Serin bir İstanbul akşamına doğru ilerlerken Cengiz ve Belgin birbirlerine temas etmemeye özen göstererek yan yana yürüyorlardı. Ortamda gergin bir hava vardı. Yürüyüşleri sırasında soğuklar ve beklenen yağmurlardan başka bir şey konuşmadılar. Kısa bir yürüyüşten sonra küçük kahve dükkanına vardılar.
Belgin içeri girince etrafı süzdü, rüyalarında zihnini meşgul eden adamla kahve dükkanında çalıştığını hatırlıyordu ama bu mekânın onun hatırladığı yerle hiç alakası yoktu. Zihninde beliren fotoğraflar onu gülümsetti. Küçük bir dükkandı, her masada farklı renklerde kareli örtüler vardı ve minik cam kavanozlarda taze çiçekler konmuştu. Belgin ve Cengiz, üzerinde hüsnüyusuf çiçekleri olan mavi kareli örtülü bir masaya oturdular. Belgin hızlıca menüye bakıp, üşümüş de olduğundan sıcak çikolata içmeye karar verdi. Şu an canı kahve çekmiyordu. Cengiz menüye bakmadan espresso söyledi, Haydut masanın altına yerleşmiş kendinden memnun bir şekilde oturuyordu. Sessizce birbirlerini izlediler ve bu sessizliği ilk bozan Cengiz oldu.
_''Buralarda mı oturuyorsun, eee Belgin?''
Belgin kafasındaki düşüncelerden sıyrılarak:
_''Yakın sayılır ama hayır buralarda oturmuyorum. Sen?'' diye sordu.
Cengiz:
_''Evet, parkın hemen üst tarafında atölyem var, aynı zamanda da evim'' diye yanıtladı.
Belgin:
_''Atölye mi?'' diye sordu biraz heyecanlı bir sesle, ne atölyesi olduğunu merak etti.
Cengiz:
_''Evet, ressamım ben, yani bir şeyler çizmeye çalışıyorum işte'' diye yanıtladı küçük bir gülümsemeyle. Ardından:
_''Peki ya sen? Nelerle uğraşırsın Belgin?''
Belgin:
_''Hemşireyim ben, üniversiteyi bu sene bitirdim, aslında işsizim de diyebiliriz'' dedi gülümseyerek.
Bu sırada siparişleri geldi, içerisi pek kalabalık olmadığından hızlı ve sıcak bir şekilde servis edilen içeceklerini içmeye koyuldular...
Uriel neredeyse bir gündür Belgin'i görmemişti ve geçen bu süre içinde de başka hiçbir şey düşünememişti. Sonunda karar verdi Belgin'in onu görmesine gerek yoktu, kendisi gidip iyi olduğundan emin olsa yeterdi. Bunun üzerine akşamüzeri gökyüzüne yükseldi ve kısa süre sonra Belgin'in evine vardı. Serin bir akşamüstüydü, göründüğü kadarıyla evde kimse yoktu. Dolaşmaya çıkmış olmalı diye düşündü. Hızlıca gökyüzünden sokakları tarıyordu yakınlarda değildi. Derken onu buldu. ''Evden biraz uzaklaşmış'' diye düşündü ve Belginin olduğu yere doğru süzüldü.
Küçük bir dükkânın önüne varmıştı, Belgin ve Cengiz'in oturduğu masanın hemen önünde, camın diğer tarafındaydı. Kanı çekilmişti, yani kanı olsa çekilirdi herhalde.
_''Demek hayatında biri vardı'' diye tekrarladı düşüncelerini sessizce. Kıskançlık içinde sevdiği kadını izliyordu, biraz yorgun görünüyordu ama mutlu gibiydi en azından gülümsüyordu. Karşısındaki her kimse Belgin'e eriyen bakışlarla bakıyordu. Uriel kontrolünü kaybetmiş hissediyordu, kırılmış ve hayal kırıklığına uğramış gibiydi ve gerçekten uzun bir zaman yaşadığınızda bu duygular sizi şaşkına çevirebilirdi. Uriel en son ne zaman böyle hissettiğini hatırlamıyordu.
Hızlıca gökyüzüne yükseldi. Elbet Belgin'in hayatında biri olacağını biliyordu ancak bu kadar hızlı olacağını ve bundan bu kadar etkileneceğini düşünmüyordu. Bu sırada kahvecide oturan Cengiz ve Belgin'in masasına sessizlik hakimdi. Masada biraz önce camın önünde duran meleği fark eden biri vardı, Haydut. Biraz önce camın önüne gelmiş kulaklarını dikmiş ve sanki boş sokakta biriyle göz göze gelmiş ve onu sevmesini istiyormuş gibi gözlerini dikmiş ve birtakım şirinlikler yapmıştı, onu izlerken Cengiz ile Belgin'in bakışları birleşmiş ve Cengiz:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARZ CAZİBESİ
FantasíaBir insan kadınının görüp görebileceği en yakışıklı erkekti. Kadim bir güzelliği vardı. Sadece tek bir kez bakmak bile insanı şair yapmaya yeterdi. Bal rengi bakışları insanı dilsize çeviriyordu. Yüzüne bakıldığında yaşını tahmin etmek mümkün değild...