Taksiden iner inmez kollarımı bedenime sararak seri adımlarla hastane kapısından içeri girdim. İngiltere'nin yağışlı ve kasvetli havasına, Manchester'a taşınmamın ardından aylar geçmiş olmasına rağmen hâla alışamamıştım.Buraya tek başıma gelmek, huzursuzlanmama sebep oluyor olsa da bu defa Jadon'dan habersiz gelmek istemiştim. Son zamanlarda, henim yüzümden antremanlara sürekli olarak geç kalıyordu ve bu kulüp yönetimiyle sürtüşmesine neden olmuştu. Çevremizdeki herkes de içinde bulunduğumuz bu durumdan henüz bihaberdi. Benim için endişelenmelerini ya da bana acımalarını istemiyordum.
Doktorumun bulunduğu kata ulaştığımda uzun koridordan geçerek bekleme koltuklarından birine oturdum. Birkaç dakika sonra, küçük bir kız çocuğuyla birlikte babası olduğunu düşündüğüm adam ellerindeki kağıtlarla hemen yanımda bulunan sandalyelere oturdular. Genç adam, oldukça bitkin görünüyordu. Ancak küçük kız ışıltılı gözleriyle merakla etrafı inceliyordu. Neden burada olduklarını merak ettim.
"Kolyeni beğendim." Minik parmaklarıyla boynumu gösterdiğinde gülümseyerek Jadon'ın Dubrovnik tatilimizde bana hediye ettiği kolyeye baktım. "Eğer istersen, senin olabilir." Hevesle başını salladığında kolyeyi boynumdan çıkarıp küçük ellerine bıraktım. Parmaklarını sakince zincirin ucundaki lotus çiçeğinde gezdirdikten sonra, kaybetmek istemediği değerli bir eşyaymış gibi avucunu sıkıca kapattı.
"Teşekkür ederim." Küçük kız, yanındaki babası olduğunu düşündüğüm adama kolyeyi göstermek için heyecanla döndü ancak genç adam elindeki kağıtları incelediği için kızın söylediklerini dinlemiyordu. O da bunu anlamış gibi yeniden bana döndüğünde, adamın gözlerinden birkaç damla yaş süzüldüğünü fark ettim.
"Biliyor musun, benim beynimde kocaman bir balon varmış! Ama kreşte arkadaşlarımla oynadığım renkli balonlardan farklıymış bu. Bana zarar veren bir balonmuş. Balonların bile insanlara zarar verebildiğini biliyor muydun? Babam söyledi bunları. Bazı zamanlar oyuncaklarımla oynarken aniden uyuyakalmama sebep oluyor bu balon."
Gözlerimin dolduğunu fark etmemesi için bakışlarımı kaçırdım. "Sanırım bu balon beni annemin yanına götürmek istiyormuş. Annem meleklerle birlikte, çok uzak bir yerde yaşıyor. Onu çok özledim aslında, bir an önce yanına gitmek istiyorum ama bazı geceler babamın gitmemem için Tanrı'ya yalvardığını duyuyorum."
Ellerimle altın sarısı, yumuşak saçlarını okşamaya başladım. "Adını öğrenebilir miyim, rapunzel?" Bu söylemin onu mutlu ettiğini belli edecek şekilde gururla gülümsedi. "Adım Luna."
Bu, çok güzel bir isim Luna. Benim ismim de Nora. Peki, kaç yaşındasın?"
"Birkaç gün önce doğum günü partim vardı Nora! Eğer seninle o zaman tanışmış olsaydım, mutlaka seni de çağırırdım. Çok büyük bir partiydi. Babam, arka bahçemizin her yerine pembe renkte süsler asmıştı. Bütün arkadaşlarım çok eğlendiklerini söylediler. Tam beş yaşındayım artık."
Minik parmaklarını havaya kaldırıp beş yaptığında kıkırdadım. Karşımızdaki odanın kapısı açıldığında, Luna'nın ismini söyleyerek doktorunun onu beklediğini söylediler. Babasının elini tutarak ayağa kalktığında bir şey hatırlamış gibi aniden durarak bana döndü.
"Bir daha görüşebilecek miyiz Nora? Ben her hafta Cuma günü doktorum beni görmek istediği için buraya geliyorum. Bir dahaki sefere bebeklerimi de getiririm ve birlikte oynayabiliriz." Eğilerek yanağına minik bir öpücük bıraktım.
"Bebeklerinle tanışmak için sabırsızlanıyorum Luna. Ve tabii ki seni yeniden görebilmek için de." Verdiğim cevaptan tatmin olmuş şekilde gülümsedi ve babasıyla birlikte odaya girerek gözden kayboldu.
Yaklaşık yirmi dakika sonra, benim de kontrollerim sona erdiğinde kokusuna dahi katlanamadığım bu hastane ortamından kurtulmak için vakit kaybetmeden eve geldim.
Vücudum tedaviye yanıt veriyordu. İlaçlar sayesinde baloncuğun büyümesi şu an için durdurulmuştu ama bu ilaçların yan etkisi olarak sürekli yorgun hissediyor ve sık olmasa da hafıza kayıpları yaşıyordum. Sanırım, beni asıl korkutan da bu hafıza kayıplarıydı.
Birkaç gün önce, Jadon deplasman maçı için Londra'ya gitmişti ve döndüğünde oynamak için tüm evi aradıktan sonra köpeğimiz Joey'i yerde baygın yatarken bulmuştu.
Veterineri; Joey'nin açlıktan halsiz düştüğünü, eğer biraz daha geç kalsaydık onu kaybedebileceğimizi söylemişti. Eve döndüğümüzde, o kadar berbat hissediyordum ki bitap düşene kadar saatlerce ağladım. Jadon, artık çok daha temkinli davranmaya çalışıyordu. İlaçlarımın hepsini, ondan habersiz içmemem için benden almıştı ve saati geldiğinde bana kendi içiriyordu.
Yorgun hissettiğim için yatağa uzandım ama küçük Luna aklımdan çıkmadığı için uyuyamıyordum. Çok güzel ve çok da zeki bir çocuktu. Eğer bir gün benim de kızım olursa, onun gibi olmasını çok isterdim.
Gözümden birkaç damla yaş süzüldüğünde kapının açıldığını duydum. Aceleyle gözlerimi silip sessizce beklemeye başladım.
Jadon, odaya yavaş adımlarla girdiğinde üstündekilerini çıkardığını yatağa hemen gelmemesinden anlamıştım. Çok geçmeden yanıma uzandığında belime dolanan kollarıyla vücudunun alev alev yandığını fark ettim.
Yüzüme düşen saçlarımı nazik hareketlerle kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra şakaklarıma öpücükler kondurdu. Yüzümü izlediğini hissedebiliyordum şu an.
"Bizim için, savaşmana ihtiyacım var Nora. Erkek kardeşim gibi.. seni de kaybedemem. Eğer seni de kaybedersem-" Sesi titremeye başladığında zorlukla yutkunduğunu duydum. Yine de cümlesini tamamladı. "Yaşamak için, devam etmek için bir dayanağım kalmamış olur artık."
Sözlerine devam etmesi için bekledim. Ancak başını hemen omzumun arkasına bıraktığında onun da uyumak istediğini anladım. Söyledikleri, beni saatlerce ağlatacak kadar canımı yakmış olsa da duyduğumu anlamaması için kendimi uyumaya zorladım.
⋄ ⋅ ⋆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gorgonize|| Jadon Sancho
FanfictionOne night in heaven, when you touch me You take me up high with the clouds in the sky. One night in heaven, when you kiss me You light up my life, make me feel so alive. ✗ ✗ For @radiocheck