Bazı anlar olur hayatta. Boğazınıza kadar batarsınız, bir kurtuluş yolu ararsınız. Ama yoktur. Tıkılıp kalmışsınızdır.
Bir kuş var. Yıllar önce ailesi tarafından terk edilen, bir başına büyüyen. Acılara göğüs germeyi öğrenmiş bir kuş. Tek başına uçmayı öğrenmiş bir kuş. Sonra geçmişi kara bir leke gibi bulaşır beyaz sayfalarına. Köşe bucak kaçar o kara lekeden. Korka korka yaşar. Bir yerden öbür yere uçar durur. Sonra bir kurtarıcıyla tanışır. Kurtarıcı kuşu sahiplenir. Her şeyine yardım eder. Kuşun başı ne zaman sıkışsa kurtarıcıya sığınır. Birbirlerine aile olurlar. Kim olduğunu bilmediği birisi kuşu alır götürür. Onu kafese koyar. Bütün kaçış yollarını kapatır. Buna rağmen kuş inatçılıkla kaçmaya çalışır. Ama zarar gören kurtarıcı olur.
Kuş bendim, kurtarıcı Barış... Beni bir kafese koymuşlardı. Demirlerin ardına sıkışmıştım. Kim olduğunu bilmediğim bu yabancı beni hapsetmişti bir kafese. Bana burada yaşayacaksın demişti. Kabul etmediğim zaman kurtarıcıma zarar vermişti.
Barış kıvranıyordu olduğu yerde. "Barış." Diyordum ağlayarak. Unutamazdım onu. Hayatımı borçluydum ben Barış'a. Televizyonu kapattı. "Lütfen Barış'ı rahat bırak. Beni öldür, ama ona bir şey yapma." Dedim. Hızla yanıma geldi. "Yeter! Başlatma şimdi Barış'ına! Ne var bu adamda bu kadar ha?!" Korkuyla ufaldım olduğum yerde. "Hiçbir şey bilmiyorsun." Dedim titreyen sesimle. "Kimsin sen? Dayım mı taktı seni peşime?" Kaşları çatıldı. "Hayır." Benim de kaşlarım çatıldı. "Ya sen kimsin amına koyayım?! Çıldırtma beni! Beni yaka paça buraya getirdin, sonra seni bırakmaya niyetim yok dedin. Ben kaçmaya çalışınca korumaların kolumu morarttı, onlara hesap sormaya gittin. Ben yine kaçmaya çalıştım. Beni yine yaka paça buraya getirdin. Şimdi bana ceza olsun diye Barış'ı vurdurdun. Amacın ne senin?! Rengini belli etsene bir! Bir öylesin, bir böyle!" Sinirle alt dudağımı yalayıp ittirdim onu. Ama milim oynamamıştı yerinden. Vücudu kaya gibi sertti.
"Dayım seni takmadıysa peşime, neden peşimdeydin." Gözleri ıslattığım dudaklarıma kaydı. "Çek gözlerini! Gözlerime bak!" Dedim sert sesimle. "Senin arkadaşımı vurmaya hakkın yok!" Göğsüne sert yumruklar attım. Ellerimi tuttu elleri nazikçe.
"Sakin ol Nilperi." Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. "Sakin mi?" Dedim alayla. "Sakin olayım öyle mi? Sikerim sakinliği!" Bir tek Barış'ın yanında küfür ederdim. Ama çok sinirliydim. Barış'a zarar vermesi bardağı taşıran son damlaydı. Tutamıyordum kendimi. O da küfürlerimi pek umursuyor gibi durmuyordu.
Hızla ayağa kalktım. "Sen benim arkadaşımı vuruyorsun ve ben sakin olacağım, öyle mi?! Sikerler öyle sakinliği! Senin emirlerin bana sökmez! Bak ben bu zamana kadar kimsenin emrine amade olmadım! O kafe varya, beni attırdığın kafe! Ben onlara bile kafa tutuyordum. Sen kimsin?! Ama eğer Barış'a bir daha zarar verirsen seni öldürürüm! Adamların peşime takılmasın diye sonrada kendimi öldürürüm! Ama diyorsan o zamana kadar beklemeyelim, hadi çek vur beni! Ben ölümden korkmam! Beni ölüm korkutamaz! Ve sende!" Tekrar göğsünden ittirdiğim de bir adım geriye sendelemişti. "Barış gerçekten bu kadar önemli mi senin için? Bir yabancı o Nilperi. Ailenden bile değil." Birkaç saniye gözlerimi kapattım ve açtım. Dudaklarımı ıslattım. Bakışları tekrar dudaklarıma indi. Çok oyalanmadan gözlerime geri çıkardı. "Aile mi? Ben bu zamana kadar aile ne demek bilmeden büyüdüm. Sonra Barış benim ailem oldu. Şimdi sen ona zarar veremezsin Bora!" Ne demiştim ben? Bora. Hayır, hayır, hayır! Lütfen dememiş olayım, lütfen.
"Ne?" Dedi afallamış bir şekilde. "Bora mı?" Diye ekledi. Yüzünde geniş bir sırıtma belirdi. "Bora mı dedin?" Başımı salladım. "Sanırım daha önce kimse bu cesareti gösteremedi." Kapa çeneni Nilperi. Neler saçmalıyorsun? Yangına körükle gitmek bu! "Evet, gösteremedi. Ama senden duymak çok güzel... En çok senden duymayı istemiştim ismimi." Alayla gülümsedim. "Ne saçmalıyorsun ya?" O an kafama dank etti. Bana aşık mıydı? Gidip de sorma öyle dan diye.
"İsmimi çok güzel söylüyorsun." Dedi mest olmuş gibi. Sinirle nefes verdim. "Bu saçmalıklara daha fazla dayanamam. Barış'la konuşmam gerek. Beni çok merak eder. En azından iyi olduğumu bilmesi gerek. Başka şeyler düşünür." Ellerimi saçlarımdan geçirdim. Barış dediğim zaman öfkesi geri gelmişti. "Ne düşünür?" Diye sordu. "Oturup sana hayatımı anlatacak halim yok." Odanın içinde volta atıyordum. Kolumdan tutup kendine çekti. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Ne düşünür?" Dedi dişlerinin arasından. "Sana bunu söylemeyeceğim. Sana kendim hakkımda verdiğim her bilgiyi benim aleyhime kullanabilirsin." Başını iki yana salladı. "Sana zarar verecek bir şey asla yapmam. Aksine ben seni korumak için buradayım." Kaşlarım havaya kalktı tekrardan. "Neden beni koruyorsun?" Gözlerini devirdi. "Neden her şeyi soruyorsun?"
Bende gözlerimi devirdim. "Neden beni koruyorsun?" Kollarımı göğsümde birleştirerek ağırlığımı sağ ayağıma verdim. "İnan bana Barış umrumda bile değil Nilperi. Ben sadece seni düşünüyorum." Yüzünü tekrar yüzüme yaklaştırdı. "Ama ben Barış'ı düşünüyorum. Düşünmek zorundayım ama zorunda olduğum için değil, onu gerçekten sevdiğim için." Kaşlarını çattı. Gözleri öfke ateşiyle yandı. "Onu sevmeyeceksin." Dedi dişlerinin arasından. Kim oluyordu da bana böyle söyleyebiliyordu?
"Buna sen karar veremezsin!" Gerçekten sıkılmıştım bu muhabbetten. Sevme deyince olmuyordu. Bir adım geriye gittim. Odadan çıktı ve birkaç dakika sonra elinde çantayla geldi. "Kıyafetlerin burada, istersen üstünü değiştirebilirsin. Bence değiştir, çünkü üstündekiler çok ince. Üşürsün. Daha kalın şeyler giy." Benim cevabımı beklemeden gitti. Çantanın içini açtığımda içinden siyah pantolonumu ve kırmızı kazağımı çıkartıp giydim hızla.
Buradan kurtuluşum yoktu. Haklıydı, bataklıktaydım. Her geçen dakika biraz daha batıyordum. Ama bu bataklıkta ölmeyecektim. Elbet ki kurtulacaktım bir gün. Ama o gün ne zamandı, bilmiyordum.
Yatağa uzandım. Madem kaçamıyorum buradan, o zaman plan yapmalıydım. Planımı rahat görünerek yapacaktım. Böylece kimse anlamayacaktı bir planım olduğunu. Ayaklarımı çapraz bağlayıp ellerimi karnımın üstünde birbirine kenetledim. Kaçmayı bir de gece yarısına doğru denemeliydim. Ama yakalanırsam... Cezası ne olurdu bu sefer? Barış'ı öldürmek mi? Beni öldürmek mi? Ölümden korkmuyordum. Hayatım hep ölümün kıyısında geçmişti. Ama sevdiklerime zarar verilmesi... Özellikle konu Barış'ken. Beni karanlıktan çekip almıştı. Bana yeni kimlik vermişti. Hayatımı vermişti. Ona zarar gelmesine nasıl göz yumardım?
Kötü bir insan mıydım? Bilmiyordum. Ama peşimdekiler kötüydü. Bunu biliyordum. Bana zarar vermek istiyorlardı. Bedenimi istiyorlardı. Ben pes etmeyecektim. Her zaman ki gibi dimdik duracaktım. Ayaklarım yere sağlam basacaktı. Onlara karşı savaşacaktım. Kazanmalarına asla izin vermeyecektim. Eğer kazanırlarsa... Kazanırlarsa boyun eğip kaderime razı gelmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimlik
Novela JuvenilYeni kimlikler, yeni hayatlar... Geçmişinizden kaçabilir misiniz? Nereye kadar? Peki ya sırlar... Mezara kadar saklanabilir mi? Beyaz sayfama geçmişimden kara bir leke bulaşmıştı. Rafa kaldırılmış tozlu sayfaların arasından çıkmış bir kara leke. Kur...