İlk Yansıma

4.3K 223 133
                                    


Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, düşman üzerine zafer ve iktidar anlamına gelir. Zenginlik ve güçle tabir edilen iyi bir rüyadır.

Herkes böyle bir rüyayla uyanmayı diler. O uyandı. Ve rüyasındaki müjdeyi aramaya koyuldu.

⚜️

Odasının her yanını görebildiğim köşeden sabah mahmurluğunu izledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Odasının her yanını görebildiğim köşeden sabah mahmurluğunu izledim. Mahmurluk dediysem de yirmi beşinci yaşının ortasında, gençliğinin doruğunda, dolunay kadar parlak istikbalinin farkında bir gençti. Tembelliği sevmezdi, gözünü açar açmaz yatağından çıkar, veliaht odasının geniş hamamında yıkanır veya yetişeceği bir toplantısı yoksa havuzunda biraz kulaç atar, hızlıca giyinir, kendini Kale'nin taşkın telaşına atardı. Damarlarından gençlik zindeliğiyle birlikte disiplin, bakışlarından ise keskin bir zeka fışkırırdı. Göklerin kendisine bahşettiklerine minnetini çalışkanlığı ve kendine has tutkularının peşinde sarfettiği kararlı adımlarıyla sunardı.

Dört Kıtanın içinde kendi halklarınca medeniyetle en haşır neşir sayılanı, Hantes'in bölünmüş Dört Kara'sının Güney Kara Lordu Ramos Lionell'in üç oğlundan ilki, Ramsey'in simsiyah bir kuyuyu andıran tehlikeli bakışlarıyla karşılaşmak istemezdim. Karşılaşmamayı onun kadar istediğim başka gözler tanımıyorum. Sadece ben değil üstelik onunla kimse göz göze gelmek istemezdi. Hoş benim sırlarım yoktu diğerleri gibi ama ben bile bana bakışında, başka insanların bendeki sırlarını görecek diye korkardım. Neyse ki o sabah bana bakmadan geçip gitti.

Ben mi kimim?

İnsanlar bilmez fakat benim çok özel bir gizli yeteneğim var, bilmelerine gerek yok, bilselerdi içimi açıp yeteneğimi benden çalmak isterlerdi. Gözlerine bir defa baktığım insanların duygu ve düşüncelerini okuyabiliyorum, hem de karşımda olmasına gerek kalmaksızın, dünyanın neresine gitse onu takip edebilen bir sırra sahibim, sır'ım...

Aynayım ben. Sır'lanan camda, elmasta, suda, çelikte, gümüşte ve altında yansıyan her şeyin sahibiyim. Gözler tanırım, gözlerden bakarım, kalpleri görürüm, gördüğümü kendime saklarım. Bilmektir işim, bildiğimi unutmam. Karşıma gelmek cesurların işidir, cesareti severim. Ben dostum, bana geleni yanıltmam...

Bana uğramak âdeti değildir sırra ermeyenin. Ramsey'in sırra eren yolu daha epey uzundu.

Sabahları bana göz atmadan önümden geçip gitmek huyuydu. Temizliğine ve kokusuna önem verirdi fakat görüntüsüne bakmazdı. Eh belki de cazibesine güvenir, şüphesiz güzel adamdı, hiç değilse saçını sakalını düzeltmeye bile hacet duymazdı. Süslenmez, mücevher takmaz, pelerin giymez, veliaht tacını başında bile taşımazdı. Onu görenler sıradan erkeklerden nasıl ayırt ediyordu derseniz, Güney karalılar hükümdarlarını öz evlatları gibi iyi tanırdı. Ramsey çarşıya, pazara, kışlaya veya limana iniverdi mi, önünde nice kalabalıklar nehir yatakları gibi yol verir, sazlıklar gibi sağ sola çekilir, önünde eğilirdi.

Henüz 26'sında kudretli, namlı, yiğit olduğu kadar gaddarlığıyla, Güneykara halkının gönlünü doldurmuş bir asilzadeydi. Kalede kahvaltı etmeden ahırlara uğrayıp atını aldı ve dörtnala şehrin sırtındaki dağa sürdü. Atının kendisini götürebileceği patikanın sonunda durup hayvanı bir ağaca bağladı ve yolun kalanındaki keçi bayırı gibi sarp kayalığı tırmanmaya başladı. Tırmanışı kısa sürdü. Kaya mağaralarından birindeki geçitlere girdi. Yanık ot ve tütsü kokan granit dehlizlerdeki labirentlerden ezbere geçti.

Kocakarının inine vardı. Kapı yoktu, kapı duvardı. Sisli, karanlık ve uyuşturucu ıtırlar kokulu bu yerden gidesim geldi, fakat yerlerdeki su birikintileri bana görüntü sağlıyordu, bilmek zorundaydım. Bana düşeni yaptım, izledim.

Ramsey Lionell, kocakarının bir kuyuyu andıran koyu pusunun içinden seslenmesini bekledi. Kocakarı geldiğini hatta onun geldiğin her zamanki gibi biliyordu. Çağırdı.

Kuruyup yosun tutmuş bir ağaç kabuğunu andıran eliyle oturmasını işaret etti memnuniyetle. Bu gayba meraklı ve iktidarlı misafirinin ziyaretlerinden her zaman neşeleniyordu. Ağzında bir ot parçasını çiğneyerek sordu,
"Yine rüyalar mı?"

"Evet kocakarı, söyle bana! Ne zaman bitecek?"

"Bitmesini mi istiyorsun?"

"Artık onları görmek istemiyorum. Uyuyabilmek istiyorum. Hem... Evlenmem lazım." Son cümleyi utanır gibi fısıltıyla sarf etmişti.

Kocakarı mağaranın karnını yırtarak çınlayan bir kahkaha patlattı. "Baban mı söyledi?" Diye Lordun müstakbel veliahdın yüzüne karşı güldü. Evlendiğinde yanında uyuyacak olan karısına tuhaf rüyaları yüzünden mahcup olmaktan kaçıyordu demek, işte bu dünyada kimsenin aklına gelmezdi. Lordun büyük oğlu, demek bu yüzden evlilikten kaçıyordu?..

Ramsey burnundan soluyarak başını salladı, doğrusu yaşı geçiyordu, çoktan evli olmalı, Güneykara tahtına kendi varislerini bırakmalıydı. Babası onun yaşındayken boy boy üç oğlan sahibi olmuştu, hele dedesi ohoo... Ataları hanelerine hep sağlıklı oğlan ve kız çocuklar bırakan kudretli atalardı. Ramsey iktidarı çocuk oyunu mu sanıyordu, ne demekti gönlüne göre yiğit güzel bulamamıştı falan filandı?..

Kocakarı tekrar konuşmadan önce tartışmasını defalarca izlediğim Lord Ramos ve veliaht Ramsey tartışmalarından biri anılarıma düştü. O sahneleri gülünç buluyordum. Ben, Lordun azarlamalarına ezilip büzülüp kızarıp bozararak başını eğen fakat yine de ayak direyen Ramsey'e için için gülerken o inattan kuduruyordu. Ona güldüğümü eğer bilseydi beni altın kılıcıyla bin parçaya bölerdi. Neyse ki sırrım sırdı.

Yaşlı cadı, genç adama ne rüya gördüğünü sordu. Ramsey konuşmayı pek seven bir adam değildi, homur homur homurdandı. Kocakarı, yaşı geçkin sayılan müzmin bekar veliaht ile edepsizce alay etti. Artık o yaşta bekar kalan erkeklerin olsa olsa rüyasında rüyalanacağından ve bundan pek bir kehanet çıkmayacağından bahsetti. Ramsey dişlerini sıkarak kılıcının kabzasını okşadı ve kınından çıkarmadan ucunu tehditkâr biçimde gösterdi. Kocakarı kılıcın keskinliğinden emindi, alayı kesti ve yerinde büzüldü.

Ramsey ıslak toprak rengi irisleri bir noktaya sabitlenerek dalgın dalgın, rüyayı yeniden yaşarcasına anlattı. "Altın bir kılıç... Sapsarı, parıl parıl parlayan alabildiğine göz alıcı, çift taraflı uzun bir süvari kılıcı... Babamınkinden daha büyük ve daha gösterişliydi. Dengesi mükemmeldi, elime göre dövülmüş gibiydi, kabzasında 5 göz yakut kakmalıydı."

Kocakarı ürpertiyle yerinden sıçradı, Ramsey anlatırken kocakarı rüyaya girmiş ikisi birlikte, Ramsey'in ellerinde devleşen altın ölümü izlemişlerdi. Anlatması bittiğinde ikisi de bitkindi.

"Bu bir müjde. Vakit yaklaştı. Sen Dört Karaya hükümdar olmaya yürüyorsun. Kılıç senin devrini geçmişten kesmiş, çağın kutlu ola Ramsey Lionell. İhanet edecek ve tahta ereceksin. O günden önce git de yakutu bul."

Ramsey bunu asırlardır bekliyormuş gibi tebessüm etti. Koyu kahverengi, iri gözbebeklerinde kocakarının mangal ateşinin korları iki yakut damlası gibi aksetti, Ramsey son sözün söylendiğini anlamasına rağmen her zamanki kibirli ısrarıyla sordu.

"Yakut kim? Nerede bulurum onu? Bana krallığı o mu getirecek?"

Kocakarı kapüşonunun içine kapanmıştı, kuru dallara benzeyen kabuklu elini kovar gibi salladı.

"Kılıcından topuğuna kan süzülüyor Ramsey Lionell, sen hem bir vaat hem bir zulümsün karalar üstüne! Git! Dahasını bilmek seni öldürür, seni öldürmek Gök Baba'nın gazabı demek, gazabını yeller alsın! Sen göklerin insanlara belasısın, şimdi git! Artık git! Belalarını benden uzak tut..."

⚔️

Merhaba sevgili okur,
Hikayeme hoş geldin, yepyeni bir maceraya atılırken beni takip etmeyi ve yıldıza basarak oy vermeyi unutmazsan sevinirim.
Keyifli okumalar)

KILIÇ MAKAMI - TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin