"Hadi ama LaLoser, alt tarafı üzerine ketçap sıktık. Bu kadar ağlamana gerek yoktu."
Karşımdaki kız yumruklarını sıkıyordu, kafasını yavaşça kaldırdı ve Jennifer'a baktı. Gözlerinde saf bir nefret vardı, dudakları sıkmaktan tek çizgi haline gelmişti.
"Ağlamıyorum ben."
Ve aniden Jennifer'ı sertçe ittirdi. Bunu hiç kimse beklemiyor gibiydi çünkü herkes çok şaşırmıştı, ağızlarından şaşkınlık nidaları yükselmeye başlamıştı.
Jennifer, alaycı gülümsemesini dudaklarından sildikten sonra evcil köpeklerine işaret verdi, Anna ve Casie kızın kollarından tuttu. Jennifer sinirli bir şekilde kızın üzerine yürümeye başladı.
"Jen, bu kadarı yeter."
Kantindeki gözler bana dönmüştü, Jennifer sanki ilk defa sesimi duyuyormuş gibiydi.
"Ne dedin sen?"
İstifimi bozmadan konuştum, "Ne dediğimi duydun, yeter dedim."
"Hadi ama bebeğim, şu LaLoser'a acıdığını söylemeyeceksin değil mi?"
Duruşumu dikleştirdim ve ismini dahi bilmediğim kızın yanına ilerledim. Anna ve Casie kızı bırakmışlardı.
"Aslında biliyor musun, ona acımıyorum. Evet." Jennifer'ın gülüşü genişledi. "Sana acıyorum ben."
"Bana mı?"
"Evet, sana." Aylarca içimde tuttuklarımı artık tükürme zamanı gelmişti. Çok bile katlanmıştım Jennifer'a. "Etrafta dolanıp duruyorsun ve tek yaptığın şey insanlara zorbalık yapmak."
"Roseanne, derhal kapat o çeneni."
Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturdum, "Şu evcil köpeklerin bile korktukları için seninle. Gerçekten istedikleri için değil." Jennifer'ın arkasında duran Anna ve Casie'ye küçümseyici bir bakış attım.
"Babanın parası olmasaydı bu okulda tek bir saniye dahi barınamazdın."
Jennifer'a yaklaştım, ve kulağına fısıldadım "Ne boklar yediğini çok iyi biliyorum sevgilim. Eğer tek bir kişiye daha zorbalık yaptığını görürsem hiç acımam bir bir anlatırım, herkese."
Üstü başı ketçap içerisinde olan kızın elinden tuttum ve onu bu rezil ortamdan çıkardım. Öğle arasında olduğumuz için boş olan sınıfıma girdik ve kapıyı kapatıp onu kendi sırama oturttum.
Çantamı açmak için ellerimi kaldırdığım ana kadar hâlâ elini tuttuğumu fark etmemiştim.
Ama bunu ona belli de etmedim.
Çantamdan çıkardığım yedek kıyafetleri kıza uzattım, "Bunları giy, üzerindekileri de bir poşete koyarız."
Gözlerini gözlerimden çekmeden elimdeki kıyafetleri aldı, elleri tekrardan ellerime değince garip bir elektrik kapladı boş sınıfı.
"Teşekkür ederim, ismim Lisa bu arada."
Yalan söyledim, "Biliyorum."
Şaşkınlıkla irileşen kahverengi gözleri o an çok sevimli geldi bana. İstemsizce gülümsedim.
"O zaman sen kapıya bak, ben de bunları giyeyim."
Sessizce başımı salladım ve kapının önünde nöbet tutmaya başladım. Ellerim kapıyı tutuyordu, gözlerim ise saatteydi. Öğle arasının bitmesine az kalmıştı.
"Tamamdır." Onun siyah kıyafetlerinin tersine benim açık renkli tişörtüm ve yine açık renkli eteğim ona daha çok yakışmıştı.
Boş boş durmamak adına rastgele bir konu açtım.
"İngilizcen biraz kötü, buralı değilsin o zaman?"
"Evet, Taylandlıyım. Hâlâ sökemedim ingilizceyi..." dedi gülerek.
O an onu daha yakından tanımak istediğimi fark ettim. Ve bir şey daha, kızın yüzüne dikkatli baktığımda bana tanıdık gelmeye başlamıştı, galiba aradığım kişiyi buldum.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mademosielle noir / chaelisa gxg
Short Story+82**: mademosielle noir'in hikayesini bilir misin? (04:13) gxg