30.

255 16 44
                                    

bölümü another love, winter flower, bonnie and clyde, я люблю тебя давно ve house of cards dinleyerek okuya bilirsiniz.

"Kararını verdin yani?" Ivy arkadaşının yanına oturmuş ve elini omzuna atmıştı.

"Bilmiyorum. Sanırım verdim ama...Yine de."

"Yine de değil, bak sana ne göstereceğim." Çantasından eski görünümlü bir kitap çıkarmıştı.

"Burda ruh eşleri ya ders çıkarmak için, ya da ömrünün sonuna kadar mutlu olmak için sizile birlikte yaratılırlar, dünyanın öbür ucunda olsanız bile bir türlü tanışırsınız ve aranızdakiler sonunuzu belirler yazıyor."

"Yani?"

"Yani eğer yanlış bir seçim yaparsan bu sana zarar vere bilir, tüm ilişkilerine karşı şüphe yaratır ve güvenini zedeler."

"Biliyorum, ama onu tanıyorum. O böyle birisi değil, sadece yaşadığı sorunlardan kaynaklı herşey. Yalnızlık hissini biliyorum."

Uzun bir sessizlik oluşmuştu. Gelen mesaj sesi her ikisini bir-birine bakmaya zorlamıştı.

Changbin adamı:konum
Akşam saat 18.59
gelmeyi ve karar vermeyi unutma.

görüldü.

Konuşmamıştılar, sadece sınıflarına geçmiş ve yerlerine oturmuştular. Sessizdiler, her ikisi tuhaf bir endişe içerisindeydi. Sanırım konuşma başlatmak bayağı bir zor olacaktı, derse bile odaklanamamış ve farklı işlerle uğraşmaya başlamıştılar.

Zil çalmış, herkes rahatlamaya ve öbür derse çalışmaya başlamıştı. Öğretmen girdiğinde yanında bir çocuk vardı, yine sınıf defterini almaya gelmişti. Tek farksa artık Shulan'ın da onu tanımasıydı.

Bu sefer gözlerine bakamamıştı, oradaki kırgınlığı ve soru işaretlerini görmezden gelmek istiyordu. Bir süre karşısındaki Changbin'e baktıktan sonra Shulan da gözlerini yeniden çizdiği o adama odaklamıştı.

O adam artık net bir beden, net bir isim, net bir kişiliğe sahipti. Bilinçaltının bilinmez korkularıyla birleşmişti,

Kartlardan yapılmış bir ev, ve içinde biz,

Sonu görünüyor olsa bile, yıkılacak olsa bile...

Kartlardan yapılmış bir ev, aptal gibiyiz.

Bu sefer aynı anda bir-birlerine bakmayı başarmıştılar.

Aptalsın.

İç ötürmüştü erkek.

Aptalım.

"Gide bilirsin." Öğretmenin sözünü bile zorla algılamıştı, bir kez daha galaksi gözlere bakarak sınıftan çıkmıştı.

"Sanırım gerçekten onu affedeceksin."

"Edeceğim. O aptal, ben olmayacağım."

"Aşık olan herkes aptal değil miydi..."

"Doğru...Neyse."

***

Kulağına dolan dalga sesleri onu sonsuz bir rüyadaymış gibi hissettirmişti. Kayalıklar olmadan bile güzel görüne bilen deniz kıyısı batan güneşin pembe ve morumsu renklerine boyanmıştı. Ayakkabılarını çıkarmış ve suya salmıştı Shulan, gözlerini kapatmış yüzünü göğe doğru çevirmişti.

Esen rüzgar kıvırcık saçlarını titretiyordu. Deniz onunla birlikte daha eşsiz görünüyor diye düşündü onu izlerken. Sadece aralarındaki bir kaç metr mesafe ona kilometrelerce yol gibi gelmişti.

Şuan zaten öyle değil miydi?

Ne bile bilirdi ona uzak ya da yakın olduğunu?

Yere oturmuştu öylecesine, zamanından önce gelen kıza bakıyordu hala. Bir kaç dakika sonra gülümsemesini görmüştü, yine onu mutlu ettiğini anlamıştı böylece.

Yanına gitmeye korkuyordu, cevap almaya korkuyordu. Kendi ahmaklığıydı, ona göre kendi düşen ağlamazdı ama canı fazla yana bilirdi. Canı yanarsa ağlardı.

Şuan sonbahardı, hava nasıl böyle temiz ola biliyordu? Güneş hala mükemmel denilecek kadar parlıyordu. Ama o gülümsedikten sonra.

Sonunda toplamıştı cesaretini, gide bilmişti yanına. Yanında oturmuştu ve karşısındaki denize bakmaya başlamıştı.

Gözleri hala kapalıyken konuşmuştu kız.

"Sanki biraz çabuk gelmişim, hm?"

Gözlerini denizden çekmeden hafifçe gülümsemiş ve cevap vermişti.

"Hmhm."

Biraz daha sessizlikten sonra yine konuşmuştu.

"Aslında ben de zamanından önce geldim. Mükemmel bir tabloyu inceliyordum az önce."

"Hangi tablo?"

"Gözümün karşısında mükemmel derecede ustalıkla çizilmiş olan kaç tablo var?"

Onu ben bilemem.

Bir kağıt vermişti.

Okuyup bitirmesini beklemişti.

"Hislerini güzel ifade ediyorsan neden yüzüme söylemek yerine yazmayı tercih ettin?"

Ona dönen kıza bakmıştı bu sefer.

"Sadece satırlara dökerken bu kadar güzel çıkıyor, sana yüzüne söyleyemeyecek kadar aciz bir dilim var."

"Biliyor musun? Seni affetmem için bu kadar çabalamana ihtiyaç bile yoktu."

Gözleri buluşmuştu.

Seni seviyorum.

Gülümsemiştiler.

Karşılıklı olarak hem de.

🎉 A Soulmate Who Wasn't Meant to be , Seo Changbin hikayesini okumayı bitirdin 🎉
A Soulmate Who Wasn't Meant to be , Seo ChangbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin