"Aleron!" diye bağırıyordu. Son kısmını da baya bir uzatmıştı. Sanırım patatesleri görmüştü. Elimde yumurtalarla birlikte oradan koşarak uzaklaştı. Geldiğim yolu aynı şekilde tekrar kat ettim. Torbayı almam lazım desem buna izin vermeyeceğine emindim. Torba bana lazımdı. Makineyi torbanın içine koymak için almak zorundaydım. Yumurtaları birazdan memnuniyetsiz kadına teslim edecektim ama salona girdiğimde bir tek Marteen vardı. İçeri girer girmez Marteen bana doğru çok durgun bir biçimde konuştu.
"Bu kadın kesinlikle deli." Dedi. Ben de "Sanırım bu Same var ya. O da deli." Deyip yumurtaları sahneye bırakıp koşarak makinenin yanına gittim. Orada olmama ihtimalini düşündükçe daha da hızlı koştum. Korktuğum gibi olmamıştı. Makine hâlâ çalılığın arasındaydı. Çıkarıp torbaya koydum ve kucakladığım gibi opera salonuna geri döndüm. Hâlâ Marteen tek başınaydı.
"O ne?"
"Makine... Saklamamız lazım." Dediğimde ikimizde onu saklayabileceğimiz bir yer arayışına girdik. Marteen olduğu yerden bir süredir zaten salonu inceliyormuş. Sahnenin altı boştu. Marteen'in de gözüne oranın altına doğru açılan bir kapak takılmış. Kapağı açtığımda altı bomboştu. Bir şeyler saklamak için oradan daha iyi bir yer olamaz diye düşünüp makineyi oraya sakladım. Çok bir süre geçmeden Same içeri girdi.
"Patatesleri neden yere döktün Aleron?"
"Gerçekten neyden bahsettiğini anlamadım Same." Dediğimde gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Hâli gayet açıktı, anlayabiliyordum. Derin bir nefes alıp gözlerini tekrar açtı. Sinir hastası olmuştu. Ama saygısızdı açıkçası, üç yüz yaş büyüğüne bu kadar sinirli öfkeli olmamalıydı. Soru işaretlerini tam olarak olmasa da çözmüştük. Sonra Same bugünü sonlandırmak için konuştu.
"Bugün siz de bir şeyler var. Daha fazla devam etmeyelim, yarın devam ederiz." Dedi. Marteen'le birbirimize bakıp ikimiz de bir oh çektik. Öğrendiğimiz şeyler, bir şey haricinde diğer olayları kontrol altına aldıracaktı ama Marteen'in opera sanatçılığı konusu beni endişelendiriyordu. Marteen idam edilirse bağlantılı olarak ben de idam edilebilirdim. Bu durumdan kurtulabilmek için Marteen'le oturup bu konuya bir hayli kafa patlatmamız gerekliydi. Bugünün sonlanması bu yüzden iyi oldu.
Same bize bakıp bir süre bekledikten sonra arkasını döndü ve yürümeye başladı. Çıkış kapısına doğru ilerleyen merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı. Marteen'le baş başa kaldık ama biz nerede kalacaktık hâlâ bilmiyorduk.
"Same, bugün farklı şeyler yaşandı. Evet farkındayız ama bir nedenimiz var. Sana anlatacağım, bize odaya kadar eşlik edersen yolda bahsedebilirim." Dedim. Same yine gözlerini devirerek baktı
"Yatağınıza da ben yatırayım mı? İster misin Aleron?"
"Zaten aynı yere gidiyoruz Same. Hadi ama."
"Aynı yere gitmiyoruz Aleron! Sen yukarı çıkacaksın ama ben metrelerce yürüyeceğim." Dedi. Binadan dışarı çıkmayacağımızı öğrendiğim için memnun olmuştum. Kaldığımız yer üst kattaymış. Ama Same için üzülüyordum. Sarayın kahrını o çekiyordu sanırım.
"E sen de bizimle kal." Dedim ama bunu daha önce yapmışız.
"Bunu bir daha yapmayacağımı söylemiştim Aleron. Senin yüzünden kovuluyorduk. Bir daha olmaz. İyi geceler." Deyip gitti. Ben ne sorunlu bir adammışım. Same benden bezmişti, benimle aynı ortamda bile zaman geçirmek istemiyordu. Acaba o gün ne olmuştu? Bunu oldukça merak ettim ama bunu da sorup adamı daha da germemeliydim. Same salondan çıkıp gidince biz de çıktık. Üst kata vardığımızda aslında bunu sormama bile gerek olmadığını gördüm. Odanın üstünde Rameau'nun ismi yazıyordu. Odaya girdiğimizde gerçekten de bir saray odasında olduğumuzu hissettiriyordu. Duvarda asılı tablolar bile buna bir kanıttı. Bu tablolar muhtemelen milyon dolar para ediyordu. Ama benim zamanıma göre kıyas ettiğimde tabii ki. İki tane kocaman yatak vardı. İkimizde yorgunluktan ölüyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Bir Plan
Fantasyİlk 10 bölüme kadar pes etmediğiniz takdirde inanılmaz bir maceranın pençesinde olacaksınız...