"Buldum seni! Şimdi arkanı dön bana."
Shulan başarılı olmuştu. Onu bulmuşt-"BU NE!"
"Uyuyan prenses sonunda uyandı! Unutdun mu, annen şuan şehirdışında ve beni sana bakmakla görevlendirdi."
Dudaklarını büzerek gözlerini ovdu.
"Annem kendi uyandırma tekniklerini sana da mı öğretmiş, bayan gülücük perisi!"
Ivy tatlıca gülümsemiş ve kafasını "evet" anlamında sallamıştı.
"Hadi işlerini hallet ve aşağı in, güzel bir kahvaltı hazırladım."
"Buna dayanamayacağımı biliyorsun...Geliyorum."
Telefona gelen mesajla duraklamıştı.
justauser'dan yeni bir mesaj!
justauser:Görevin verilmesine son 40 dakika. Heyecanlı mısın?
shuwongie:Yeni uyanmam dışında sorun yok.
justauser:Tamam o zaman. Rutini hallet, bekliyor olacağım;)
görüldü
"Eee, ne söyleyecektin bana?" Ivy ağzına yemek tıkıştırmadan önce konuşmaya başladı.
"Şimdi..."
Önündeki yemekten bir kaç çatal aldıktan sonra konuştu."Hani geçen telefonu elimden öküz gibi alıpta yazıştığın kişi vardı ya..."
Ivy bir kaşını kaldırdı.
"Devam et."
"Benden onu bulmamı istiyor ve yalnız bir kişiye anlatma hakkım vardı."
Bundan sonrasını tatlılığıyla çözmeyi düşündü ve aegyeolu sesle devam etti.
"Bende sana anlatmayı düşündüm...Hem...Biz en iyi arkadaşlarız di mi? Hep yardım edersin bana?"
"O yavru köpek bakışlarına kim kıyar sence?"
Arkadaşlar çok soft bir ortam yaşayacaktı, eğer görev gelmeseydi.
justauser:Görev 1
Bu gün her zil dolabını kontrol ediceksin. Sonrasını artık sen çözersin.shuwongie:Tamamdır.
"Hadi ama, gelmiyor musun?"
"Geliyorum, sinirlenme. Şanslı kalemim masada kalmıştı."
Shulan göz devirdi.
"Bir keresinde de çantanda olsa şaşarım zaten."
Okul öyle çok uzak olmadığından yürüyerek 15 dakikaya orada olmanız eşittir sizin hayatınızın en mükemmel şansını kullanmak. İşte bu yüzden bazen neden böyle şanssız olduğunuzu sorgulamamalısınız.
"Lan! Yağmur başladı..."
Yanındaki Shulan gibi gamsız olmayı çok isterdi Ivycik.
"E ne güzel işte!"
"Güzel, güzel de...Evde olacağımız zaman ıslanmamız daha iyi ola bilirdi..."
İkilinin şaşırması ise her yere düşen yağmur zamanı onların kafasına tutulan iki şemsiyeydi.
"Uzun?"
"İsmimin Seungmin olduğunu bildikten sonra bile bana böyle seslenmen öküzlük dereceni gösterir. Ayrıca çokta uzun değilim, neden uzun yani?"
"Ne yani, gıcık olmasını mı isterdin?" Shulan tek kaşını kaldırmış ve şemsiyenin altından çıkmıştı.
"İstemez efendim, siz aşk kuşcukları olarak dolanın." Gülümsemesinin ardından ıslanmasına izin vermeyen başka birisi çıktı ortaya:Ukala.
"Okula bu şekilde gidemezsin, hastalanırsın." Soğuk tavırları tanımasa bile cidden Shulan'ı delirtiyordu.
"Pardon da, sanane acaba?"
"Çok konuşma ve yürü." Hayır, kesinlikle bu ciddi tavırdan korkmadı, sadece iyi fikir olacağını düşündü.
Okula vardıklarındaysa Shulan ilk iş dolabını kontrol etmişti.
"Ne o, bir şey bulamadın mı?"
"Hayır...Daha yok."
Eline verilen milkshake'le küçük bebek gibi mutlu olmuştu.
"Az önce sen dolabı kontrol ederken ben müdürün odasının önünden geçiyordum ve bil bakalım ne gördüm?"
Shulan gözlerini tam açmış ve ona dönmüştü.
"Müdürle bizim fen öğretmeni yiyişiyorlardı. Şimdi fen çalışmama ihtiyaç kalmayacak yani."
"OHA! Cidden!" Kahkahalarını bölen yine onun mesajıydı.
internet şimdi geldi amk...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Soulmate Who Wasn't Meant to be , Seo Changbin
Fanfiction! düzenlenmesi gerek ama üşeniyorum arkadaşlar, o yüzden cringe olay döngüsüne aldırmayın. ! Sen ruh eşimsin. Ama olmaması gereken bir ruh eşi. B×G Changbin×fem!reader