"Sessiz!" Öğretmen bağırınca susan çocuklara gözünü kısarak bakmıştı. Sonra sınıfa duyuru yapmak adına yüksek sesle konuşmuştu.
"Bayan Song'un sınıfyla geziye gideceğiz. Bu hafta sonu, saat 3te herkes okulda olsun bu yüzden. Neyse, hangi derste kalmıştık..."
"Seninkinin sınıfı değil mi şu bayan Song'un sınıfı..?"
Shulan göz devirmişti.
"Benimki derken Changbin'den söz ediyorsan seni cidden parçalarına ayırırım. Ayrıca evet."
"Ay tamam psikopat civciv, konuşmuyorum."
Sıkıcı bir dersin ardından zil çalmıştı. Ivy direkt kütüphaneye koşmuş, Shulan'sa her zamanki gibi resim çiziyordu. Çizdiği şeyler istemeden de olsa aynıydı, aklından geçenleri bir türlü engelleyemiyordu.
Sürekli kimliği belirsiz birisini çiziyordu, her çizdiğinda farklı bir boy, ten, farklı gözler ve farklı bedenlerde oluyordu.
Kimdi o? Ya da neydi?
Bilmiyordu.
"Shu? SHU!" Ivy bağırınca fikirlerinden ayrılmıştı.
"Ne var?"
"Changbin seni çağırıyor." Yine yüzündeki garip ifadeyle Shulan'a bakıyordu.
"Sakın."
"Peki, git bakalım küçük eniştemin yanına."
Ulusal göz devirme hareketlerinden sonra Shulan koridora çıkmış ve sınıflarının karşısında çikolatayla duran Changbin'i görmüştü.
"Merhaba!" Biran kalbinin durduğunu hissetti Shu.
"M-merhaba! Nasılsın?"
"Yani...İyiyim hem de çok. Teşekkür etmek ve borcumu ödemek için geldim."
"Borç?"
"Hm..." Elindeki iki çikolatayı ve kendi çantasını göstermişti Changbin. "Geçen ki terapi için diyelim."
"İyi de, onun neresine borçlu kaldın? Herkesin yapacağı türden birşeydi."
"Çok soru soruyorsun. En iyisi çantanı topla ve arkadaşına geç geleceğini söyle."
Gözünün önüne düşen kahkülleri arkaya doğru itmişti Changbin.
"Peki..." Yeniden sınıfa doğru girmiş ve çantasını toplamaya başlamıştı.
"Hey, nereye?" Ivy okuduğu kitaptan kafasını kaldırmış ve tavşan suratıyla sormuştu.
"Geç geleceğim, beni merak etme."
"Seni zaten merak edemem ki. Birileri seni kaçırırsa kafalarını patlatırsın onların. Sana güveniyorum."
Alaylıca gülümsemiş sonraysa ceketini alarak sınıftan çıkmıştı.
"Eee, nereye gidiyoruz?"
"Daha okuldan çıkalım, o zaman gidince göreceksin."
Hafifçe gözlerini kısmış ve dudak büzmüştü Shu.
"Peki."
Bu zaman her ikisinin telefonuna bildirim gelmişti.
gerçekten ona aşık oldun mu?
Anlık her ikisi bir-birine bakmış ve durmuştular. Sanki düşüncelerini okuya biliyordular, bu zaman dilimi gerçekten garip geçmişti.
Gerçekten sana aşık oldum mu?
Cevap hangisindeydi? Kızda mı, erkekte mi?
Zaten sana aşıktım.
Hafifçe yutkunmuştu her ikisi.
Kendime yalan söyleyemem, Shu.
Bakışlarını yere sabitledikten sonra her ikisi yeniden yürümeye başlamıştılar.
Ne de olsa, bu gün güzeldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Soulmate Who Wasn't Meant to be , Seo Changbin
Fanfiction! düzenlenmesi gerek ama üşeniyorum arkadaşlar, o yüzden cringe olay döngüsüne aldırmayın. ! Sen ruh eşimsin. Ama olmaması gereken bir ruh eşi. B×G Changbin×fem!reader