"Çok ucuz kurtulmuşum." Diye mırıldandım. Sonra dedeme dönüp "Dede bu bir sihir mi?" dediğimde gülümsedi. "Bunu kimse bilmiyor..." dedi ve sonra "Hadi artık yola çık, yolun uzun. Ve evlat aslına dön, nasıl başladıysa öyle olsun." Deyip saati bana tekrar verdi ve beni gönderdi. Yine bilmece gibi bir lafla beni karıştırmıştı. Uzun süren fayton yolculuğu sırasında elimden geldiğince her şeyi düşündüm. Ama derinlerine inemedim, sadece evime dönebilirsem bununla ilgilenebilirdim. Sonra saati elime alıp incelemeye başladım. Bunca geçen zamana rağmen saate hiç bakmamıştım. Parçalandı, hayat kurtardı, kayboldu, dedemi getirdi ama bir kez bile elime alıp ona bakmamıştım. Saatin camını üstümdeki kıyafetle temizlemeye başladım. Ona saygı göstermeliydim, minnetimi sunmak istediğim sırada bir şeylerin gözüme farklı geldiğini anladım. Saat aynı duruyordu ama yine de bir şeyler farklıydı. Biraz daha odaklanıp baktığımda neyin farklı geldiğini anladım. Saniye ibresi yer değiştirmişti. Saat hâlâ 15.15'i gösteriyordu ama saniyesi farklıydı. Dedemin söylediği o söz aklıma geldi.
"Gerçeğine ulaş evlat, zaman yitip gidendir. Kazan ya da kazanma fark etmez ama aslına ulaş. Her saniye ama her saniye önemlidir." Her saniye ama her saniye önemlidir. Asıl olan saatin 15.15.14'ü göstermesiydi ama saat 15.15.43'ü gösteriyordu. Dedemin söylediklerini şimdi daha iyi anlıyordum. Sessizce saati izlerken faytoncunun sesiyle irkildim.
"Geldik efendim."
Yolculuğumuz bitmişti ve ben farkında bile değildim. Saraya ulaşmıştım. İlk karşılaştığım kişi Same'ydi. Hemen beni azarlamaya başladı.
"Aleron yine hiçbir şey söylemeden ortalardan kayboldun."
"Söz anlatacağım Same ama şimdi zamanım az. Marteen yani Rameau, Rameau nerede?"
"Salonda şu an. Gece boyu seni bekledi. Çok sinirli." Dedi. Marteen onu terk edip gittiğimi sandığı için çıldırmıştı sanırım. Opera salonuna girdiğimde sahneye dayanmış bir vaziyette bir yerleri izliyordu.
"Marteen." Dedim.
"Lanet olsun Oliver. Nereye kayboldun bunca zaman?" deyip üzerime yürüdü. Yine o eski Marteen olmuştu. Karşılık vermeden konuşmama devam ettim.
"Buradan gidiyoruz Marteen." Dedim. Makineyi almak için Marteen'i de yanıma almam gerekiyordu. Sakladığımız yerin kapağını açtığımda makine orada değildi.
"Saati ver Oliver." Dedi. Marteen makineyi sakladığımız yerden almıştı.
"Marteen saçmalamayı bırak. Saat burada olsa makineyi niye almak isteyeyim. Bu sefer makineyi saate götürmemiz gerekiyor. Saat ben de değil." Dediğimde ikna olmuş gibiydi.
"Bu sefer ben çalıştıracağım ve makine bana bağlı olacak." Dedi. Bu hiç iyi bir istek değildi. Ama makineyi alabilmek için kabul etmek zorundaydım.
"Tamam hadi acele et. Makine neredeyse al getir ve gidelim. Şehre gideceğiz." Dediğimde güvensiz bir şekilde makineyi sakladığı yerden getirdi.
"Gece boyunca ortadan kayboldun ve açıklama yapmadın. Sana güvenmiyorum Oliver."
"Anlatacağım ama artık gitmemiz lazım. Marteen lütfen sorun yaratma." Dedim. Makineyi kucakladı ve salondan çıktık. Same bizi dışarıda karşıladı.
"Nereye gidiyorsunuz yine?" dediğinde Marteen cevap verdi.
"Gidiyoruz artık başının çaresine bak Same Efendi." Dedi. Same olduğu yerde donup kalmıştı. Öyle bir surat ifadesi oluşmuştu ki yıllarca unutamayabilirdim. Sonra zaman kaybetmeden faytona bindik. Marteen karşıma oturdu. Makine'yi kucağından indirmeyip düşünceli bir şekilde bana bakıyordu. Bana hiç güvenmediğini hissedebiliyordum. Yolculuk boyunca konuşmadık. Eve geldiğimizde konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Plan
Fantasíaİlk 10 bölüme kadar pes etmediğiniz takdirde inanılmaz bir maceranın pençesinde olacaksınız...