Müzik dinlerken yarı uykulu yarı uyanık bir hale bürünen İdil, arabanın uygun bir mevkiye park etmesi ile birlikte aniden uyandı. Nihayet; o filmlerden, dizilerden ve kitaplardan gördüğü yerdeydi! Ekip arkadaşları ile birlikte sırası ile dolmuştan indikten sonra birkaç gerinme hareketi yaptı ve çevresini meraklı gözlerle incelemeye başladı.
İlk bakışta çok bir şey ile karşılaşmayan İdil için bu duygu, kuvvetle muhtemel sabırsız kişiliğinin neticesinden kaynaklanıyordu. İş arkadaşlarının tepkilerini anlamak için yüzlerine baktığında, asıl sorunun kalacak yer olduğunu anlaması çokta uzun sürmedi.
"İçimdeki boşluğun sebebini henüz anlayabildim. Arkadaşlar meğer bizim kalacak yerimiz belli değilmiş!" dedi sitemkar bir tavırla İdil. Herkesin gülesi gelmişti.
"Aslına bakarsan belli ama sizinle paylaşmayı es kaza unutmuş olabilirim." dedi James biraz da esprili bir tavırla. James genelde vurdumduymazdı ama bu işe girdikten sonra değişmesi gerektiğini tüm hücrelerine kadar hissediyordu. Yoksa bu amerikan rüyası onun için kısa sürebilirdi. Ne derler? Çevreye uyum sağlayamayan türlerin sonu tükenir. Bu, doğanın acımasız fakat birincil net ve dikta olan kanunudur.
"Kalacağımız yer Las Vegas'ın görüp görebileceğiniz en güzide..... en klas..... en ihtişamlı ve en ünlüsü ve şanı bol, büyük ve tarihi oteli...... Bellagio Oteli! Oradan her birimiz için bir geceliğine oda ayırttım. Hesaplar benden efendim." dedi James içinde bonkör bir ruh hissederek. Onun için en önemli şey arkadaşları ve ailesiydi. Eh, biraz da dedikodu dergileriydi.
Ekip, gidecekleri yer belli olunca seri bir şekilde valizlerini alıp otele doğru yol aldılar. Akıllı telefonlarındaki navigasyona göre güç bela oteli bulduklarında yaptıkları ilk şey odalarına yerleşmek oldu. Ardından akıllarından otelin dıştan manzarası gözlerinin önünden hiç mi hiç gitmiyordu. Burası, dedikleri kadar vardı. Gerçekten muazzamdı. Beyaz renge sahip olan otel, önünde büyük su kütlesi bulunan bir göle ev sahipliği yapıyordu. Otel çok katlarıyla adeta gökdelen havasına sahipti. Merkezde büyük otel olmak üzere, büyük otelin sağında ve solunda da daha minik bölümlerde vardı. Fakat o görece ortanca otelden minik kalan binalar bile büyüklüğü ile muhteşem bir görüntü sergiliyordu. Gölün hemen yanında bulunan küçük binalar ise bungalov tarzındaydı. Totalde tüm Bellagio Oteline drone ile yüksekten bakan bir kişi şüphesiz burasını küçük bir kasaba olarak nitelendirebilirdi zira oda sayıları ile toplamda bir sürü kişiyi ağırlamaktaydı.
Biraz uyuyup daha sonrası hemen uyanan James, iş arkadaşları ile Las Vegas'ı gezmek için sabırsız bir tavırla odasında voltalar atıp duruyordu. David ve Fırat ile aynı odada oda arkadaşı olarak kalıyordu. Hafifçe onlara baktı ve hala yataklarında uyuduklarını gördü. Sinirli ve biraz da muzip bir tavırla onlara doğru başını eğdi ve uyanmaları için - kendi tabiriyle- çığlığa benzer tuhaf sesler çıkarmaya başladı.
"Fırat ve David! Uyanmanız için 5 dakikanız var beyler... Ben aşağıda bekliyor olacağım. Las Vegas'ta gezilecek çok yer var ama aksine çok az da zamanımız var. Seri olun ekip!" dedi ve aşağı beklemek üzere indi James.
Aşağı inip kafeteryaya benzeyen bir yerde oturan James, sakin sakin kahvesini yudumluyordu. Huzur içinde çevresine bakındı. Kulağına kulaklık taktı ve müzik dinledi. Bir insan birisini beklerken neyi yapıyorsa onu yaptı ve ardından birisini beklemenin sıkıcı olduğuna dair argümanları zihninin köhne yerlerinden aydınlığa doğru çıkardı. Evet, bir insanı beklemek sıkıcıdır. Hele ki o insanlar yavaşsa!
"Sonunda geldiniz beyler! Ağaç oldum, diye bir tabir vardır. Fırat iyi bilir bu tabiri. Bende neredeyse ağaç oluyordum!" dedi James masasına oturan arkadaşlarına ithafen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşteki Gölge
Adventure51 Area'da.... Bir yer altı dünyası girişinde. Garaj kapağı açıldı. Şaşkın gözlerle içeriyi süzen ekip, belli bir müddet konuşmaya cüret edemedi. Hipnoz edilmiş gibi yalnızca Adrian Anderson'u takip ettiler. Personel müdürü önde onlar arkada ilerliy...