Gerçek miydi? Rol müydü? O çocuk gerçekten orada mıydı? Bir adım atmalı mıydım? Belli ki yaraları olan bir adamdı ve ben vicdanıma engel olamıyordum. O yaraları iyileştirmek istiyordum. Her ne olursa olsun yaralarını sarmak, o çocuğu enkazdan çıkarmak istiyordum. Belki bana da böyle yapsalardı şu anda Nilperi olmazdım.
Duştan çıktım ve havluyu vücuduma sardım. Banyodan çıkıp odama ilerlerken bir kayaya çarptım. Pardon, Bora'ymış. Ne?!
"Bora?" Dedim kaşlarımı çatarak. Gözleri yüzüm hariç her yerdeydi, buna vücudumda dahil. "Ben kapıyı çaldım, ama sen açmayınca anahtarla girdim. Seni kontrol etmek için, yanlış anlama. Hem üstünü giyinsen iyi edersin. Kameraları takmaya gelecekler."
"Vücudumu incelemeyi kes!" Gözlerini hızla yüzüme çıkardı. "Özür dilerim... Sen de hızlı olsan iyi edersin. Egemen gelir birazdan." Kaşlarımı çattım. "Egemen kim?"
"Bir arkadaşım. Hadi giyin artık, üşürsün hem." Baştan aşağı süzdüm onu. "Önümden çekilecek misin?" Yeni hatırlamış gibi dudakları bir parça açılıp kapandı ve kenara çekildi. Yanından sıyrılarak odama gittim ve kapıyı kilitledim. Üstüme gri eşofmanımı ve siyah sweatshirtümü geçirdim. Saçlarımı taradım. Telefonumu eşofmanın cebine atıp çıktım odadan. Salondan konuşma sesleri geliyordu. "Ne zamana biter?" Diyordu Bora'nın sesi. "2 saate yakın sürer. Belki de fazla." Diyordu tanımadığım bir ses. Adımlarımı hızlandırıp salona girdim. Bora karşısındaki koltukta oturan kişiyle sohbet ediyordu.
Adamı süzdüm. Kıvırcık saçlı, gözlüklü, sakallı, uzun boylu bir adam vardı karşımda. "Arkadaşım Egemen." Dedi Bora tanıştırmak ister gibi. Gülümsedim. "Nilperi." Dedim elimi uzatmadan. Egemen'de benim gülümsememe karşılık verdi. "Hadi başlayalım şunları takmaya." Egemen çantadan çıkarttığı kameraları evin bazı kısımlarına yerleştirmeye başladı. "Yalnız Bora o kameralardan bir tane bile takılmayacak odama." Dedim kollarımı göğsümde birleştirerek. "Peki Nilperi."
*
Egemen'in işi bittiğinde biraz durup gitmişti. Tatlı bir insandı. Zorba değildi en azından. Bora balkonda sigara içiyordu. Yanına gittim. "Aç mısın?" Diye sordum dan diye. Bana şaşkın bakışlarla döndü. Cevap vermeyince kal geldiğini düşünmüştüm. "İyi misin?" Diye sordum bu sefer. Daha çok şaşırmıştı. Ne vardı bunda bu kadar şaşılacak?
"Bora!" Kendine gelmiş gibi silkelendi. "Açım." Dedi. "O zaman gitme bir yere, beraber yiyelim." Başını salladı sigarasını dudaklarına götürerek. Çıkacağım anda, "Gitmeye niyetim yok." Diye mırıldandı. Duymamış gibi ona döndüm, "Efendim?" Omuz silkti. "Yok bir şey." Hafifçe başımı sallayıp mutfağa girdim.
Buzdolabına baktım. Üzüntüyle geri döndüm. "Galiba yiyemeyeceğiz." Dedim Bora'nın yanına giderken. Bir sigara da ben yaktım. "Neden?" Diye sordu sigarasını söndürerek. "Evde hiçbir şey kalmamış... Ben çok aç değildim zaten. Ama sen eğer açsan bir şey sipariş edebilirim?" Dedim sorar gibi. "Hadi markete gidelim." Şaşkınlıkla ona baktım. "Maalesef beni işimden kovdurduğun için param da yok!" Gülümsedi. "Bende var, hadi. Söndür sigaranı, gel." Cevabımı beklemeden çıktı balkondan. Arkasından şaşkınlıkla baka kalmıştım. Yarısı bitmiş sigaramı söndürüp arkasından ilerledim. "Olmaz, zaten herkese borcum var, bir de sana mı olsun borcum?" Salona gitmek için döndüğüm de çarpışmıştık. Acıyla yüzümü buruşturdum. Elimle alnımı ovalarken soğuk parmakları parmaklarıma değdi. "Çok acıdı mı?"
"Maşallah kaya gibisin! İnsan sana çarpınca bir daha çarpılıyor! Köşelerden dönerken dikkat et, herhalde aramızdaki mesafeden göremiyorsun beni, çarpıp duruyorum sana." Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Ardından dudakları alnımı öptüğünde afallamıştım. "Geçti mi?" Diye sordu. Ağır ağır başımı salladım. "Çok acımamıştı." Diye mırıldandım. Gülümsedi gözleriyle beraber.
"Gidelim." Dedim. Başını salladı ve yanımdan geçip gitti. Aklıma ona borçlanacağım geldiğinde hızla ona yetiştim. "Sana borçlanmak istemiyorum." Kabanını giyiyordu. "Borçlanmayacaksın." Kaşlarımı çattım. "Ne demek borçlanmayacaksın? Olmaz, kabul edemem." Gözlerini devirdi. "Alt tarafı mutfak alışverişi yapacağım Nilperi, sanki ev alıyorum sana." Bende onun gibi gözlerimi devirdim. "Fark etmez, benim için ha ev, ha alışveriş. Aynı şeyler!" Askılıktan montumu alıp bana giydirmeye çalıştı. "Hadi gidiyoruz. Çok sızlandın." Mecburen montumu giymek zorunda kalmıştım. İkna edemiyordum. Binadan çıkıp arabaya bindik. Ana caddeye çıkıp marketin önünde durmuştu.
Markete girdiğimizde bir market arabası alıp dolaşmaya başladık. Manav reyonunda durdu Bora. Bir poşete domates doldurmaya başladı. "Çok değil mi o?" Diye sordum. Omuz silkti. "Yarım kilo bile değildir." Gözlerimi devirdim. "Ben tek yaşıyorum ya hani? Sadece istediğim zaman yiyorum yemek?" Göz ucuyla bana bakıp domates seçmeye devam etti. "İyi o zaman ben de her gün sana gelirim yemek yemeye, böylece sen de yemiş olursun." Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. Sertçe yutkundum. "Her gün bana mı geleceksin?" Duraksadım. "Her gün?" Dedim sorumu tekrarlayarak. "Bu senin için bir sorun mu?" Domatesleri bırakmış, patates seçiyordu.
"Yani... Hayır-" Devam edecekken lafımı böldü. "Yani değil mi?" Dedi gözlerime bakarak. Ne demem gerekiyordu? "Yani sen alıyorsun..." Diyebildim. Yutkunmak zorunda hissetmiştim. "Tabiki de yiyebilirsin." Belli belirsiz gülümsedi. "Gelebilir miyim yani?" Şimdi de salata malzemeleri seçiyordu. "Of Bora, ne demek istiyorsun? Dolandırma lafı!" Bu sefer genişçe gülümsedi. "Bir şey demek istemiyorum. Bence sen açık ol, lafı dolandırma. Geleyim mi, gelmeyeyim mi?" Gözlerimi devirdim.
"Gel artık, yapacak bir şey yok." Güldü ve meyvelere ilerledi. "Ben meyve sevmem." Dedim dan diye. Omzunun üstünden kafasını çevirip bana baktı. "Peki, ama sağlığın için yemen gerek. Birkaç şey almalıyız bence." Yüzümü buruşturarak iki yana salladım. "Hayır, istemiyorum. Yani yenmez, boşuna almış olma. O yüzden söyledim." Omuz silkip sebzelere geri döndü. "İhtiyacın olan bir şey varsa burada, al." Dedi. "Ben pek anlamam sebze meyve seçmekten. Bulaşmasam daha iyi." Patlıcanlara uzandığı sırada elini tutarak durdurdum onu. Niye elini tutmuştum?
Şaşkınlıkla bana baktı. "Patlıcana alerjim var. Almasak daha iyi." Hızla elimi çektiğimde başını salladı. "Yediğin zaman ne oluyor?" Diye sordu. Kaşlarımı çatıp alayla gülümsedim. "Yemeğin içine patlıcan katıp ölüp ölmeyeceğimi mi deneyeceksin?" Bana ciddi misin, der gibi baktı. "Döküntü, kusma falan işte. Yer fıstığı alerjisi gibi ölümcül mü, bilmiyorum..." Başka reyonlara ilerlemeye başladık. "Bunun için bir ilaç var mı? Kullanıyor musun?" Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Bilmiyorum, bunun için doktora ilk kez patlıcan alerjim olduğunda gittim sadece." Çatık kaşlarla aniden bana döndü. "Neden gitmedin? Sağlığını hiçe sayıyorsun."
"Patlıcan yememek, ilaç kullanmaktan ya da onlarca teste girmekten daha kolay." Gözlerini devirdi. Birçok şeyi market arabasına doldurmaya başladığında gözlerim ardına kadar açıldı şaşkınlıkla. "Oha Bora! Çok doldurdun." Birkaçını raflara geri koymaya çalıştığımda elimden alıp market arabasına geri attı. "Bunları alıyoruz." Dedi dişlerinin arasından. Gözlerimi devirdim. "Bana göz devirme." Bu sefer sesi alaylıydı. Kendimi tutamayarak tekrar göz devirdiğimde kıkırdadım. O da benim gibi göz devirdiğin de yine güldüm.
Market arabası dolduğunda etrafa bir göz attı. "İstediğin bir şey var mı?" Başımı olumsuz anlamda salladım. "Teşekkür ederim, bu kadarı bile fazla... Sana borçlanmak istemiyorum." Kasaya ilerliyorduk. "O zaman şöyle yapalım, sen bana bunlarla yemek yap, böylece kendini borçlu hissetmezsin." Gülümsedim. "Tamam, olur. Ama sende yemek zorundasın. Öyle yok efendim ben yemem, sevmem, beğenmedim yok!" Güldü ve bana baktı. "Tamam."
Aldıklarını ödeyince çıktık marketten. Eve geri geldiğimizde aldıklarımızı yerleştirdim. Ben yerleştirirken Bora'da sandalyede oturmuş bekliyordu. Yerleştirme işi bittiğinde kalçamı tezgaha yaslayarak ona döndüm. "Ben her yemeği yapmayı bilmiyorum. Yani dolma falan yapamam." Bunu bekliyormuş gibi gülümsedi. "Olsun, önemli değil. O zaman bugün de ben yaparım." Şaşkınlıkla açıldı gözlerim. "Uğraşma bence, dışarıdan sipariş ederiz." Diyerek ellerimi öne uzattım. Yüzünü buruşturdu. "O dışarıdan gelen pis şeyleri mi yiyorsun gerçekten?"
"4 senedir hemde!" Yüzünü daha da çok buruşturdu. "Asla yemem de yedirmem de." Gözlerimi devirdim ve kalktığı sandalyeye ben oturdum.
"Yap o zaman bir şeyler!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimlik
Teen FictionYeni kimlikler, yeni hayatlar... Geçmişinizden kaçabilir misiniz? Nereye kadar? Peki ya sırlar... Mezara kadar saklanabilir mi? Beyaz sayfama geçmişimden kara bir leke bulaşmıştı. Rafa kaldırılmış tozlu sayfaların arasından çıkmış bir kara leke. Kur...