S1:C12

825 158 132
                                    


Gözüne dün gecekinin aksine çok daha kuvvetli bir ışık vurduğunda Jisung mırıldanarak diğer tarafına döndü. Zaten rahat olmayan yeri güneş tarafından ele geçirilip cehennem sıcağına dönüştüğünde kesilen uykusuna geri dönmeye çalışmaktan vazgeçerek doğruldu, gözlerini ovuşturarak içinde olduğu durumu gözden geçirdi. Gerçek gibi gelmiyordu.

Dün bu lanet yere, geçmişteki bir hiçliğin ortasına ışınlamıştı ve kıyafetleri dışında kendi çağına ait hiçbir şeyi yoktu. Yatmadan önce katlayıp odanın bir köşesine koyduğu tişörtü ve üzerindeki şortu arasında mekik dokudu gözleri.

Tek sahip olduğum bunlarken nasıl geri döneceğim?

Aklından geçene bir cevap bulamayınca başını iki yana sallayarak düşünceyi kovalamaya çalıştı.

Hayır Jisung, odaklan. Önceliğin hayatta kalmak olmalı.

Alışık olmadığı bir yerde geceyi geçirdiği için ağrıyan belini kavrayarak doğruldu. İrisleri dün gece uyuyana kadar burada olan adamı odanın hiçbir yerinde bulamayınca dört ayak üzerinde emekleyerek kapı boşluğundan uzattı başını.

Nereye gittin? Sen olmadığın her saniye birisi saldıracak gibi

Etrafı inceleyince dün gece geçtikleri koridorun gün ışığı sayesinde biraz da olsa aydınlandığını farketti, koridorlarda doğal olarak pencere, daha doğrusu hava boşluğu olmadığı için insanların kaldıkları odalardan yansıyan ışıkla kısıtlıydı içerideki miktar. Acaba dışarı çıkarsa başı belaya girer miydi merak etti Jisung. En azından etrafta kimsenin olmamasına şükredip burada beklemeye karar verdiğinde duyduğu sesle şom ağzına küfretti içinden.

Ayak seslerinin yanaşmasına fırsat vermeden önce hızlıca geri çekilip adamın dün gece kendisine verdiği şilteye yerleşti. Bir mumya misali kaskatı kestiği vücudu ve sımsıkı kapattığı gözleriyle kımıldamadan yaklaşan adımları dinledi.

Alnında bir el hissettiğinde korkarak gözlerini araladı, karşısında tanıdık yüzü bulunca tuttuğu nefesini dışarı bıraktı. ''Seni aptal, başkası sandım. Geliyorsan haber vermeliydin.''

Karşısındaki her zamankinden farksız olarak sanki Jisung günlük birkaç kelime yerine atomun oluşumundan bahsediyormuşçasına kaşlarını çatarak bakıyordu.

''Ah, dün ufak da olsa bir ses çıkarınca ümitlenmiştim senden, benim hatam.'' Dizleri üzerinde çömelmiş kendisini izleyen adamın yanaklarını kavrayarak konuştu. ''Bana bak, biraz olsun konuşamaz mısın?''

Bön bön bakan gözlerin sahibi tepkisizliğini koruyunca taktiğini değiştirmeye karar verdi Jisung. Eliyle kendisini işaret ederek konuştu.

''Ağzımı görüyor musun? Bak, elime bak. Ben konuşuyorum değil mi?'' Elini adama çevirdi.

''Hadi, şimdi sen de yap benim gibi''

Adam Jisung'un ellerini izlerken gözlerinden saniyelik bile olsa anladığına işaret eden bir parıltı geçti. Ağzını açtığında Jisung heyecanla yerinde kımıldadı.

''Evet, evet tam olarak öyle. Adını söyle bana hadi!''

''A''

Jisung hayal kırıklığıyla alnını ovuşturdu. ''Evet benim hatam, çok şey bekliyorum senden. Daha küçük bir şeyle başlayalım tamam mı?'' Adamın elini kavrayarak işaret parmağı haricindeki parmaklarını içe kıvırdı. Parmağı kendisini gösterecek şekilde ayarlayıp konuştu.

''Benim adım Jisung.'' Vurguyu ismine yapıp kendisini dikkatle izleyen adamdan gözlerini hiç ayırmadan yineledi. ''Ji- sung.''

''... Ji'' Adamın konuşmasıyla genç olan ağzı açık halde hızlıca atan kalbine götürdü elini.

Change the world || MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin