Tan ağırdı mı? Gündüz geldi mi? Yağmur hiç yağdı mı? Yoldan geçen bir adamın ensesine kuş dışkısı geldi mi? Ya da evden güneş kremini sürmeyi unutarak çıkan genç kızın tüm sinirliliğine otobüs halkı ne kadar tahammül edebilir?
Haberleri varsa tabi........
Akla gelebilecek bu ve bunun gibi eşsiz uzunlukta tonlarca sorunun asla muhattap bulamayacağı bir yerde bir adam masasının başında elinde purosu ile oturuyordu. Birilerini beklediği aşikardı. Zifiri karanlık olan bu yer soğuk olması ile son derece kan dondurucuydu. Adam, üşümüyordu.
Ve aniden bir şey oldu.
Devasa kapı açıldı. İçeri dört adam girdi. Sıraya dizildiler. Masanın başında oturmuş purosunu içen adamın koruması olduğu belli olan adam söze girdi;
"Efendim; huzurlarınızdalar."
"Washington'lu, Teksas'lı, California'lı, Massachusetts'li!"
"İşte herkes, tüm konsey üyeleri burada." Koruma gitti. 'Konsey üyeleri' olduğu düşünülen bu dört adam usulca purosunu içen adamın karşı hizasına oturdular.
Şimdileri ise herkesi bir ciddiyet kaplayıvermişti. Kapı tekrar açıldı. Bu beş adam için ziyafet sinyalleri çalmaya başlamıştı. Masa dakikalar içerisinde leziz yemekler ile donatıldı. Picadillo, biftek, yumurtalı salatalar, nefis kokteyller........
Baştaki adam ciddiyetini koruyarak söze girdi ; "Temizlendik. Bu konsey için başarılı bir hamle. İçimizde bundan böyle hainlere geçit verilmeyecek. Tetikçimiz ödüllendirildi. O, oldukça başarılı oldu. Şimdiyse bize düşen yalnızca emelimize ulaşmak için çok çalışmak. Bilime odaklanalım. Bilim, bize istediğimizi verecek."
"Bilime!" Konsey üyeleri 'bilime!' diyerek kadehlerini havada çılgın bir histeriyle tokuşturdular. Üyelerin yüzleri gülüyordu. Zaten şimdiden, isteklerini çoktan elde etmiş gibiydiler.
"Konuş, Teksas'lı? Bizim şu iç meselelerin hali nası gidiyormuş bir bakalım."
"Etrafımızdaki sorunları bir bir aştık. Engeller kaldırıldı. Temiziz."
"Ooo fevkalade!"
"Ne duruyorsunuz öyleyse? Hep birlikte sulara fısıldayalım, Sulara fısıldayan ilahinin türküsünü hep birlikte söyleyelim." "Şimdilerde zaman, ayin zamanıdır."
Restorantın tuvaletinde ayakta sıra beklerken her halinden bunaldığı anlaşılan Abel, bir yandan da cep telefonuna bakıyordu. Mesaj gelmiş. Ayine çağırılıyorum. Gidemeyeceğim. Sessizce cep telefonunu pantolonunun cebine koydu, tuvalete girdi.
Masaya düşünceli hallerle geri dönüş yapan Abel Ortiz, içeceğinden bir yudum aldı. Hemen karşısında duran Micheal tüm iştahıyla önüne gelen her türden yiyeceği yiyor, içeceği içiyordu.
"Dur, yavaş be Micheal! Yavaş be Micheal!" Abel, gülerek her zamanki gibi eski dostu Micheal ile şakalaşmaya başladı.
"İnsan gibi yiyorum. Şu kız Bleta'da gelsin de sen bize kolundaki market dövmesini neden yaptırdığını anlat. Eminim yeni arkadaşlarında oldukça garip bulacaktır. Siz Abel'i yüzde kaç tanıyorsunuz?" Son sorduğu sorunun ardından kahkahalara boğulan Micheal hala güleç bir ses tonuyla sözlerine devam etmeye çalıştı.
"On da on tanıyorsanız 7'si yalandır. Bunlardan 2'si sizi yanıltır; 1'i de ondan soğumanıza neden olur, şüpheye düşürür hahahah-ha!"
"Geç dalganı sen! Senin yüzünden burda insanlar sus pus oturuyor. Her neyse bir bakayım." Bir anda sustuğu görülen Abel restorantın dışından Bleta'nın içeri geldiğini görünce sevindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşteki Gölge
Adventure51 Area'da.... Bir yer altı dünyası girişinde. Garaj kapağı açıldı. Şaşkın gözlerle içeriyi süzen ekip, belli bir müddet konuşmaya cüret edemedi. Hipnoz edilmiş gibi yalnızca Adrian Anderson'u takip ettiler. Personel müdürü önde onlar arkada ilerliy...