Hâlâ üzerimden atamadığım ilk şokla yüzüne bakarken, bu durumdan kurtulmam için rahatsız olduğunu hissettirecek şekilde yapay bir şekilde öksürdü. Kendime gelerek içimden bu aptal hallerime küfürler ettim ve bedenimi yana kaydırdım."İçeri geç, lütfen." İlişkimizin başından beri evime birçok kez gelmiş olduğu için benim yönlendirmeme ihtiyacı olmadığını belli ederek hiçbir şey sormadan doğruca salona doğru ilerledi. Yüzünde alışık olmadığım,eğer nasıl bir insan olduğunu bilmeseydim, sinsice olduğunu söyleyebileceğim bir gülümseme vardı.
"Takımdakiler, muhabbet ederken Dortmund'da olduğunu söylediler. Ben de, neden Nora'yı ziyarete gitmemeyim ki diye düşündüm."
Bu iğneleyici lafları karşısında afallamıştım. Karşımda yıllardır tanıdığım Erling değil de, bir başkası var gibiydi. Sadece başımı belli belirsiz sallamakla yetindim.
"İstersen hızlıca bir şeyler ikram edebilirim." Az önce bir enkazı andıracak halde bıraktığım mutfağıma gitmek için hareketlendiğimde, yerimden kalkmamı engelledi.
"Bu yapay, iyi kız rollerini ne zaman keseceksin Nora? Çünkü midemi bulandırmaya başlıyor artık." Adeta evrenin bana lanet bir oyunuymuş gibi zil sesinin yükseldiği telefonumun ekranında; Jadon'ın ismi göründüğünde, Erling sahte bir kahkaha attı.
"Çekinme, yanıtla lütfen sevgilinin aramalarını. Ne de olsa ben yabancı sayılmam, öyle değil mi?" Hızlıca aramayı reddetmek için telefonumun kilit tuşuna bastım. Erling, düşünüyormuş gibi görünmek için elini çenesine yerleştirdi.
"Bence, sevgilinin peşinden gittiğin Manchester'da ekonomi okumayı bırak Nora. Oyunculuk senin için daha uygun bir meslek. Aylarca karşısındaki insanın gözünün içine baka baka yalanlar söyleyen, onu aptal yerine koyan biri için; Oscar ödülünü almak dünyanın en basit işi olmalı." Bu aşağılayıcı söylemlerine cevap verebilmek için dudaklarımı araladım. Fakat söyleyecek tek bir sözüm olmadığını anlayarak çaresizce dudaklarımı birbirine bastırdım. Sesindeki tınıdan, öfke seviyesinin git gide arttığını anlayabiliyordum.
"Ben sana sordum Nora! Benden ayrılmaya çalışıyorken bile başka biri olup olmadığını sordum. Sense artık bunu kendine huy edinmiş gibi, yine bana sikik yalanlar söylemeyi tercih ettin. Ama başardın işte bak, istediğini aldın sonunda! Yüzüne baktığımda, sadece senden iğrendiğimi hissediyorum."
Onu görmeden geçirdiğim bunca zamanın ardından, epey uzamış olduğunu fark ettiğim saçlarını hırsla karıştırdı ve ardından çekiştirdi. Tek bir kelime dahi edemiyor olmak sanki mümkünmüş gibi, daha da boktan hissetmeme sebep oluyordu. Kaç dakika boyunca sessizce yan yana oturduk bilmiyorum. Odadaki bu gergin havayı, Erling'in titrek sesi dağıttı. Bu ani duygu değişimleri, endişelenmeme sebep oluyordu.
"Benimle mutlu olabilmen için elimden geleni yapmaya hazırdım ben. Sevmediğin her şeyi yapmayı bıraktım, seninle daha fazla vakit geçirebilmek için gitar kurslarına katıldım aylarca. Ve asıl sorun ne, biliyor musun Nora? Bunların hiçbirinden, şu an içinde bulunduğum durumdayken bile pişman olamıyorum." Başıma; gözlerimi kör edeceğini düşündüğüm bir ağrı saplandığında, acıyla koltuğun üzerindeki örtüyü sıkmaya başladım.
"Onda, bende bulamadığın neyi buldun Nora?" Sözlerini bitirdiğinde, karşımızdaki duvara sabitli olan gözlerini bana doğru çevirdi ve nihayet ne durumda olduğumu görebildi. Göz bebekleri endişeyle büyürken; yanımda duran ilaçları, acımı bir nebze olsun dindirebilmesi için peş peşe içmeye başladım.
Başını, beni daha net görebilmek için yüzüme doğru eğdi. Bakışlarını uzun bir süre yüzümde gezdirdikten sonra, kafası karışmış gibi kucağımda duran ilaçları incelemeye başladı.
"Erling... Her şeyi biliyorsun, değil mi?" Ne dediğimi anlamamış gibi, boş gözlerle yüzüme bakmayı sürdürdü. Halbuki Gio ya da Julian'ın, sır tutmakta pek iyi olmadıkları için ona her şeyi anlatmış olabileceklerini düşünmüştüm. Ve her şeyi bildiği halde, buraya canımı yakmak için geldiğini.
"Neyden bahsettiğini anlamıyorum, sanırım." Göz yaşlarım süratle gözlerimi terk etmeye başladığında, tereddüt etse de elini omzuma yerleştirerek beni göğsüne doğru çekildi. Uzun kollarını bedenime sardıktan sonra, çenesini başıma yasladı.
Ve anlatmaya başladım. Kimseye göstermemeye çalışsam da ne kadar acı çektiğimi, yaşadığım unutkanlıkları ve bu unutkanlıklarım yüzünden neredeyse köpeğimin ölümüne sebebiyet verecek olmamı, hayallerimi gerçekleştirebilme şansının bana hiçbir zaman verilmeyecek olmasını, ölmekten ne kadar çok korktuğumu...
İkimizin de ağlayışları, mırıltı şeklindeki iç çekişlere döndüğünde bile hareket etmeden öylece durmaya devam ettik. Burnunu saçlarıma gömdüğünde, kokumu içine çektiğini anlayabiliyordum. Ama o kadar güçsüzleşmiştim ki, kendimi ondan uzaklaştırmaya bile mecalim yoktu.
Ve sadece birkaç dakika sonra, Jadon telefonlarına cevap vermediğim için endişeyle eve girdiğinde; Erling'i yanımda gördüğü için gözlerinde oluşan saf acıyı gördüğüme yemin edebilirdim.
⋄ ⋅ ⋆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gorgonize|| Jadon Sancho
FanfictionOne night in heaven, when you touch me You take me up high with the clouds in the sky. One night in heaven, when you kiss me You light up my life, make me feel so alive. ✗ ✗ For @radiocheck