S1:C16

784 147 96
                                    

Önceki bölüm yazdığım en uzun bölümdü
Niye okunmamış yazıklar olsn pü

Ona oy atanlara iyi okumalar atmayanları dışlıyorum bugün

_______________________________


Güneş uzaktaki iki dağın arasında kaybolmaya başladığında yerleşim yerine varmak üzerelerdi. Yol boyunca hiç konuşmamış, sabahın köründe çıkmalarına rağmen akşam vaktine kadar yer yer yürüyüp yer yer koşunca bitkin düşmüşlerdi.

Domuzların bulunduğu kısımdan geçerken nefeslerini tutmuş, fark edilmemek için bölgenin olabildiğince dış hatlarından ilerleyerek yol kat etmişlerdi.

Sonunda o bölgeyi arkalarında bırakıp daha rahat oldukları geniş dallara sahip, yerden yüksekliği en azından iki metreyi bulan ağaçlarla kaplı kısma geldiklerinde kısa bir süreliğine soluklansalar da kimse konuşmadı, bir ara Shiyan'ın Elena hakkında mırıldanması dışında. Ekibini riske atmak pahasına bile olsa şuan genç kadının ormanda onları arıyor olduğunu düşünüyordu. Efendileri aralarında olduğu ve kadın ona olan bağlılığı ile bilindiği için evde kalmasının imkansız olduğunu düşünüyordu genç çocuk. Yine de pek bir şey söylemedi, efendisinin tersine gitmek istemiyordu.

Tepedeki yerleşim bölgesine çıkan yolu tırmanırlarken Jisung nefes nefese kalmış, ayakta durmakta zorlanıyordu artık. Birkaç adım sonrasında bacaklarında daha fazla güç kalmadığını hissedince yere yığıldı.

Açık renk toprağın tozumasını ve ciğerlerini doldurmasını bile önemsemedi. "Beni bırakın, ben burada biraz dinleneyim." Bedenini kesik kesik inleyerek kımıldatıp sırtını altındaki zeminle buluşturdu. "Tam olarak bu şekilde." Gözlerini kapatsa bile kendisini kaldırmaya hazırlanan Minho'nun adımlarını duyunca elini havaya kaldırıp durmasını işaret etti.

Adamın tüm suratından sanki birkaç dakika önce duş almışçasına ter akıyordu, dolgun dudakları oksijen için hafifçe aralanmış, geniş göğsü hızlıca inip kalkıyordu. Jisung'un durmasını söyleyen elini ittirip genç adamı sırtına aldığında aniden yağmur başladı.

Shiyan ikilinin yanına ilerleyip sık nefeslerinin arasından konuştu. "Efendim ben taşıyabilirim onu, bunu yapmak zorunda değilsiniz." Arka sıralardaki sarışın kızın mırıldalanmaları duyuldu.
"Kendisini bile taşıyamayan birini yanımızda tutmalı mıyız gerçekten?"

Minho zaten zorlandığı için yanan bedeniyle kızgınken diğerlerinin söylenmesine aldırış edemeyecek kadar yorgundu. Kısa bir nefes verip sırtındakini hafifçe zıplatarak bacaklarının altındaki ellerini kavuşturdu. "Hallederim Shiyan."

Jisung önündekilerin kendisi hakkında tartıştığını biliyordu. Liderlerinin ona bu kadar yakın davranmasının canlarını sıktığını anlaması zor değildi. Hiçbir şey söylemeyip kafasını Minho'nun omzuna yaslamakla yetinmişti.

Üzerlerine akan yağmur kuvvetlenince bunu fırsat bilip ellerini daha sıkı sardı diğerinin boynuna."Sen benden de yorgunsun, cidden taşıyacak mısın beni?" Minho'nun bardaktan boşalırcasına akan sağanak yağmurun etkisiyle öne düşen saç tutamlarını ince parmaklarıyla geriye taradı. Uzun siyah saçlarını kulağının arkasından geçirip ensesinden dökülmesine izin verdikten sonra kendi ıslak saçlarını adamın omzuyla buluşturdu. "Seni anlamış değilim ama daha fazla yürüyemediğim için itiraz de edemeyeceğim."

Birkaç dakikanın ardından topladıkları dal parçalarının ıslanmasını engellemek için telaşla etrafta koşuşturan halkın olduğu girişe vardılar. Efendilerinin sırtında bir çocukla nefes nefese kaldığını görünce otuzlarında gözüken kumral bir kadın elindeki odunları mağaranın girişine doğru fırlatıp hızla efendisinin önüne geldi, başını eğerek selam verdi. "Efendim dünden beri sizi bekliyoruz. Endişeden ölecektik." Başını hafifçe kaldırınca diğerinin sırtından inip çıplak ayaklarını ıslak toprakla buluşturan Jisung'a kısa bir bakış attı. "Çok yorgun gözüküyorsunuz, odanıza geçerseniz mutfaktakilerin sizin için hazırladığı çayı getireyim."

Change the world || MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin