Güneş doğduğunda dünyaya karışmayı hiç istemiyordum. Birkaç gün rüzgârın estiği her yöne savruldum, elimi ayağımı her şeyden çekmiştim. Toparlanmak için zamana ihtiyacım vardı. Ve toparlanmak için geçmişimden güç almam gerektiğini düşündüm. Kendi kabuğuma çekildim ve ailemden biraz izin istedim. Şirkete gitmek istemiyordum. Bu süre zarfında evde zaman geçirdim. Ne yaparsam yapayım aklımdan çıkmıyordu, onca emeğimin altında kalmayı kendime yediremiyordum. Dışarı çıkıp hava almak istedim ve sonra aklıma onunla ortak olan bir arkadaşım geldi. İkimize de yakındı ve kendimi onun yanına attım. Onun olaylardan az çok haberi vardı ama ben tamamını anlattım. Bütün yaşananları detayıyla sundum ve vazgeçtiğimi söyledim. Ona anlattığım detaylardan bir tanesini cımbızla çekip önüme koydu.
"Vazgeçme! Kitaptan bahsetmiştin bana. Bak onca şeyler anlatmışsın ona, ne olursa olsun bekleyecektir. Ve hiçbir şey yapmazsan yaptığın şeylerin yalan olduğunu düşünecektir." deyip sustu. Bir süre sustuktan sonra "Yani ben olsam böyle düşünürdüm." diye ekledi. Bu söyledikleri aklımı çelmişti. Bu düşünceyi hemen aklımdan attım. Çünkü o defteri kapattım ve acısıyla tatlısıyla gönülde kalmasını istedim. Yine de içim çok sıkılıyordu. Bir şekilde olanları unutmaya çalışmaktan başka çarem yoktu. Bir süre sohbet ettikten sonra evin yolunu tuttum. Eve girer girmez güvenli bölge olan odama attım kendimi. Saatimi kontrol ettim. Unutmuştum durduğunu. Yine 15.15'i gösteriyordu. Sonra telefondan kontrol ettim 17.53'tü. Havanın kararmasına hayli bir zaman vardı. Yatağımın üstüne oturup olanı biteni düşünmeye başladım ama çıkar bir yolum yok gibi görünüyordu. Bugün arkadaşımın sözleri beynimde yankılanıyordu. "Bekleyecektir..."
Gerçekten beklerse diye düşünmeden edemedim. Yatağın tam karşısında duran çalışma masasına doğru yöneldim. Beynim beni oraya itti, kapalı olan bilgisayarı açtım. Yazmaya başladığım kitabın dosyasına tıkladım. Zamanım yoktu, sadece altı gün içerisinde yetiştirmem gerekiyordu. Doğum gününe sadece altı gün kalmıştı. Dosya açıldıktan sonra sadece birkaç cümle kadar ilerleyebildim. O kadar umutsuzdum ki yetişmeyeceğini biliyordum. Baskı altında zaten nasıl üretebilirdim ki? Ne zaman bu kadar baskı altında kalsam çocukluğumdan beri yaptığım işi yapmışımdır. Yine o işi yapmak için masadan kalktım. Bozuk aletlerle uğraşıp kendi çapımda tamircilik ya da mucitlik yapardım. Yine bozuk aletlere sarılacaktım ama evin içinde hiçbirinden eser yoktu. Sanırım annem bodrum kattaki kilere taşımış olabilir diye düşündüm. Normal şartlarda ben de malzemelerimi orada saklıyordum, annem koymamış olsa bile benim koyduğum malzemelere erişsem dahi yeterli olurdu. Kilerin ve bodrum katın anahtarını alıp evden çıktım. Asansörü bulunduğum kata getirmek için düğmesine dokundum. Gelişi biraz uzun sürmüştü. Zaten o da çok genç sayılmazdı ve gelirken geldiğini belli eden sesler çıkartmakta da üstüne yoktu. Nihayetinde bir süre bekledikten sonra kabin bulunduğum katta durdu. İçine binip zemin katın düğmesine dokundum. Ben acele ediyordum ama asansörün acelemden pek bir haberi yoktu. Bir de diğer asansörler gibi sabit bir hareketi yoktu. Hindistan dolmuşları gibi sallana sallana giderdi gideceği yere. Aheste aheste derler ya, tam da o şekil bir tarzı vardı. Ne kadar bakım, onarım yapılsa da deprem görmüş rayları ister istemez oluşan sarsıntıya alınıp gücenmişlerdi. Bazı bölümleri nazlı bir şekilde eğilmişti sanırım. Onlar da nazar boncuğu olsun, yeter ki beni zemin kata bir an önce ulaştırsın. Zemin kata ulaştığımda, bodrum katın giriş kapısı asansörün tam karşısına konumlandırılmıştı. Aralarında bir buçuk metre ya var ya yoktu. Oldukça yakınlardı birbirlerine. Asansörün kapısını telaşımdan olsa gerek biraz sert itmiştim. Kapıyı açış şeklimi gören her hangi birisi, bir şeylere oldukça sinirlenmiş zannederdi kesinlikle. Oysaki oldukça sakindim. Karşıma direkt çıkan bodrum kapısının anahtarını, kilidinin içine oturttum. Sakince çevirip kapıyı da aynı sakinlikle açtım. Asansör kapısı bodrum kapısına olan tavrımı görünce kesinlikle arkamdan homurdanmıştır. Neyse ki duymuyordum. Bu yüzden bir problem teşkil etmiyordu. Bodrum katın elektrik panelinde bir sorun olduğunu bildiğim için yanıma bir fener almıştım. Anahtarı cebime koyup feneri elime aldım. Bize ait olan kiler, bodrumdaki en uzak noktaydı. Fenerden saçılan ışık yardımıyla kapıya kadar hiçbir yere çarpmadan ulaştım. Anahtarla kapıyı açıp iç taraftaki elektrik düğmesine dokundum. Bir anda her yer aydınlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Plan
Fantasyİlk 10 bölüme kadar pes etmediğiniz takdirde inanılmaz bir maceranın pençesinde olacaksınız...