Tezgahtaki el yapımı mücevherlerin üstünde yavaşça parmaklarımı gezdirirken, belime dolanan kolla dikkatimi önümdeki bu şaheserlerden ayırmak zorunda kaldım."Akşam yemeği için manzarasına bayılacağın bir restauranta davetliyiz." Dövme kaplı kolunu belimden çekerek parmaklarını parmaklarıma kenetledi. "Gidelim mi artık, güzelim?"
Gülümseyerek başımı salladığımda; takılar, yöresel kıyafetler ve çeşitli şekildeki bibloların özenle yerleştirilmiş olduğu tezgahları arkamızda bırakarak yürümeye başladık. Burayı o kadar çok sevmiştim ki, güneşin batmakta olduğunu bile fark edememiştim.
Bana adeta azap gibi gelen birkaç haftadan sonra, Almanya ligi nihayet sonlandığı için Avrupa maçlarından önce Jadon'la küçük bir kaçamak yapmaya karar vermiştik.
Henüz çok kalabalıklaşmadığı ve paparazzilerin işgaline uğramadığı için benim büyük ısrarlarım sonucunda Dubrovnik'e gelmiştik. Kısıtlı olan vaktimizi böyle büyülü bir şehirde geçirmemizi sağladığım için kendimle gurur duyuyordum.
Birkaç kez Phil ve Ben'le konuştuklarını görmüştüm ama Mason'la hâla görüşmüyordu. Euro2020'nin başlamasına bu denli az kalmışken neden böyle bir çocukluk yaptığını anlayamıyordum.
O gün olanlardan sonra, bu konuyu hiç açmamıştık bile. İkimizin de sorunlarımızdan kaçma yolu buydu. Yokmuş gibi davranmak.
Jadon, elimi sıkıca tutan elini gevşetip yönlendirmek için yeniden belime yerleştirdiğinde, ben bahsettiği kadar göz alıcı olan manzaranın tadını çıkarmaya çalışıyordum.
Masamıza ulaştığımızda, bir centilmen gibi benim sandalyemi çektikten sonra kendisi de karşıma oturmuştu.
Güneş, gözlerimizin önünde alçalırken Jadon'ın esmer tenine yansıyan kızıllığını izliyordum. Onu izlediğimi fark etmiş olacak ki, gülümseyerek yanağıma yaslı olan elimi tuttu ve cebinden mor, kadife bir mücevher kutusu çıkardı.
Ben heyecanla elindeki kutuya bakarken kapağını yavaşça yukarı kaldırdı ve bakabilmem için bana doğru uzattı.
Ucunda lotus çiçeği sembolü olan kolyeyi kutudan çıkarıp gülümseyerek Jadon'a döndüm. Bir şey söylemeden ayağa kalktığında kolyeyi dikkatlice avucuna bıraktım. Rahatça takabilmesi için saçlarımı ensemden çekip önüme bıraktığımda ustalıkla kolyeyi takmıştı.
Ardından eğilerek sıcak dudaklarını tenime değdirdiğinde titrememi ona belli etmemeye çalıştım. Bu kez karşıma değil, yanımdaki sandalyeye oturduğunda merakla ona döndüm.
"Sen... Nasıl?" Kurduğum cümlenin saçmalığına ikimiz de güldüğümüzde kolyeyi kast ettiğimi anlamıştı. "Öyle bir hayranlıkla bakıyordun ki hepsine, anlamamak için aptal olmak gerekirdi."
Bakışlarımı Jadon'dan alıp boynumda parlayan kolyeme çevirdim ve ucundaki çiçek sembolünü parmaklarımın arasına aldım. Kırmızı lotus çiçeğinin, aşk, tutku ve sonsuz yaşamı sembolize ettiğini mücevherleri yapan kadınla konuştuğumda öğrenmiştim.
"Nora..." Jadon, konuşmak istediğini belli edercesine mırıldandığında sandalyemi kendisine doğru çekerek yakınlaşmamızı sağladı. Derin bir nefes aldıktan sonra birkaç saniye bekledi.
"Açıkçası, bir gün seninle bu konuşmayı yapacağımı hiç düşünmemiştim."
Kaşlarımı merakla çatarak devam etmesini bekledim.
"Schalke maçından sonraki kutlamalardan beri, yani seni ilk gördüğüm günden beri hayatımda bu denli önemli bir yere sahip olacağını anlamıştım. Etrafındaki herkese karşı kibardın, sürekli gülümsüyordun, daha önce böylesine rastlamadığım, kimsenin karşı koyamayacağı bir enerjiye sahiptin ve tabii ki çok güzeldin. Tıpkı şu an olduğun gibi." Utangaçça kıkırdadığımda o da gülümsemişti.
"Ama... Başkasıyla birlikteydin, onu seviyordun, onunla mutluydun. Benim içinse hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğim bir hayal gibiydin. Yani, o zamanlar böyle düşünüyordum."
Tanıştığımızdan beri, ilk kez benimle hislerini paylaşıyordu. Devam etmesi için güç verircesine elini sıktım.
"Günlerce, haftalarca kendimi durdurmak için çabaladım Nora. Bu hislerin bana zarar vereceğini başından beri fark ediyordum. Ama beni etkin altına almayı her defasında mükemmel şekilde başardın, iradem dışı hareket etmeye başlamıştım artık."
Ellerimi yanaklarına koyup uzamaya başlamış sakallarını okşamaya başladım. Belimden tutup beni kendine çekerken aramızdaki mesafeyi azaltmıştı.
"Ama sonra... her şey çok hızlı gelişmeye başladı Nora. Çok fazla tartıştık, birbirimizi çok kırdık, çok yaraladık ama şu an arkamıza baktığımda yaşadığımız hiçbir şey için pişman değilim. Çünkü bunların hepsi; bugün burada, bu tapılası şehirde, benimle birlikte olmanı sağladı."
Ne söyleyeceğimi bilemez halde gözlerinin içine baktığımda; dudaklarını, dudağımın hemen yanında oluşan gamzemin üzerine bastırdı.
"Sana deliler gibi aşık oldum Nora. Ve artık dünyadaki hiçbir şey bunu değiştiremez."
⋄ ⋅ ⋆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gorgonize|| Jadon Sancho
FanfictionOne night in heaven, when you touch me You take me up high with the clouds in the sky. One night in heaven, when you kiss me You light up my life, make me feel so alive. ✗ ✗ For @radiocheck