Bölüm 2 kısım 2

5.9K 297 35
                                    

Binanın üçüncü katına çıktılar. Burası bir ofis gibi dekore edilmişti. Gerçekten havalı bir ofis... İçerisi bir kahveciden çok, çok büyük bir şirketin patronunun ofisine benziyordu. Belgin hayranlıkla etrafı incelerken bir yandan da bu kadarının biraz gereksiz olduğunu düşündü. Uriel açıklama ihityacı hisseder gibi:

''Tek işim kahveci işletmek değil. Açıkçası burayı biraz da kendi zevkim için açtım. Diğer tüm işlerimi ve toplantılarımı burada yapabilmek için de biraz özenli bir dekorasyon için uğraştığımı söylerebilirim'' dedi.

Dekorasyon rokoko dönem özellikleri taşıyordu, fazla ihtişamlıydı ve kahvecinin genelindeki gibi burası da bir müzeyi andırıyordu.

''Burası çok güzel. Zengin zevkleriniz, pardon zevklerin var'' dedi Belgin.

Uriel Belgin'in olması gerekenden fazla imalı bulduğu bir gülümsemeyle:

''Sanattan biraz anlarım'' dedi.

Tabi ki bu küçük insan Uriel'in sanatın ve edebiyatın meleği olduğunu bilmiyordu. Uriel eliyle büyük pencerenin önünde karşılıklı duran iki koltuğu işaret etti. Belgin hemen o yöne ilerleyip koltuğa oturdu ardından da Uriel oturdu.

''Evet Belgin nasıl hissediyorsun?'' diye sordu.

Belgin şaşkın bir ifadeyle:

''Daha önce adımı söylediğimi sanmıyorum'' dedi.

Uriel tabi ki onun adını bilirdi, istediği herkesin adını bilirdi. Yalnız bunu itiraf edecek değildi. Sadece Belgin yazılı kolyesini gördüğü için ona ismiyle hitap etmişti. Ellerini havaya kaldırıp yüzüne muzip bir mahcubiyet ifadesi takınarak:

''Tamam beni yakaladın telepati yeteneğim sayesinde adını beyninden okudum'' dedi.

Belgin şaşkınlıkla irileşen gözlerle.

''Gerçekten beynimi mi okudun?'' diye sordu.

Uriel:

''Hayır sadece kolyeni okudum'' dedi.

Belgin hızlıca elini boynuna attı. Bugün bu kolyeyi taktığını unutmuştu.

''Evet ya kolyem, unutmuşum'' dedi

Uriel tekrar sordu:

''Peki, nasıl hissediyorsun?''

''İyiyim, daha iyiyim diye cevap verdi Belgin.''

O sırada merdivenlerden ayak sesleri duyuldu. Belgin'in kahve tezgahında gördüğü güzel kızdı bu. Elinde bir tepsiyle gelmişti, Belgin'in biraz önce içtiği ve çok beğendiği kahveden getirmişti. Bir de enfes görünen bir çikolatalı pasta. Uriel ve Belgin onun tepsidekileri bırakmasını bekledi. Sonra konuşmaya devam ettiler. Sessizliği bozan Belgin oldu.

''Bu durumda senin de bana adını söylemen gerek. Sen benim adımı biliyorsun, ben seninkisini bilmiyorum'' dedi.

Uriel bir süre bekledikten sonra:

''İsmim Tahir'' dedi.

Belgin hayal kırıklığına uğramış gibi gözüküyordu. Hâlâ bir melek ismi bekliyordu. En azından latince bir şeyler olabilirdi diye düşündü. Bu normal bir erkek ismiydi. İnsan erkeği ismi. Şimdiye kadar gördüğü en yakışıklı erkeğin ismi. Bu düşünceler içerisindeyken istemsizce gözlerini devirdi.

''Memnun oldum Tahir Bey şey Tahir sadece Tahir'' dedi.

Küçük bir kız gibi kıkırdadı. Ağzı ve beyni arasındaki bağlantının kopmuş olabileceğini düşündü.

Uriel karşısında duran yüzü bir ölümsüz titizliği ile inceledi. Neşe ile yukarı kıvrılan dudakları, hayat dolu gülümseyen yeşil gözleri... ''Uzun yaşantımın hiç bir anında bu kadar hayat dolu görünmemişimdir herhalde'' diye düşündü. Acaba böyle hayat dolu görünebilmek için yaşayabileceğin sürenin kısıtlı olması mı gerekirdi? Sonuçta ölümsüz bir ömür her şeyi yapmaya yeterdi. Ya da neredeyse her şeyi... Uriel derin ve arındırıcı bir nefes aldıktan sonra:

''İş teklifine gelecek olursak, burada çalışmanı teklif ediyorum. Gördüğün gibi yoğunuz ve az kişiyiz. Senin bu işe uygun olduğunu düşünüyorum. Eğer çalışıp da ayrılmak istersen referansım kuvvetlidir'' dedi.

Burada çalışmak Belgin'in aldığı eğitime uygun değildi. Belgin bir hemşireydi. Fakat hastanede olmak hiçbir zaman sevdiği şey olmamıştı. Hastanede olmak zorunda olduğu süre onu o kadar yıpratmıştı ki antidepresan kullanmaya başlamış, çokca kilo vermişti. Her zaman kitap okumayı sevmişti ve kesinlikle kahveye bayılırdı. Burada ikisinden de bolca vardı ve tabi ki bu muhteşem adamla hep yan yana olacaktı. Tahir Bey her şeyi açıkça söyledi diye düşündü tabi tek bir şey dışında:

''Neden ben?'' diye sordu Belgin.

Uriel gülümseyerek:

''Çünkü kahveden anladığını düşünüyorum ve bu işte önemli olan şeyin istek olduğunu biliyorum. Senin burada olmayı istediğinden de neredeyse eminim.'' dedi

Cümlenin sonundaki o neredeyse çapkın denebilecek tonlamayı Belgin fark etmişti. Sanki bir şeyler ima etmek ister gibiydi. Belgin tabi ki etkilendiğimi anlamıştır adamın yanında resmen salak gibiyim diye düşündü.

''Ne zaman başlayacağım kabul edersem'' dedi.

Uriel gülümseyerek.

''Yarın sabah dokuzda, kabul edeceğine eminim'' dedi.

Belgin kahvesini içtikten sonra oradan ayrıldı. Eve gittiğinde kahvecide çalışacağından ailesine bahsetti. Annesi ve babası ona karşı çıktılar, kendi mesleği ile alakalı bir işte çalışması gerektiğini söylediler. Belgin genelde onlara karşı çıkmazdı. Fakat bu sefer gerçek bir kararlılıkla orada çalışacağını söyledi. Mutlu olacağından nedense fazlasıyla emindi.

ARZ CAZİBESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin