Cadde de uzun süre koşar adımlarla ilerledim. Sık sık arkamı kontrol ettim. Fark etmemişlerdi gerçekten de. Caddeden geçen birini durdurdum. "Pardon, acil bir arama yapmam lazım. Telefonumun şarjı bitti, sizin telefonunuzu kullanabilir miyim?" Adam başını salladı ve cebinden telefonunu çıkartıp bana uzattı. Hızla Barış'ın numarasını tuşladım. Kulağıma götürüp beklemeye başladım. İkinci çalışta açmıştı. "Buyurun?" Dedi. "Barış, benim Nilperi." Dedim ağlamaklı çıkan sesimle. "Nilperi! İyi misin güzelim? Kimin telefonundan arıyorsun beni?!" Art arda sıraladı sorularını yine. "Kaçtım Barış. Kurtuldum ondan. Şimdi sana çok büyük bir işim düştü. Benim buradan gitmem lazım. Beni her an bulabilir. Bana para getirebilir misin?" Bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. "Getiririm. Nereye gideceksin? Nereye getireceğim parayı?" İçimden Barış'a bir kez daha teşekkür ettim. "Sana vereceğim adrese gel. Hemen şimdi." Hızla adresi verdim ve telefonu kapatıp adama uzattım. "Çok teşekkür ederim." Adam ufak bir baş hareketiyle yanımdan ayrıldı. Hava soğuktu. Rüzgar tenime çarpıyordu. Kabanıma daha sıkı sarıldım. Verdiğim adres buraya yakın sayılırdı. Yürüme mesafesiyle 20 dakika sürerdi. Hızlı adımlarla verdiğim adrese ilerledim.
Geldiğimde Barış tedirgin bir şekilde, elleri cebinde beni bekliyordu. Hızla yanına koşup boynuna atladım. Gözyaşlarım boğazıma dizildi. "Nilperi." Dedi ellerini sırtıma koyarak. "Kurtuldum Barış. Kaçtım ondan." Geri çekildim. "Ne yapacaksın şimdi?" Diye sordu Barış. "Sen bana parayı getirdin mi?" Başını salladı hızla. "Ben sana geri ödeyeceğim. Hiç merak etme. Ama şimdi gitmem gerek. İlk kalkan otobüsle hemde. Nereye, bilmiyorum. Ama gitmem gerek." Kollarımı tuttu. "Bana o parayı geri ödemek zorunda değilsin. Şimdi seni otogara götüreceğim ve bir otobüse binip gideceksin. İnince de beni ilk bulduğun telefonla arayacaksın. Tamam mı?" Başımı salladım hızla. "Çok teşekkür ederim Barış. İyi ki varsın." Beraber onun arabasına ilerledik.
*
Yarım saatin sonunda otogara varmıştık. Hızla ilk kalkan otobüse bilet aldım. Barış o sırada elime para tutuşturdu. "Barış bu çok fazla." Dedim ona şaşkınlıkla bakarak. "Oraya gidince en azından bir otele, pansiyona yerleşirsin. Hem üstüne başına bir şeyler alırsın, karnını doyurursun." Tekrardan sıkıca sarıldım. "Kurtarıcımsın sen benim... İyi ki varsın." Bir eli sırtımı okşadı. "Dikkatli ol. Dediklerimi unutma." Otobüse ilerledim ve koltuğuma oturdum. Otobüs kalkarken Barış'a el salladım. Bir daha görebilecek miydim onu?
Otobüs zifiri karanlıkta ilerliyordu. Yolu aydınlatan otobüsün farlarıydı bir tek. Kütahya'ya gidiyordu bu otobüs. Yolda geçen çizgilere daldım. Bir anda durdu otobüs. Korkuyla etrafıma baktım. Herkes tedirgin duruyordu. Ne olmuştu? Benzini m bitmişti? Yolda mı kalmıştık? Hayır, hayır, hayır! Gitmem gerek. Otobüsün kapıları açıldı. İçeri bütün heybetiyle biri girdi ve bana yaklaştı. Kalbimin atışları yükseldi. Yakalanmış olamazdım. Özgürlüğe bu kadar yaklaşmışken yakalanmış olamazdım!
Ay ışığı, gece mavisi gözlerini parlattı. Kalbim korkuyla tekledi. Ellerim ve bacaklarım titriyordu. "Hadi kalk, gidiyoruz." Dedi sert sesiyle. Gözlerine öfke yerleşmişti. "Seninle gelmiyorum." O sırada arkamdan bir ses yükseldi. "Hanımefendi bir sorun mu var?" Bora sert ve tehlikeli bakışlarını adama çevirdi. "Var... Bir sorun var." Diye mırıldandım. Bora kolumdan tutup çekti. "Sana gidiyoruz, dedim." Beni sürüklemeye çalıştığı sırada durdum. "Ben de sana gelmiyorum, dedim!" Arkamdaki yolcu da ayağa kalkmıştı. "Hanımefendiyi duymadınız sanırım? Kimseyi zorla götüremezsiniz." Bora adama alayla baktı. Tek kaşı havaya kalktı. "Sana ne lan? Karımı istediğim yere götürürken sana mı soracağım?" Dediğinde adam yutkundu şaşkınlıkla. Bende aynı onun gibi yutkunmuştum. "Ne karısı be?!" Diye cırladığımda sert bakışları bana döndü, sen sus der gibi. Adam hızla cebinden kağıt kalem çıkardı. Bir şeyler yazdı ve bana uzattı. "Eğer size bir şey yaparsa, direkt bu numarayı arayın... Ayrıca sizde hanımefendiyi zorla götüremezsiniz!" Minnetle gülümsedim adama. Bora benden önce kağıdı alıp buruşturdu.
"Adam akıllı otur yerinde." Bana bakıp gitmem için ufak bir baş hareketi yaptı. Zorla otobüsten indirdi. Gözyaşları boğazıma dizildi. "Bırak beni." Diye bağırdım kolumu çekiştirerek. "Yürü, uğraştırma beni!" Dedi ve beni arabaya bindirdi zorla. Gözlerimden yanaklarıma sıcak yaşlar indi.
*
Geldiğimiz yolu geri dönmüştük. Beni yine aynı yere getirmişti. Yine duvarları beton olan odadaydım. Gözlerinden çıkan öfke ateşi etrafa kıvılcımlarını saçıyordu. "Bırak beni." Dedim yine inleyerek. Kolumda tutup yatağa oturttu. "Sen... Beni kandırabileceğini mi zannettin?!" Diye kükredi suratıma doğru. Ayağa kalktım ve üstüne yürüdüm. "Beni tutsak edemezsin!" Diye bağırdım. Sertçe kolumdan tutup göğsümü göğsüne yasladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Senin benden başka çıkış yolun yok. Anladın mı beni?" Yutkunmak zorunda kaldığımı hissediyordum. Bu kadar yakın olmamalıydı bana. "Benim tek bir çıkış yolum var... O da bu kapının ardı. Tanımadığım bir insan benim çıkış yolum olamaz." Gözlerini birkaç saniye kapatıp açtı.
"Ben senin planlarını bilmiyor muydum sence? Bir anda tolerans göstermeler, dışarı çıkmak istemeler... Biraz eğlenmene izin verdim diyelim." Gözleri dudaklarıma kaydı. "Sen..." Dedim. "Bana aşık mısın?" Tutamamıştım kendimi. Dan diye sormuştum. Gözlerini birden gözlerime çıkardı. Bir şeyleri çözmek istiyormuş gibi baktı hareleri. "Evet..." Dediğinde yutkundum sertçe. "A-ama nasıl?" Geri çekilmek istediğimde izin vermedi. "Seni aylardır takip ediyorum. Geceni gündüzünü biliyorum. Gülüşünü, gözyaşını, heyecanını, merhametini, şefkatini... Her şeyini biliyorum. İnsan senin karşında dumur oluyor. Böyle saf güzellikte birine bakınca aşık olmadan duramıyorsun." Ben çoktan düşmüştüm bu laflara, ama sen bilirsin tabi. İşte şimdi ayvayı yemiştim. Bu adam bildiğim değil, hiç tanımadığım bir adamdı. Dayımın adamı değildi. "Sen onun adamı değil misin yani?" Diye sordum konudan bağımsız. "Kimin?" Nefes nefese kalmış gibiydi. "D-dayımın." Dedim titreyen sesimle. Başını iki yana salladı. "Ben bir tek senin adamın olabilirim." Kaşlarımı çattım istemsizce. "Beni aşık olduğun için mi kaçırdın?" Diye sordum. Kolumu hâlâ bırakmamıştı fakat şimdi daha nazik tutuyordu.
"Hayır, bana kalsa ben ömrümün sonuna kadar seni takip ederdim, uzaktan da severdim... Ama seni korumam gerekti. Çünkü peşinde birisi daha vardı." Gözlerim korkuyla açıldı. "Kim, kim vardı?" Dedim tedirgin çıkan sesimle. "Hâlâ peşimdeler mi? Benim onlardan kaçmam gerek. Beni bulmamaları gerek." Diye ekledim. Nedense etrafa bakma gereği duymuştum. Boşta olan eli diğer kolumu da kavradı nazikçe. "Sakin ol. Ben yanındayken kimse sana zarar veremez. İzin vermem." Hareleri en koyu tonu almıştı. "Söz mü? Koruyacak mısın beni?" Anlamıştım, beni korurdu. İzin vermezdi. Çünkü gözleri bas bas bunu bağırıyordu. İnsanları gözlerinden tanırdım. Ama Bora buna izin vermemişti. Onu tanımamı istememişti. Şimdi ise bir ilkti. İlk defa duygularını saklamadan yaşıyordu. İlk defa bana gözlerini açmıştı.
"Koruyacağım, söz veriyorum. Seni her şeyden koruyacağım." Alnı alnıma yaslandı.
"Seni..." Dedi bakışları dudaklarıma kayarken. Uzun bir süre baktı. Bakışlarını oradan çekmeden ekledi, "Şu an öpsem..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimlik
Teen FictionYeni kimlikler, yeni hayatlar... Geçmişinizden kaçabilir misiniz? Nereye kadar? Peki ya sırlar... Mezara kadar saklanabilir mi? Beyaz sayfama geçmişimden kara bir leke bulaşmıştı. Rafa kaldırılmış tozlu sayfaların arasından çıkmış bir kara leke. Kur...