The Alien Base de ağladığı görülen Bleta'nın gözyaşlarını dindirmek Abel için oldukça güç görünüyordu. Abel ilginç bir şekilde Bleta'nın ağlamasının verdiği derin üzüntüyü eş zamanlı olarak kalbinde sızı olarak hissetmişti. Bu durum ona fazlasıyla tuhaf gelmişti. Genelde empati kurmayı sevmezdi zira. Sevemezdi, tercih etmezdi. Lügatında yoktu onun ayna nöronlarını aktif şekilde kullanmak. Ona tüm sıcakkanlılığıyla sarıldı. Dönüşüyorum. Üstelik farklı kişiye sanırım.
"Ağlama artık, Bleta. Beni de üzüyorsun."
"Elimde değil ki Abel."
"Seni bu kadar üzen olay nedir? Anlatmak istersen buradayım."
"Çok olay oldu. Hangi birini anlatsam bilemedim." Bleta şimdi kendi içinde iç hesaplaşmalar yapıyordu. Abel'e her şeyi anlatacak mıydı? Ona o kadar güveniyor muydu? Karanlık bir mahzene sıkışmış gibiydi. Nefes alacak alanı yoktu Bleta'nın. Derin derin nefes çektikten sonra bir çırpıda konuşmasına başlamak niyeti taşıyor gibiydi.
"Şahit olduğum öyle korkunç olaylar var ki!"
"O da şu...."
"Sus Bleta. Ben dinlemek istemiyorum. Aramızda anlaşma yapalım. Ne sen bana derdini anlatacaksın ne de ben sana anlatacağım. Bugünü sadece eğlenerek geçirelim istiyorum. Birbirimize başka şekilde deva olamayız." Abel kollarını birbirine bağlamış, tüm ciddiyetiyle Bleta'ya bakıyordu.
"Peki madem yani ne bileyim beni üzgün görünce hani bir de şey dedin ya sen anlatmak istersen burdayım diye ben ondan anlatacaktım da, neyse ya."
Abel, Bleta'nın kolunu tuttu ve onu kafenin dışarısına çıkardı.
"Seni motorla gezdireyim gel. En sevdiğin aktivitelerden birisi olacak çölde motorla gezmek, güven bana Bleta!"
İlk kez motora bineceğini Abel'e söyleyen Bleta bu yeni aktivite için oldukça heyecanlı görünüyordu. Abel motora bindi, peşi sıra da Bleta bindi.
"Kaskını tak Bleta! Gidiyoruz!"
"Taktım sür kaptan, oh tanrım."
Son gaz pedala basan Abel motor sürme konusunda oldukça yetenekli görünüyordu. Hızlı gitmenin etkisiyle yediği rüzgardan başı dönen Bleta çareyi çığlık atmakta bulmuştu.
"Aaaa.... Lütfen biraz düşük gidelim. Ayrıca nereye götürüyorsun beni onu da bilmiyorum ki!" Sesini Abel'e duyurmak için oldukça yüksek sesli bağırmıştı Bleta. Bu çılgınlığın ona her halinden iyi geldiği gözüküyordu. Fazla bağırmaktan bir an sesi kısılır gibi olmuştu.
"Hahah.. Hiç güleceğim yoktu doğrusu! Düşük gitmek nedir Bleta? O yavaş gidelim olmasın?"
"Ay neyse ne ya! İngilizceyi yeni pekiştirdiğimi biliyorsun. Ana dilim Arnavutça benim."
"Biliyorum."
"Bazen dünyadaki her şeyi bildiğini düşünüyorum biliyor musun?"
"Bunu da biliyorum."
"Hadi o zaman ebemin ismini söyle benim!"
"Ben bunu da biliyorum." Abel, kahkahalara boğularak gülmeye başlamıştı.
"Nee? Yok buna inanmam ben. Civcivler bile yemez bu numarayı."
"Şaka zaten canım şaka." Abel tekrar gülmeye başlamıştı. Aslında şaka değil,Bleta.
Motorun hızı giderek artmaya başlamıştı. Bu hıza dayanamayan Bleta bazı sıralar fenalık geçirir gibi oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşteki Gölge
Adventure51 Area'da.... Bir yer altı dünyası girişinde. Garaj kapağı açıldı. Şaşkın gözlerle içeriyi süzen ekip, belli bir müddet konuşmaya cüret edemedi. Hipnoz edilmiş gibi yalnızca Adrian Anderson'u takip ettiler. Personel müdürü önde onlar arkada ilerliy...