9. bölüm

66 2 0
                                    

Üzgünüm bölüm biraz geç kaldı.

İyi okumalar

¤¤¤
Ağlamak;normal bir eylem gibi görünsede duygularını kaybetmiş biri için çok garipti. Gözlerinden akan yaşın yanakları ıslatması ardından çeneye doğru yol alması işte buna ağlamak diyorlar. Gözlerinden yaşlar akarken aynı zamanda kalbini biri sıkıyor gibi, artık kan pompalamıyor gibi hissediyorlar. Acı bütün bedenini ele geçirmiş gibi evrenin en çok can atıtan işkencesini yapıyordu. Önce kalbin acır sonra gözlerinden yaş akar ardından ellerin, dizlerin titrer. Milyonlarca hatta trilyonlarca  işkenceden daha acı bir işkencedir ağlamak.

Şu an evrenin en aci verici işkencesini çekiyorum.

Yıllar sonra gözümden akan yaş, içimdeki cehennem ateşini söndürmek içindi sanki.
Herkes bana sorular soruyordu ama ben hiç birisini duyamıyordum acaba kulaklarımı mı kesmişlerdi? Genelde böyle zamanlarda iç sesim bana yol gösterirdi o nerde?

Alarmlar hâlâ bütün çiftlikte yankılanıyordu. Herkes çok kötü bir şeyin olduğunh düşünüyorlardı, yanlış düşünmüyorlardı da.

'Şş sakin sakin. Tamam bu alarmın ritmini dinle sakince.'

İki kısa, yarım saniye boşluk ve üç saniyelik uzun. 24 Eylül... tatbikat günü. Bu tatbikatı yeni oyunum için kullanmalıyım.

Elimle hemen göz yaşlarımı sildim ama ne ellerimin ne de dizlerimin titremesini engelledim, engelleyemedim.

"Sakin olun..."

Sesim fısıltıyla eş değerde çıktığı halde hepsi beni duymuştu, cümlenin nasıl devam ettiğini merak ediyorlardı. Gözlerimi duvardan çekip odadaki herkesin gözlerinin içine baktım hepsinde korku görünüyordu.

"Sakin olun ben her şeyi halledeceğim, Emre, Vedat siz buranın güvenliğini halledin ben çıkıyorum."

"Tabiki efendim."

Bir daha hiç birinin yüzüne bakmadan çiftlikten çıkıp arabama binmiştim. Torpidodaki yedek silahlarımı kontrol ettikten sonra orman evime sürmeye başladım. Ben nasıl bu tatbikatı unutup hareket etmiştim ki. Her yıl 24 Eylülde tatbikat yapıyordum. O zamanlar herkesi sesin geldiği yerlerden uzaklaştırırdım. Yinede bu tatbikat benim işimi kolaylaştıracak.

Sonunda şehrin bayağı uzağünda bulunan ormana gelmiştim. Gelirken benim olmayan araçlar değiştirmiştim aynı zamanda da geçtiğim yerlerden geçtim belki biri beni takip ediyordur diye.

Arabayı ormanın girişinde durdurdum. Ormanda asfalt olmadığı ve ağaçlar birbirine çok yakın olduğu için arabayla girmem çok zordu.

Eve sonunda geldiğimde kenardaki saksının altındaki anahtarla kapıyı açmıştım. Dışardan ne kadar eski bir eve benzesede evin herhangi bir yerine benim ve onun parmak izinden başka bir insanın parmak izin değdiği an daha deminki gibi alarmlar çalılıyor.

Ev tek katlıydı aynı zamanda çokta küçüktü. Kapıyı açtığımda direk oturma odasına giriyorduk. Bir şömine karşısında ise bir beyaz bir siyah tekli koltuk vardı. Oturma odasıyla birleşik bir amerikan mutfakta vardı. Orada ise gri hükümdardı. Tekli koltukların arkasındada bir kapı vardı oradasi ise yatap odasıydı. Banyoya ise yatak odasınin içindeki kapıdan giriliyordu.

Kapıyı arkamdan kapatım şöminenin başına gittim. Daha önce geldiğimde kenarına dizdiğim odunları şöminenin içine attım kenardaki çakmaklada yaktım. Mutfağa gidip kendime sert bir kahve yaptım. Kahvemi alıl beyaz koltuğa oturdum. Kahvemi önümdeki sehpaya koydum ve sehpanın kenarındaki albümü elime aldı. Onun ve benim fotograflamızın olduğu albüm.

YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin