28.

155 14 29
                                    

"Geldiğinize sevindim! Gelmezseniz üzülürdüm..." Kaç dakikadan beri aynı şeyi zırvalayan Wooyoung'a baktı her ikisi.

"Tamam, Woo! Anladık, tamam!"

Çocuk gibi dudak büzmüştü.

"Yaa! Neden kızıyorsunuz ki..."

Giydiği kıyafetin yakasını düzeltmiş ve kızlar kendi arkadaş grubuna doğru götürmüştü.

"Siz Changbin'lerle takılın, ben oradaki yeni güzelliği avlayayım. Bu partiye geldiğine inanamıyorum gerçi..."

Ve salonun öbür tarafında arkadaşlarıyla takılan kıza taraf gitmişti.

"Hep böyle çapkın değildi..." Shulan iç çekmiş koltuklardan birinde oturmuştu.

"Çocukluktan tanıyorum onu, hep böyleydi." Changbin gülümsemişti.

"Nasılsın?"

Shulan ani gelen soruyla karşısındaki çocuğa bakmış ve endişeyle gülümsemişti.

"İ-iyi...Sen?"

"İyi ben de." Endişeyi farketmişti ve neden olduğunu çok iyi biliyordu. Ama yeminliydi, bu gece herşey bitecekti.

"Geldim..." Asık suratlı bir adet Woo gelmiş ve koltuğa oturmuştu. İyice koltuğa yayıldıktan sonra iç çekmişti.

"Noldu? Avın senden kaçtı mı?" Changbin alayla gülmeye başlamıştı.

"İyi ilerliyorduk aslında." Woo kalkmış ve kıza taraf bakmıştı. "Ama sevgilisi varmış..."

"Senin adına üzüldüm, dostum. Ne de olsa kız erik gibi, kütür-kütür..." Ivy dudaklarını bastırmış ve gülmemek için uğraşmıştı.

"Ya dalga geçme..."

"Şey...Shu?" Shulan yanındaki arkadaşına anlamadığını belirten bakışlar atsa bile arkadaşı kaş-göz hareketleri yapmakta ısrarcıydı.

Anında aklına dank eden fikirle parti sahibine dönmüştü.

"Wooyoung, özür dilerim ama bizim ders çalışmamız gerek, şimdi çıkalım biz."

"Biraz daha kalın sonra çıkarsınız, olmaz mı?" Changbin daha istekli bir tavır koymuştu ortaya.

"Peki. O zaman biraz kafa dağıtalım hem ders kaçmıyor yani..."

Tam öldürücü bakışlarını arkadaşına atacakken dikkatini salondan çıkmaya çalışan Changbin çekti.

"Nereye?"

"Uhm, biraz hava alıp geleceğim."

Sadece kendisinin duyacağı kadar kısık bir sesle konuşmuştu Shu.

"Yedim say."

***

"Ivy, çıkalım."

"Huh? Ne kadar var daha?"

"Sadece çıkalım. Hem daha çabuk yaparsak daha çabuk kurtuluruz bu olaydan."

"Peki Woo?-"

"Gel artık!" Shu'nun onu çekiştirmesiyle çantasını almış ve koşmaya başlamıştılar.

Tesadüfe bak, yine yağmurlu bir geceydi.

Tahminen 5 dakikalık yolları kalıyordu oraya varmak için, ama şimdiden sırıl-sıklamdılar. Ivy kısa ve ıslak saçlarını arkaya doğru savurduktan sonra durmuş ve derin nefes almıştı.

"İlla koşmalı mıydık?"

Shulan durmuş ve yine ıslanacak olan yüzünü silmişti.

"Evet. Şimdi söylenme ve sadece koş."

***

Vardıklarında her ikisi çantasından el fenerlerini çıkarmış ve içeriye girmiştiler. Etraf fazla ürkünç ve sessizdi. Resepsiyon bölümü, bir kaç doktorun ismi yazılmış altın rengi levhalar...

"Bana bak Shu, eğer bebek ağlaması falan duyarsak direkten topuklayalım. Altıma sıçarım ben korkudan."

"Ben de, ama çaremiz yok amına koyayım."

Her ikisi derin birer nefes almış ve yürümeye başlamıştılar. Ayaklarının altında kırılacak olan şişeden bile korkacak durumdaydılar, ama buna rağmen dik gezmeye ve cool görünmeye çalışıyordular.

Tabii ki kimse onları görmüyordu, ama ne biliyim işte, belki bir kaç hayalet onların bu 'korkunç' görünümü yüzünden onlara saygı duya bilirdi.

En üste - yani 3.kata vardıklarında sonuncu odadan duydukları seslerle neredeyse bayılacaktılar. İçeride bir varlığın (?) ya da birinin olduğuna emindiler, ama oraya gidecek kadar cesaretli değildiler.

Sonunda cesaretlenmiş ve odaya doğru yol almıştılar. Tam içeri girecekken oradan çıkmak isteyen Changbin'i görmüştüler.

Dakikalardır her iki tarafta sessizdi.

"Dört yanımız puşt, dört yanımız hain!" Ivy bağırmış ve odadan kenara çıkmıştı.

Sonunda Changbin'in konuşmayacağını anlamış ve sormuştu Shu.

"Neden bunu yapma gereği duydun?"

Yere dikilmiş bakışlar karşısındaki kızın yüzüne dikilmişti.

Kendim bile bilmiyorum.

A Soulmate Who Wasn't Meant to be , Seo ChangbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin