herkese merhaba! uzun zamandır yoktum evet, ama kendimi pek iyi hissettiğim söylenemezdi.. mental olarak buraya girebilecek düzeyde olduğumu düşünmüyordum. girip taslakları atıp çıkabilirdim ancak buna bile hazır değildim ne yazık ki. sizi bu kadar uzun bir süre beklettiğim için çok özür dilerim :(
tam gaz devam!!
***
Karşımda öylece durup kitap okuması bile bana o kadar güzel geliyordu ki, saatlerce gözümü kırpmadan onu izlemek istiyordum.. Gözümü kırptığım anlarda oluşan karanlık görüntü hiç hoşuma gitmiyor çünkü. Onu izlemek için fırsatım varken bunları değerlendirmek en büyük önceliğimdi. Rosé, en büyük önceliğimdi.
Onu izlediğimden bihaber elindeki kitabı heyecanla okuyan Rosé, yerinde duramıyordu. Gerçekten de kitap okumak en sevdiği aktivitelerden biriydi. Onunla geçirdiğim günler öylesine dolu ve güzeldi ki zamanın nasıl geçtiğini asla anlayamıyordum, tıpkı şimdi olduğu gibi. Kolumdaki saate takıldı gözlerim, buraya geleli 2 saati geçmişti ancak henüz yarım saat gibi hissediyordum. Biraz daha Rosé'yi izledikten sonra yavaştan toparlanmaya başladım. Elindeki kitaba o kadar çok dalmıştı ki beni fark etmemişti bile. Ne okuduğuna bakmak için eğildim, Yaşlı Adam ve Deniz.
"Bu kitabı biliyorum ve çok güzel, zaten Ernest Hemingway'in neredeyse tüm kitapları çok güzel." Sonunda güzel gözleri sevgiyle bana döndü ve kitabı kapatıp hevesle fısıldadı. "Bir gün küçük bir kayıkla denizi keşfeder miyiz Lisa?" hevesle bakan gözlerine nasıl hayır diyerek içlerinde barındırdıkları parıltıları söndürebilirdim ki?
"Tabiki güzel Rosé'm. balık da tutarız." Gözleri sanki mümkünmüş gibi daha da açıldı, yerinde duramıyordu. "Tutar mıyız gerçekten?"
Ellerine uzanıp tuttum ve yavaşça dudaklarıma götürüp öptüm, "Tutarız tabii." Ben onun eşyalarını toplamasına yardım ederken o da kitap okurken önüne gelmesin diye özenle topladığı saçlarını açıyordu. Beni dürtene kadar eşya toplamayı bırakıp onu izlediğimden bihaberdim. El ele kütüphaneden çıkarken usulca sordu, "Hangi kitapları okudun?" Duraksadım, okumamıştım ki. Okuyamamıştım çünkü, güzelliğiyle tüm dikkatimi kendi üzerinde toplamıştı.
"Şey," Yalvarırcasına ona bakmaya başladım. Gülerek koluma vurdu, "Lalisa!"
"Ama çok güzeldin! Dikkatimi kitaba vermeme izin vermedin."
"Yalancı." Gülerek söylediği kelimeye karşı aniden durup kalbimi tuttum, "Ah beni çok kırdın. Bir süre görüşmeyelim." Elini bırakmadan ondan bir kaç adım uzaklaştım. Şaşkın bakışlarla bir bana bir de uzaklaşmama rağmen ayırmadığım ellerimize bakıyordu. İçimden üçe kadar saydım.
"Tamam yeter bu kadar, barıştım." Tekrar vücutlarımızı birbirine temas ettirip yürümeye devam ettim.
"Korktum! Çok kötüsün!" Kahkaha atarak söylediği cümlenin ardından kolumu omzuna atarak onun minik bedenini kendime çekerek sarıldım. Çenemi gıdıklayan saçları, birbirlerine sıkıca kenetlenen ellerimiz, yürürken güzel sesiyle hafifçe mırıldandığı şarkı... Sonsuza kadar bu huzurlu anda kalmak için veremeyeceğim ya da yapmayacağım şey yoktu. Biz böyle yürürken birden başını kaldırıp gözlerime bakarak sordu, "Tuttuğumuz balıkları sonra da pişiririz değil mi? Annemin harika bir sos tarifi var, ben ondan yaparım! Gerçi o tavuk sosu.. Ama olsun, ne fark eder ki? Etmez değil mi Lisa?"
"Etmez güzelim."
***
Tezgaha yaslanmış gülerek güzel meleğimin poğaça hamuruyla cebelleşmesini izlerken aniden sitem etmesiyle bu huzurlu andan ayrılmak zorunda kaldım. "Öyle bakacağına yardım etsene!"
Ellerimi kaldırarak yanına geldiğimde kaşlarını çatarak bana baktı, "Bozuk bu tarif." Söylenerek ellerine bulaşan hamurları ayıklamaya çalışıyordu. Büyükannesinden aldığı poğaça tarifini denemek istemişti, ve bunu tek başına yapmak istemişti. Ancak işler pek de planladığı gibi gitmemiş olacak ki beni yardıma çağırmak zorunda kaldı.
Ellerimi yağladıktan sonra usulca onun hamurlu ellerini avuçlarımın arasına alıp yapışan hamurları ayıklamaya başladım.
"Hayır güzelim tarif bozuk değil," Ellerimi biraz daha yağladıktan sonra hamuru toparlayıp bir parça aldım, "sadece ellerini yağlaman gerekiyor." Ben elimdeki hamura şekil verip onu tepsiye koyarken Rosé'de kendi ellerini yağlayıp başka bir hamur parçası aldı.
"Bak gördün mü?"
Gülümsemesi tekrar yerine gelmişti, yavaş yavaş tepsiyi doldururken özgüvenle konuştu, "Biliyordum ki zaten. Sen biliyor musun diye kontrol ettim." Gülüşerek iki tepsi poğaçayı fırına attığımız sırada kapı çaldı.
"Sen dur ben bakayım." Kapıya yaklaştığımda Jisoo ve Jennie'nin seslerini duymaya başladım. Kavga ediyor gibilerdi.
Ben kapıyı açar açmaz Jennie bir hışımla içeriye girdi. "Güldün Jisoo!"
"Güldüm çünkü tatlıydı!" Jisoo ise arkasından yalvararak girmişti.
"Bak bir de tatlıydı diyor."
Rosé, elini kurulayarak yanıma gelip sordu, "Neler oluyor?"
Omuzlarımı silkip bilmiyorum işareti yaptım. Neyse ki biz sormadan Jennie anlatmaya başladı. "Yolda yürüyorduk, ve sonra bir erkek Jisoo'ya taş gibi olduğunu söyledi." Durup Jisoo'ya baktı. "Ve Jisoo ne yaptı biliyor musunuz? Güldü! GÜLDÜ!"
Biz Rosé ile birbirimize bakarken Jisoo araya girdi, "Erkek dediğin 5 yaşında bir ÇOCUKTU! BEŞ!" Eliyle beş rakamını yapıp teker teker hepimize gösterdi.
Jennie omzunu silkip dudağını büzünce Jisoo daha fazla dayanamadı ve genç kızın yanında soluğu alıp kızı kendisine çekerek dudaklarına yapıştı.
Güzel Rosé'm şok içerisinde bana dönerken ona çapkın bir gülümseme yolladım. Omzuma vurduktan sonra neredeyse duyulmayacak bir şekilde söylendi, "Poğaçalar yanacak. Biz ona bakalım, yürü Lisa."
Kolumdan tutup beni mutfağa çekiştirdiği sırada bu dediği Jisoo'nunda Jennie'ninde pek umurunda değil gibiydi...
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mademosielle noir / chaelisa gxg
Short Story+82**: mademosielle noir'in hikayesini bilir misin? (04:13) gxg