Sadece bir haftamız kaldı." Dedi. İşini benimseyip odaklanmıştı. Belki de hayatında ilk kez bir işe yarayacağını hissetmişti. Bir şeyler başaracağına inanmıştı. Ona haksız yere mesafe koyduğumu düşündüm ama böylesi daha iyiydi. Tac Mahal'den dönerken söylediğim lafı unutmuştum. Bu soğukluk, ona hiçbir koşulda arkamı dönmemem gerektiğini hatırlattı. Temkini elden bırakmıştım ama tekrar almanın zamanı geldiğini hissetmiştim. Çünkü Nephrite benim için ne ifade ediyorsa onun için de aynı şeyleri ifade ediyordu.

     Bir hafta boyuncu mesafemi koruyabildiğim kadar korudum. Balo günü geldiğinde benimle hiç ilgilenmedi. İşin kötü yanı, o henüz onu görmemişti. Onu görünce işleri birbirine karıştırabilirdi. Bunu, o anı yaşamadan bilemeyecektim. Sonunda beklenen zaman geldi. Oysaki Ben bir hafta boyunca onun gelişini beklemiştim. Gösteriden önce, opera salonuna bitişik olan kapalı bir salonda kokteyl olacaktı. Misafirler orada toplanmaya başladı. Same yanımda her gelenin adını söylüyordu. Yaptığı işi ve Paris'teki itibarının önemini anlatıp duruyordu. Onu dinliyormuş gibi yapıyordum ama gözüm Nephrite'yi arıyordu. Kokteyl için hazırlanan bölüm göz doldurucuydu. Destansı ikramlarla döşenmişti. Kraliyet her şeyi eksiksiz hâle getirmek için büyük çaba sarf etmiş olmalıydı. Bunların hazırlandığından haberim bile olmadı. Ben onu beklerken Same benim boş boş beklememi istemedi.

      "Gelen konuklarla biraz sohbet et Aleron."

     "Neden ya? Burada kimseye karışmadan dursam ne olur?"

     "Aleron, lütfen yorma beni."

     "Tamam ya." Deyip konukların arasına karıştım. İstemediğim bir şeyi zorla yaptırdıklarında bu işi samimiyetsiz yaptığımı çok belli ederdim. Ama bu sefer kraliyette olduğumuz için candanmışım gibi davranmaya çalıştım. Her risk tehlikeliydi... Teker teker konuklarla sohbet ederken birileri dikkatimi çekti. Salonun en uzak noktasındaki masada oturuyordu ve onlara baktığımda yıllardır tanıyormuşum hissine kapıldım. Masanın bir tarafında şık giyimli bir adam, diğer tarafında da şık giyimli bir kadın vardı. Kadının yüzünü görememiştim, sırtını salona doğru vermiş oturuyordu ama adamı görebiliyordum. Muhabbet ettiğim konukla sohbeti hızlı bir şekilde sonlandırıp o masaya doğru yöneldim. Bir şeyler beni oraya çekiyordu.

     Ben oraya ilerlerken kadın masadan zarif bir şekilde kalkıp gitti. Yüzünü yine göremedim. Masaya yaklaşınca oturan beyefendinin suratı biraz daha belirgin hâle geldi. Esmerdi ve karşısında oturan kadından daha şık giyimli, biraz da yakışıklıydı. Gidip masasına konuk olmam problem olmazdı. Çünkü buradaki herkes, birbirine saygılı olan insanlar topluluğunu oluşturuyordu. Masaya ulaştığımda kibar bir şekilde kendimi tanıttım.

     "Merhaba. Ben Aleron. Rameau'nun küçük kardeşiyim."

     "Merhaba delikanlı." Dedi. Babacan bir tavrı vardı. Ses tonu da bir o kadar güven veriyordu. Konuşunca, onu yıllardır tanıyormuşum hissine bir kez daha kapıldım. Ben hislerimle boğuşurken o da kendini karizmatik bir şekilde tanıttı.

     "Ben de Saidou. Sen sormadan ben söyleyeyim. Ben bir tüccarım."

     "Ne satarsınız?"

Mükemmel Bir PlanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin