shuwongie:Aslında bizim tekniklerimizi kullanman günlüğümü cidden okuduğun anlamına gelir, IWPCÖWHXPAMXJALX.
justauser:Evet;D
Bu arada
Randomun sonuna nokta koymak kaçıncı seviye gıcıklık?shuwongie:Bilmem.
justauser;🙂
delirmemeliyim, sakin ol changbin|
delirmemeliyim, saki|
delirme|shuwongie:Hep böyle geç mi yazıyorsun? Sıkıldım bu durumdan.
justauser:Hep böyle geç yazmam ama seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor diyelim
Şu yüz ifaden...JWŞXLAPXÖAŞZLshuwongie:Yuh, birde sapık gibi izliyorsun yani.
justauser:İzlediğimi anladığını sandım-
Nys
Bayağı rahat görünüyorsunshuwongie:Seni bulacağımı söyledim ve söylediysem yaparım.
justauser:Peki, bul o zaman:)
justauser çevrimdışı
"Sence de bu yaptığın boka sarmadı mı? Yani...Fazla ileri gittin bence." Seungmin garipce sırıtan Changbin'e baktı.
"Tek akıllı sensin, tapıyoruz sana bay Beyin." Changbin alay dolu gülümsemesiyle birlikte arkadaşını süzdü. "Sadece en sevdiklerimle aramı bozduğu için küçük bir intikam oyunu."
"Sanki kız gelip sana beni sev dedi amına koyayım." Chan sohbete dahil oldu.
"Aynen, sanki geldi dedi ki, kız arkadaşına ilgisiz davran, tüm gün sapık gibi beni izle." Minho da konuşmaya başlayınca Changbin çantasını almış ayağa kalkmıştı.
"Pişt, nereye?" Felix kolundan tutmuştu.
"Cehennemde V.I.P köşeden bir bilet aldım, önceden rezarvasyon aldığım için sizi götüremeyeceğim, üzgünüm." Öylece çekip gitmişti.
"Ya bu çocuk salak mı, yoksa dalga mı geçiyor?"
"Bence dalga geçiyor."
***
"Off...Aptal kafam, nasıl unutmuşum ben notu koymayı..." Öylece okul koridorlarında dolaşıyordu. Bazen koşuyor, bazen yavaşlıyordu.
Boş derleri vardı ve bunu nasıl değerlendireceğini düşünüyordu. Birden kafasına dank eden şeyle ayağa kalkmış ve hızla sınıftan çıkmıştı.
Koridorları gezerek dolaba ulaştığında çantasından kağıdı çıkarmış ve dolaba koymuştu. Sonraya hiç birşey olmamış gibi geri dönmüş ve tüm okulu gezmeye başlamıştı.
Geziyordu, konuşuyordu...Kendisiyle konuşuyordu.
Nasıl oldu herşey?
Düşüncelerini bölen kapalı pencereden bile gelen şiddetli yağmurun sesiydi.
"Tanrım...Bu senin bana bir lütfun dimi? Tam buna ihtiyacım vardı..."
Koşarak bahçeye çıkmıştı. Kafasını gökyüzüne doğru kaldırmış ve gülümsemişti.
***
"Seninki değil mi bu?" Ivy ders geçsin diye resim çizen Shulan'ı silkmeye başlamıştı.
"Organlarım bir-birine karıştı, ne yapıyorsun? Ayrıca ne benimki-" Changbin'i görmesiyle duraksamış ve yağmurun altında çocuk gibi koşuşturmasını izlemişti.
"Öğretmenim, Shu'nun midesi bulanıyor da...Çıka bilir mi?"
"Ama bulanmı-Yani öğk" Eliyle ağzını tutmuş, öğretmen onayını aldığı gibi sınıftan çıkmıştı.
Bahçeye geldiğinde sadece onu izlemeye başlamıştı.
Islak saçları, değerli gülümsemesi ve attığı mutluluk kahkahalarıyla...O gerçekten "ukala" mıydı?
Neden Tanrı bazen en güzel şeyleri bir çerçevede toplar? Şuan yağan yağmur, yağmur yağsa bile açık olan mavimsi gökyüzü ve bulutlar, birde Changbin.
Aşık olmamak mümkün müydü?
Gerçekten de...Nasıl oldu herşey?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Soulmate Who Wasn't Meant to be , Seo Changbin
Fanfic! düzenlenmesi gerek ama üşeniyorum arkadaşlar, o yüzden cringe olay döngüsüne aldırmayın. ! Sen ruh eşimsin. Ama olmaması gereken bir ruh eşi. B×G Changbin×fem!reader