"Jisung! Hey!"
Hyunjin'in gür sesi kulaklarına dolarken başını kaldırıp arkadaşına baktı.
"Neyin var? Yorgun görünüyorsun?"diye sordu Hyunjin. Ona hesap soracaktı aslında ama Jisung hiçte iyi görünmüyordu. Yüzü solgun, kafası ise sanki başka bir yerdeymiş gibi görünüyordu. Ya da sadece Hyunjin öyle olduğunu düşünüyordu.
"Sadece pek uyuyamadım, endişelenme."
"Endişelenme mi? Jisung benimle alay ediyorsun galiba... Son zamanlardaki halini görmüyor musun?"
"Ne varmış halimde?"
Hyunjin inanamaz şekilde güldü. Daha çok ciddi misin?, der gibiydi.
"Konuş Jisung! Son zamanlardaki bu garip ve saçma hareketlerinin sebebi ne? Felix'e tokat atacak kadar ne oldu aranızda. Hadi, seni dinliyorum." Hyunjin kollarını göğsünde birleştirip gergin ve sabırsız bakışlarını arkadaşına yöneltti. Öfkelenmeden konuşacaktı ama Jisung son zamanlarda sabrını zorluyordu. Eski arkadaşını istiyordu. Neşeli, saçma espriler yapan, insancıl... Lakin Jisung son zamanlarda bunların tam tersiydi. Onu böyle görmek istemiyordu. Bunca yıllık arkadaşı olarak eğer bir sorunu varsa yardım etmek istiyordu. Elleri boynunda asılı duran fotoğraf makinesine gitti istemeden. Onu dinlerken yalan söyleyip söylemediğini kontrol etmek istiyordu ama sohbet boyu ona bakamazdı. Bu yüzden sohbet başlangıcı ve sonunu kontrol edecekti.
Vizörden arkadaşına bakmak için hareketlendiğinde karşısındaki beden de dikleşti.
"Neden yine fotoğraf makinen yanında?"
"Çünkü o yanımda olduğunda kendimi güvende hissediyorum."dedi vizöre yaklaşarak.
"24.015" Hyunjin vizörden gördüğü rakam ile yüzünü buruşturken deklanşöre basmayı ihmal etmedi. Gergin geçeceğine kanaat getirdiğiniz bir sohbetin başında oldukça garip bulacağınız bu durum, Hyunjin için geçerli değildi. Dünyanın en garip şeyini bile yapıyor olsa, umursamıyordu. O insanlara vizörden bakmak zorunda gibi hissediyordu. En yakını bile olsa..
"Seni dinliyorum Jisung"dedi makinesi boynundaki yerini yeniden alırken.
Jisung bugün buradan bir şeyleri itiraf etmeden gidemeyeceğini çok iyi biliyordu. Kafasını kurcalayan ve onu korkutan çok fazla şey vardı. Mesela Minho gibi. Akşam onun itirafını duyduğundan beri sürekli onu düşünüyordu. O gün öpüşmelerini, aptal bir sarhoş olmasına rağmen Minho'nun onu asla itmemesi. Her şeyi sırf ondan hoşlandığı için yapması. En tuhafı ise bunları düşündükçe rahatsız olmamasıydı. Akşam Minho'nun hafifçe yüzüne dokunmasıyla hızlanan kalbi, Changbin onu öptüğü zamanlarda bile asla harekete geçmemişti... Lâkin Hyunjin'e itiraf etmekten korktuğu gibi, Minho'ya karşılık vermekten de korkuyordu Jisung. En başta ona karşı ne hissettiğini bilmiyordu. Bir abi? Sevdiği adamın kuzeni? Bunlar çok karmaşıktı ve çıldırmak üzereydi Jisung hem de gerçek anlamda. Aşkın daha doğrusu karşılıksız aşkın bu kadar yorucu olması sinir bozucuydu.
"Özür dilerim..." Sonunda dudaklarını araladığında aklına gelen ilk cümleyi söylemişti Jisung.
"Ne için?"
"Felix'e tokat attığım için."
"Bu özürü benden değil Felix'ten dilemelisin Jisung." Mavi saçlı anlayışla başını sallarken devam etti. "Felix'e tokat attım çünkü onun sana bir şeyleri söylemesinden korkuyordum."
Hyunjin tek kaşını merakla yukarı kaldırırken sandalyesinde kıpırdandı. İçinde garip bir his oluşmuştu.
"Neyi söylemesinden korktun?" Jisung'un geceden beri kırpmadığı gözleri daha da yanmaya başlamıştı. Dudakları titriyor, masanın altından birbiriyle oynadığı elleri bembeyaz kesilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılı, Kızıla Boyamak [HyunLix]
FanficHwang Hyunjin'in tuhaf bir yeteneği vardı, bir de kızıla ilgisi...