Akşam üstüydü. Kafe yoğundu. Herkes koşuşturma içindeydi. "Üç türk kahvesi, 19 numaraya!" Koşarak tepsiyi aldım ve 19 numaralı masaya ilerledim. Siparişleri bırakıp tezgahın arkasına geçtim. O sırada kafede ki uğultu bir anda son buldu. Etrafı ölüm sessizliği kapladı. Bütün herkes durdu. Bütün gözler kapıdan içeriye giren kişiye döndü. Onlar gibi benimde gözlerim o kişiye dönmüştü. Muhtemelen dikkat çekmesinin sebebi kapüşonlusunun yüzünü kapatmasıydı ve herkesin merak etmesiydi.
Kapüşonunu çıkardığında dikkatimi ilk çeken gece mavisi olan gözleriydi. Gece gibiydi, karanlıktı. İçine dalan çıkamaz gibiydi. Sonra siyah, alnına dökülen dalgalı saçları. Ellerini saçlarına götürdü ve geriye attı. Kasaya en yakın masaya oturdu. Herkesin gözleri ondaydı. Bende dahil... Barış'ı dürttüm kolumla. "Kim bu herkesi susturan? Neyse başım şişmişti, iyi oldu." Dedim. Dudaklarının kenarında bir tebessüm belirdi adamın. Ardından hemen silindi. "Bilmiyorum Nilperi. Her şeyi bilmek zorunda mıyım?" Diye isyan etti Barış. Ona ters bakışlarımı attım. "Çakarım ağzına he. Adam gibi soru sorduk sana. Bin hir şiyi bilmik zirindi miyim?" Dedim onu taklit ederek. "Git de siparişini al adamın bana laf yetiştireceğine." Dedi Barış.
"Sen al. Ben siparişleri hazırlayacağım." Bardakları alıp kahve makinasına koydum. Birkaç dakika sonra Barış geldi yanıma. "Seni istiyor." Kaşlarımı çattım. "Niye?" Omuz silkti. "Bilmiyorum. Hadi git al siparişi. Ben yaparım bunları." Başımı sallayarak masaya ilerledim. Defteri ve kalemi çıkartıp adamın karşısına dikildim. "Siparişiniz?" Dedim. "Hep böyle misiniz?" Bakışlarım defterden adama döndü. "Efendim?" Kaşlarım çatılmıştı. "Hep böyle suratsız mısınız?" Sesli bir nefes verdim. "Size ne lazımdı?" Dedim asi bir tavırla. Yüzüme bakmaya devam etti. Sabır dileyerek başımı iki yana salladım. "Yüzümü mü ezberliyorsunuz?... Siparişini versene kardeşim. İşim var, gücüm var. Sizinle mi uğraşacağım?" Gidecekken bileğimden tuttu adam. Gözlerim bileğimi tutan eli ve gözleri arasında mekik dokudu. "İndir lan o elini." Elimi çevirip bileğine vurdum. Yine dudaklarının kenarında silik bir tebessüm belirdi, fakat hemen silindi. "Sipariş verecek misiniz?" Dedim sesli bir nefes vererek.
"Filtre kahve." Not edip kasanın arkasına geçtim. "Öküz." Dedim. Barış yanıma geldi ve göz kırptı başını sallayarak. "Ben uğraşamam bu öküzle. Git sen bak masasına. Nilperi müsait değil, işleri var dersin... Sinir etti beni ya." Tek koluyla bana sarıldı Barış. "Ben hallederim... Yine." Ona gülümsedim ve siparişleri hazırlamaya başladım. "Bana ekmek çıkar mı ondan sence?" Diye sorduğunda gülmeden edememiştim. "Ay yok. Delirtir seni. Sinir herif ya." Adamın siparişini hazırlayıp zile bastım. "Filtre kahve, 4 numaraya!" Barış tepsiyi alıp adamın masasına ilerledi. Adam kaşlarını çatarak baktı. "Ben Nilperi'nin bakmasını istiyordum." Gözlerimi devirdim. "Kendisi istemiyor. Ayrıca müsait değilmiş." Barış kahveyi masaya bıraktı. "Başka isteğiniz?" Dedi. "Nilperi." Sinirle kasanın arkasından çıkıp adama ilerledim. Ellerimi masaya koyup hafifçe eğildim. "Ne istiyorsunuz beyefendi? Nilperi'de, Nilperi! Nilperi kadar başınıza taş düşsün. İlla kovduracak mısınız beni buradan?!" Adam gülümsedi. Sinirle gözlerimi kapatıp açtım.
"Siparişlerime siz bakın lütfen. Hatta bütün gün burada duracağım, kapanana kadar. Bir tek benimle ilgilenin." Tek kaşım havaya kalktı. "Niye? Derdiniz ne sizin? Benim paramı siz mi veriyorsunuz? Bak kardeşim, ben sadece bir çalışanım. Gel dediğin de gelen, git dediğinde giden köpeğin değil. Şimdi otur, iç kahveni! Sonra da ne yaparsan yap." Geri çekilip arkamı döndüm. "Estağfurullah. Öyle demek istemedim. Ama müşterilerle çok ilgili olduğunuzu gördüm. Hem buraya ilk defa geliyorum. Belki siz bana bir şeyler önermek istersiniz." İşte şimdi tepemin tası atmıştı. Hızla adama döndüm. "Tabi ki öneririm. Mesela dayak! Dayağımı yiyip gitmek ister misiniz?! Dövebilirim sizi! Hiç üşenmem!" Hiddetle adama atılacağım sırada Barış kolunu karnımdan geçirip belime sararak durdurdu beni. "Dövecek misiniz beni?" Dedi adam şaşkın fakat sakin bir şekilde. Sonra kendini gösterdi. "Beni?" Yani fazla kaslı olabilirdi. Ama ona dayak atamayacağım anlamına gelmezdi. "Evet, sizi!" O sırada arkadan bir ses duydum. "Nilperi, ne oluyor burada?" Dudaklarımı dişleyerek arkamı döndüm. "Merve Hanım." Dedim. "Konuşabilir miyiz?" Başımı sallayıp adama döndüm. "Kovulursam yaktım seni." Dedim dişlerimin arasından.
Merve Hanım'ı takip ettim. Tenha bir köşede bana döndü. "Ne oluyor burada?" Diye sordu. "Merve Hanım, adam manyak. Tutturmuş bana Nilperi baksın, yok ne önerirsiniz, bileğimi tutmalar, beni işimden alıkoymalar." Dedim isyan ederek. Başını iki yana salladı. "Yine de hiçbir müşterimizi şiddetle tehdit etmiyoruz... Kovuldun Nilperi." Ağzım şaşkınlıkla açık kalmıştı. "Ne? A-ama Merve Hanım-" sözümü kesti. "Aması falan yok Nilperi. Seni daha önce uyardım. Bu sondu. Kovuldun." Sesli bir nefes verdim. "Peki." Kalabalık alandan geçip personel odasına girdim. Benim ardımdan Barış girdi. "Ne oldu?" Önlüğümü çıkardım. "Kovuldum Barış... Ne yapacağım şimdi? O adam her şeyi mahvetti. Neyle geçineceğim ben şimdi? Kira var, faturalar var, mutfak masrafı var, kişisel eşya masrafı var. Bu sefer bittiğimin kanıtı." Dedim umutsuzlukla. Barış kolumu okşadı. "Bir yolunu bulacağız Nilperi. Üzülme." Buruk bir tebessümle Barış'a sarıldım. "Sen olmasan ne yaparım ben?" Dedim. Kabanımı ve çantamı alıp çıktım personel odasından.
Adamın bakışları beni bulmuştu. Hiddetle ona ilerledim. İşaret parmağımı salladım. "Sakın karşıma çıkma. Seni bir daha görürsem boğazlarım!" Diye carladım. Adam şaşkınlıkla bana baktı. "Üzgünüm." Dedi. "Olma! Üzgün falan olma!" Senin yüzünden işimden edildim!" Hızla çıktım kafeden. Gözlerim dolmuştu. Ne yapacaktım, bilmiyordum. İşsizdim. Diplomam yoktu. Ailem yoktu. Tek başıma ve çaresizdim. Üniversiteyi yarım bırakmayı istemezdim, fakat zorundaydım. Kendimi geçindirmem gerekiyordu.
Ellerimi göğsümde birleştirerek yürümeye başladım, sahil yolunda. Hava rüzgarlıydı. Denizin dalgaları kıyıya sert bir şekilde çarpıp yüzümü ıslatıyordu. Sıcak yaşlar yanaklarıma süzüldü. Süzüldüğü gibi de hemen sildim elimin tersiyle.
Birisi kolumdan tutup çekti. Arkamı döndüğümde o adam vardı. Gözümün önünde şimşekler çaktı. İçim öfkeyle doldu. Bütün gücümle ittim adamı. Afallayarak geriye sendeledi. "Takip mi ediyorsun beni?! Şimdi de sen mi başladın?!" Dedim öfkeyle. Kaşları çatıldı. "Özür dilemek için gelmiştim." Dedi. Samimiyetten uzak bir gülümseme kondurdum yüzüme. "Özür mü?" Alt dudağımı yaladığımda bakışları anlık olarak oraya gitti. "Ben kışın ortasında işsiz kaldım senin yüzünden be!" Diye carladım. "Seni işe geri aldırabilirim." Kaşlarım hayretle havaya kalktı. "Pardon? Sen kimsin?" Dudakları aralandığında konuşmasına izin vermedim. "Ben sana minnet edemem! Beni işe geri aldıracak biri olacaksa, bu sen olmayacaksın!" Tekrar arkamı dönüp gideceğim sırada kolumu tutup çekti. "Aaa, yeter be! Çekip durma kolumu!"
"Size yardım edebilirim." Kaşlarım çatıldı. "İstemiyorum. Rahat bırakın beni." Kolumu ellerinin arasından kurtardım. Ne sanıyordu bu kendini? "Bora... Bora Araf ben." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Utanmadan bir de tanışmaya çalışıyor!" Yoldan geçen taksiyi çevirdim ve bindim. Hızla adresimi verdim.
*
Ayaklarımı sehpaya uzatmış, başımı geriye yaslamıştım. Gözlerimi dinlendiriyordum.
"Görmen lazımdı Nilperi, çok yakışıklıydı. Dedim ki işte hayallerimin erkeği."
Bir yandan da Barış'ı dinliyordum. "Sonra ne yaptın, tanıştın mı bari?" Diye sordum kısık bir sesle. Her ne kadar Barış'la konuşuyor olsam da ruhum ve aklım akşam üstündeydi. O adamdaydı, gece mavisi gözlerindeydi, dalgalı saçlarındaydı... Neler diyorsun Nilperi? Bilmiyorum... Kimdi bu yabancı, herkesi bir anda suspus eden?
Ayağa kalkıp cama ilerledim. Perdeyi aralayıp baktım. Aşağıdaydı. Bana bakıyordu. Yüzünü yine göremiyordum. "Gitmemiş." Diye fısıldadım kendi kendime. Gözlerimi ayırmıyordum. İçimde bir yerlerde korku tohumları aradım, fakat bulamadım. Korkmam gerekiyordu. Ama korkmuyordum artık. Beni sadece uzaktan izliyordu. Ya beni korumak için peşimdeyse? Geçmişimden birisi olabilir miydi? Kaşlarım çatıldı. Ya ailemden biriyse? Eğer öyleyse, beni nereden bulmuştu? Kafam yine allak bullak olmuştu. Uzun süre bakıştık. "Ne yapıyorsun?" Diye soran Barış'ın sesiyle geri çekildim. "Burada hâlâ."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimlik
Novela JuvenilYeni kimlikler, yeni hayatlar... Geçmişinizden kaçabilir misiniz? Nereye kadar? Peki ya sırlar... Mezara kadar saklanabilir mi? Beyaz sayfama geçmişimden kara bir leke bulaşmıştı. Rafa kaldırılmış tozlu sayfaların arasından çıkmış bir kara leke. Kur...