Duygu. His.
Mutluluk, üzüntü, korku, endişe, heyecan, şaşkınlık, merak... Ruhu yaşayan bir insanın duygularından bazıları. Kalbi kan pompalamak yerine başka işlevler yerine getiren insanların gün içinde hissettikleri. Ah bide sevgi ve aşk vardı. Onları eklemeyi unutmuşum. Pardon, insan uzun zamandır ne olduğunu şeyleri unutuveriyor.Uzun zamandır kimse benim duygularımı anlayamıyor. Olmayan bir şeyi anlamarıda imkansız zaten. Daha demin dediğim gibi ruhu olan insanlar, kalbi kan ponpalamak yerine başka işlerede yarayan insanların hissedebileceği şeyler. Sadece beyni olanların değil...
Saat 5.32'ydi. Ay artık başka bir yerde başka insanların ağlayısına veya intahar düşünceleri dolu insanların beynine şahitlik ediyordu; Güneş ise burada insanlarım gündüz olunca nasıl geceyi sildiğini, bütün gece uyumuş gibi mutluca gezmelerini izliyordu. Bazen düşünüyorum; biz mi Ay'a, gece'ye haksızlık ediyoruz yoksa onlar mı bize haksızlık ediyor? Neden gündüz beynimiz içimizle hesaplaşmıyorda geceye bırakıyor?
Galiba sokak lambalarının ve bazı evlerden çıkan ışıklar karanlığın insanları ele geçirmediğini fark ediyor. Karanlıktan kormadan, kendilerini o loş ısığa teslim edip kendi içlerine gömülüyor. En kirliye güvenip bedenlerini emanet ediyorlar, loş ışık bedenlerini kirletirken onlar gecenin karanlığından koruduklarını sanıyorlar.
Markasını bile bilmediğim beyaz bir arabada nereye gittiğimi önemsemiyordum, önemsiyemiyordum. Yolcu koltuğunda, Emre'nin yanında otuyordum. Kafamı rahat koltuğa yaslamış gözlerim kapalı bir şekilde radyoda çalan şarkıyı dinliyordum.
"Saçlarından gözlerinden
Bende iyi duran sözlerinden
Senden benden bahsetmem lazım
Kim varsa umudunu kaybeden"Bu şarkıyı gittiğim bazı yerlerde duymuştum ama şimdi daha farklı hissettiriyordu. Sanki herşeyin bir çaresi varmış gibi, umut tükenemezmiş gibi. Umut fakirin ekmeğidir, yoksulun ise yiyecek kuru ekmeği bile yoktur. Bu kadar zenginliğin, malın mülkün arasında bende yoksuldum ne yazık ki.
Başım inanılmaz derecede ağrıyordu, yok ağrımıyor bildiğim çatlıyordu. Eklem yerlerim sanki kireçlenmiş gibi hareket bile edemiyordum ama şuan işlerin başına geçmessem benim başım daha çok ağrırdı.
Arabada yankılanan zil sesiyle gözlerimi açtım, kafamı yaslandırdığım yerden kaldırmadan yan tarafa baktım. Bana bakmadan konuştu. "Arka koltukta telefonum var alıp açar mısın yenge?" Araba kullanırken çok dikkatliydi ne telegonla konuşur ne gözünü yoldan ayırırdı. Tabi atada istisnalar oluyordu mesela boş bir caddedeyse dikkatli bir şekilde açıyordu. Fazla hızda yapmazdı hep bu yüzden kavga ederdik. Kaç defa onun yüzünden geç kalmıştık.
Kafamı koltuktan kaldırıp esnek bir hareketle arka koltuğa atıldım. Siyah deri ceketin cebindeki lüks telefonu alıp arayana baktım.
'Benim sağ kolum olan ama aslında patronun sol kolu arıyor...'
Bilmece gibi olan kaydetme şekli yüzünden kimin aradığını anlamak bi kaç saniyemi aldı ama anlıyında neden yaptığımı bilmez bir şekilde kafamı iki yana sallayıp telefonu açtım. Karşıdan Vedat'ın sesi sinirli geliyordu.
"Oğlum nerde kaldınız? Hep senin şu yavaş kullanma merakın yüzünden! Biraz hızlı kullan geç kalırsan sikerim seni anlıyor musun?! Bir günde 10 yaş yaslandım amına-"
Bunlar kendi aralarında böylemi konuşuyorlardı. Telefonun görüşme sesi kısık olduğundan Emre duymamıştı, dikkatli bit şekilde araba kıllanmaya devam ediyordu.
"Vedat kes amına koyiyim. Yeni uyandım başımı ağrıttın şimdiden. Neden aradın çabuk ve bağırmadan söyle, bağırırsan ben seni sikerim. Uyanır uyanmaz küfürde ettiriyorsunuz ya."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldız
Teen FictionKaranlık kötü insanlar diyelim, yıldızlar iyi insanlar diyelim. Balkonunuzdan bakıldığında karanlık çoktur gercekte oldugu gibi. Ama yıldızlarda vardır. Dünyada kötü insanlar varsa iyi insanlarda vardır, onlari aydınlatmaya çalışır. Ve aydınlatır...