"Çocuklardan biri anahtarınızı bulmuş Bay Canches." Dedi. Gerçekten de Jesus'un dediği gibi o anahtar bana tekrar gelecekmiş. Heyecanlı gözleri ben hazırım der gibi karşıma geçmiş bana bakıyordu. Bu heyecanına karşın ona nasıl yardım edeceğimden bihaberdim. Jesus neyin nerede olduğunu çok iyi biliyordu. Sağ taraftaki odadan bir örtü edinip yanıma geldi. Örtüyü yanıma bırakıp yerdeki parşömen kâğıtları hızlıca topladı. Kümeleyip bir kenara koydu. Sonra titiz bir şekilde örtüyü yere serdi. Torbadan yiyecekleri çıkarıp örtünün üzerine yerleştirdi. Jesus yiyecekleri hazırladıktan sonra bir ara gözden kayboldu. Çalışma odasından sesler geliyordu. Bir şeyler peşindeydi. Yemeğimi yerken önüme birkaç adet kitap koydu. Şimdi bunların sırası mı der gibi baktım ama anlamadığın biliyordum. Bir şekilde bu durumdan kurtulmalıydım.
"Bir tanesini seç. Ama önce yemeğimi bitireyim."
Ben karnımı doyururken Jesus çok az yedi. Aklı kitaptaydı. Bana umut dolu gözlerle bakıyordu. Birini umut dolu gözlerle bakarken hayal kırıklığına uğratmak doğru olmazdı. Onun umudunu kıramazdım. Saati bulana kadar onunla ilgilenmeye karar verdim.
"Sağ ol Jesus. Hem yiyecekler için hem de hazırladığın için."
Yemeği yedikten sonra seçtiği kitabın üzerine bir saate yakın sohbet ettik. Sohbet sonrası yaşlılığın verdiği ağırlığa bir de yediğim yemeğin ağırlığı eklenince uyku bastırdı. Yaşlılar bu yüzden sürekli uyuyor olmalıydı. Yaşlıları artık daha iyi anlıyordum. Jesus'tan bir süreliğine izin istedim. Çünkü gerçekten enerjim yoktu ve uyumam gerekiyordu.
"Jesus, kendimi yorgun hissediyorum. Biraz uyursam kendime gelebilirim. Sen kitabı yanına al ve incele. Biraz dinlendikten sonra çalışabiliriz." Dediğimde gözleri açıldı. Şaşırmış olduğu her halinden belli oluyordu.
"Gerçekten kitabı alabilir miyim?" dedi. Bunda şaşırılacak bir durum yoktu ama niyeyse Jesus oldukça şaşırdı.
"Evet. Alabilirsin tabii. Neden şaşırdın?"
"Siz kitaplarınızı kimseye vermezsiniz de o yüzden." Dedi. Sanırım kitaplarımı paylaşmayı sevmiyordum. Pot kırmıştım ama toparlamasını bildim.
"Bu aramızda kalsın. Kimseye söyleme." Dedim gülümseyerek.
"Tamam Bay Canches, aramızda kalacak." Diye karşılık verdi gülümseyerek. Hoşuna gitmişti. Jesus'u uğurladıktan sonra gözlerimi koltuğun üstünde kapattım. Kapatır kapatmaz uyumuştum. Üstüm açık uyuyunca birçok rüya gördüm. Rüyamda da zaman yolculuğu yapıyordum ve evime ulaşamıyordum. Sonra uykum Jesus'un bağırtısıyla bölündü. Göz kapaklarımın ağırlığı geçene kadar doğrulamadım.
"Bay Maestro Canches. Bay Maestro Canches. Bay Chances." Diye durmadan bağırıyordu. Canches'in soyadım olduğunu bu şekilde öğrenmiştim. Bir ön adım varmış. Maestro, Maestro Canches. Bu isim de tanıdık gelmeye başlamıştı. Sürekli duyduğum için mi bilmiyorum ama bir yerlerden hatırlıyor gibiydim. Jesus'un ısrarlı bağırışları uykumu tamamen kaçırmıştı. Yaşlı bir insan olduğum için hareket ederken bir genç gibi hızlı olamıyordum. Yavaşça uzandığım yerden doğrulup ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda Jesus tam karşımda duruyordu.
"Geldim Jesus geldim. Ne bu telaşın?" diye sordum. Tam bir yaşlı insan sorusuydu. Giderek yaşlılığıma uyum sağlıyordum.
"Bay Canches. Efendim, sizi görmek isteyen birisi var. Daha önce geldiğinde reddetmişsiniz ama sonradan gönderdiği bir haber üzerine onunla görüşmeyi kabul etmişsiniz. Çok önemli bir konuymuş." Dedi. Buraya gelmeden önce neler yaptığımı bilmediğim için neler olduğunu da bilmiyordum. Bu durumu da bir şekilde hallederim diye düşünüp Jesus'un anlattıklarına karşın konuştum.
"Nerede bu kişi?"
"Köşede duruyor benden haber bekliyor. Ona ne söyleyeyim?"
"Onu buraya davet et." Deyip gönderdim. Bakalım bu kadar önemli olan konu neydi? Ben de merak etmiştim. Gelmeleri uzun sürmedi. Jesus yine aynı heyecanla kapıma dayanmış açmamı bekliyordu. Kapıyı sakince açtım. Karşımda şapkalı ve güzel giyimli birisi vardı. Sakallarını uzatmıştı. Ve bakımlı bir hâli vardı. Ben kapıyı açtıktan sonra konuşmaya başladı.
"Yeniden merhaba Bay Canches. Artık tanışabiliriz. Ben Nicolas Flamel." Dediğinde bir an şok geçirdim. Bu nasıl mümkün olabiliyordu. Efsane Nicolas Flamel'di gelen. Artık bu yolculuğun bilinçaltımla alakalı olduğuna neredeyse emin hâle gelmiştim. Jesus'un anlattığı şeyleri ve Flamel'in "Yeniden merhaba" demesini daha iyi anlamıştım. Ve kendi ismimim bana neden tanıdık geldiği konusu artık açıklığa kavuşmuştu. Nicolas Flamel'in satın aldığı kitabı tercüme edecek olan Musevi bendim. Flamel'i bana kadar getiren hikâyesi daha ilginçti.
Flamel rüyasında bir melek görmüş. Melek Flamel'e bir kitap göstermiş. Bu kitabın sayfaları kâğıttan değilmiş. Kitabın sayfaları tahtadanmış ve kapağı da bakırdan yapılmış. Ama rüyasından uyandığı için melekten kitabı alamamış. Bu rüyayı gördükten bir zaman sonra Flamel'in çalıştığı yere bir adam gelmiş. Flamel'in çalıştığı yer kitap alıp sattığı bir yermiş. Gelen adamın paraya çok ihtiyacı varmış. Elinde de bir kitap varmış ve satmak zorundaymış. Flamel adamın elindeki kitabı önce çok değersiz görmüş. Aldıktan sonra tekrar satamayacağını düşünmüş ama kitabı eline alıp incelediğinde sayfalarının çok kullanılan parşömenlerin aksine ağaç kabuğundan yapılmışa benzediğini fark etmiş. Aklına rüyasındaki kitap gelmiş. Bu kitabın rüyasındaki kitap olduğuna inanıp, gelen adama ödeme yapıp kitabı satın almış. Kitabın isminin normal olmadığını görmüş sonra. Kitabın üstünde "Tanrının Laneti ile dağılmış olan Musevilere; Abraham'ın, Prensin, Rahibin, Levitin, Astroloğun ve Filozofun Kitabı" yazıyormuş. Kitabı aldığında okuyamamış çünkü İbranice yazıyormuş. Onu çevirebilecek birilerine Fransa'da ulaşamamış. Aslında önceleri varmış ama 1382 yılının yakın dönemlerinde, yani tam da şu an bulunduğum zaman diliminde Fransa'dan bütün Musevileri kovmuşlar. O da bu kitabı sadece Musevi bir bilim adamının çözeceğini düşünüp İspanya'ya gelmiş. İlk geldiği sıralarda hiçbir Musevi ona yaklaşmamış. Çünkü korkuyorlarmış. Bütün umutları tükendiği zaman Maestro Canches ile yani benimle karşılaşmış. Ona yardım edebileceğimi söylemişim ama sonra ben de şüphelenmişim. Kitaptan ve Hz. İbrahim'den bahsedince şüphelerimden uzaklaşmışım. Ve şimdi, muhtemelen Fransa'da o kitaptan kopyaladığı birkaç sayfa parşömenle geldi ve karşımda duruyor. Onu daha fazla bekletmemeliydim.
"İçeri girin lütfen." Deyip kapının önünden çekildim. Şimdi olaylara daha fazla hâkimdim. Beni düşündüren şey, Felsefe taşını defalarca farklı kaynaklardan araştırmış olmamdı. Bu bir tesadüf olamazdı. Şimdi asıl problem; Ben gerçekten o çeviriyi yapabilecek miydim? Ben her şeyi anlayabiliyor ve konuşabiliyordum. Durum beni yine de bir çocuk gibi heyecanlandırıyordu. Ama tek bir farkla; Ben yaşlı bir adamdım. Flamel içeri girdi, Jesus'tan bize izin vermesini istedim. Jesus gittikten sonra konuşmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Plan
Fantasyİlk 10 bölüme kadar pes etmediğiniz takdirde inanılmaz bir maceranın pençesinde olacaksınız...