(Bebek Hyunjin UwU'luğu? İnsanın koklaya koklaya öpesi geliyor bu ne güzellik Allah'ım? Sonuçlarım açıklanmadı bu arada hala. Neyse kitaba dönün)
(1 gün sonra)
Elimde telefonla Seansın başlamasını bekliyordum. Ev kapısının önünde oturmuş telefonu karşıma sabitlemiştim. Seansın başladığı o bildirimi alınca hemen telefonu elime aldım.-Woaah Hwang Hyunjin! Çok şık olmuşsun.
-Öyle mi? Teşekkür ederim. Siz de öyle.
-Hadi başlayalım.
-Peki. Dedim ve ayaklandım.
-Bunu yapmasak olur mu?
-Hayııırr! Sana söylediğim kafeye doğru git. Hem...yalnız kalmaman için sana bir sürprizim olacak orada. Gerçekten eğer o kafeye kadar gidersen kendini ödüllendirmen gerekecek. Çünkü büyük bir ilerleme kaydetmiş olacağız. Tamam mı?
-Size güveniyorum.
-Şimdi dışarı çıkmayı dene. Kimse evinin önünden saldırmaz sana. Kimse öyle bir şey yapmayacak. Çık da kendin gör. Bazen korkularımızı yenmek için onların üstüne gitmeliyiz. Hadi. Yapabilirsin. Dediğinde ona kafa sallayıp kapıyı açtım. Dışarıya baktım. Doğru söylüyordu. Kim kapımın önünde bana saldırırdı ki? Dışarı çıkıp yürüdüm. Nefesim biraz zorlanmıştı. Her an bir yerden biri çıkacak gibi hissediyordum. Terlemeye başlamıştım. Dudaklarımı ıslatıp telefondan Bayan Lee'ye baktım.
-Gayet iyi gidiyorsun Hyunjin. Hadi devam et. Bak, sana dikkat eden kimse yok. Herkes kendi işinde gücünde. Sakince ilerlemeye devam et. Dediğinde başımla onu onaylayıp ilerlemeye devam etmiştim. Karşıdan karşıya geçmem gerekiyordu ama yol çok kalabalıktı. Bayan Lee'ye baktım.
-Bayan Lee, sana bir şey göstermem gerek. Dedim ve kamerayı ters çevirip kalabalığı gösterdim.
-Ya bu kalabalıkta biri ben olduğumu fark ederse? Bana zarar vermeseler bile ben olduğumu anlamaları birazcık riskli değil mi?
-Hayır. Tam aksine o kalabalıkta kimse seni fark etmez bile. Hiç düşünmeden geç git sadece. Önemi yok. Hadi. Çabuk ol. Buraya kadar geldin. Fazla kalmadı. Vardın neredeyse. Dedi. Başımla onu onaylayıp teker teker insanlara baktım. Kimisi çantasında bir şeyler karıştırıyor kimisi telefonla konuşuyor kimisi arkadaşıyla konuşuyordu. Gerçekten kimsenin bana baktığı yoktu. Bayan Lee'ye bakıp onu başımla onayladıktan sonra kalabalığa karıştım. Yüz hatlarım gerilmişti. Karşıdan karşıya geçtiğim zaman olduğum yerde önce bir süre durdum. Vücudum gerilmişti.
-Eminim benim yerimde Stay olsa seninle çok gurur duyacaktı Hyunjin! Harikasın. Hadi devam et. Fazla bir şey kalmadı. Dediğinde beni güldürmüştü. Evet hassas noktamı biliyor, beni buradan etkiliyordu. 10-15 dakika kadar sonra bahsettiği kafeye varmıştım.
-Seni gerçekten içten bir şekilde tebrik ediyorum Hyunjin. Gerçekten büyük bir ilerleme kaydettin. Bak, kimse sana bir şey yapmadı. Büyük ihtimalle bir sürü ama bir sürü insan seni tanıdı ve sana öfkeyle baktı. Sana gıcık oldu. Ama kimse sana bir şey yapmadı çünkü yapamaz. Sadece şimdi sakince kafeye gir ve bahsettiğim sürprizle tanış. Oh! Eşim geldi sonra görüşürüz. Dedi ve benim bir şey dememe kalmadan hemen görüşmeyi kapattı. Telefonu cebime atıp içeri girdim. Etrafıma bakındım. Bahsettiği kişi kimdi ki? Zaten 2-3 kişi tek vardı içerde. Gayet tenha bir mekandı. Salonun en sonunda pencere tarafında yayılarak oturmuş elinde telefonla ilgilenen Hyunmi'yi gördüm. Sertçe yutkundum. Büyük ve hızlı adımlarla onun yanına gittim. Karşısına oturdum. Telefonumu cebimden çıkarıp masaya koydum. Başını kaldırıp bana bakmıştı. Hemen kendini düzeltip o da telefonunu kapatarak cebine koydu.
-Ablama tanıştığımızı söyleyince, birlikte takılırsak ne senin stres yapacağını ne de benim tatilimin sıkıcı geçeceğini söyledi. Sanırım bu seni biraz rahatsız edecek gibi. Eğer istemiyorsan kalkabilirim.
-Hayır otur. Te-tek kalmamak güzel. Dedim ve arkama yaslandım.
-Bu arada teşekkür ederim. Ablama sigara içtiğimi söylemediğin için.
-Evet söylemedim ama anneni görürsem gözünün yaşına bakmam.
-O zaman sorun yok. Dedi ve ufak bir gülüş attı.
-Öyle mi dersin?
-Anne babam mezardan hortlamadığı sürece sıkıntı yok. Dedi. Bu söz beni biraz acıtmıştı.
-Pardon. Biraz düşüncesizce konuştum.
-Önemli değil. Bilerek yapmadın ya. Dedikten sonra bir süre sessizlik oldu. Aynı anda konuşmuştuk.
-Sipariş-
-Ben inanmıyorum-Bu ani konuşmanın üzerine sessiz kalmıştık. Tekrar söze atılan bendim.
-Bir şey sipariş edelim mi? Yemek içmek istediğin bir şey. Buranın nesi iyi bilmiyorum. Ablan gönderdiğine göre burayı iyi biliyor olmalısınız.
-Evet. Buranın frambuazlı cheesecakeleri ve latteleri çok güzeldir.
-Peki o zaman. Sipariş edelim hadi. Dedim ve elimle garsonu çağırdım. Yanımıza geldi.
-Şey...biz iki frambuazlı cheesecake ve iki latte alabilir miyiz?
-Peki efendim. Dedi ve menüyü alıp uzaklaştı. Belki bir dakika bile geçmemişti ki siparişlerimiz gelmişti. Garson gittikten sonra kollarımı masaya koyup Hyunmi'ye baktım.
-Sen az önce bir şey diyordun.
-Ben mi? Şey...evet.
-Evet?
-Ben inanmıyorum dedim. Yani, senin birine zorbalık yapabileceğine inanmıyorum. Yapmadığına inanıyorum. Dedi ve yarım yamalak gülümsedi. Beni de gülümsetmişti. Doğrusu annem bile bana bu cümleyi kurmamıştı. Şu zor dönemlerimde bana bunu söyleyen tek kişi oydu. O yüzden bu beni etkilemişti. Bir şey söylemem gerekiyordu. Biraz düşündüm.
-Teşekkür ederim. Dedim en sonunda. Çatalını alıp cheesecakeini böldü.
-Yesene. Dedi. Ben de onunla beraber yemeye başladım. Bir kaç kaşık sonra lattemden bir yudum aldım.
-Hmm! Çok lezzizmiş gerçekten. Dedim. O da başıyla beni onayladı ve sessiz sedasız cheesecakelerimizi yedik. Siparişlerimiz bittikten sonra bir süre yine sessizlik kapladı ortamı.
-Şey...eğer sorun olmayacaksa numaranı alabilir miyim? Diyerek sessizliği o bozmuştu.
-Bana güvendiğini söyledin. Ben de sana güvenebilir miyim?
-Tabiki! Eğer güveneceğin biri olmasaydım ablamın hastası olduğunu herkese yayıp senin hakkında iyi kötü bir yorum yapmaz mıydım?
-Doğru. Öyle yapardın. Ben de sana güvenebilirim sanırım. Sana numaramı vereceğim. Dediğimde gülümsemişti. Ben de gülümsemiştim. Bir süre sonra ona numaramı verdim, ödemeyi yaptım ve çıktık. Benimle eve kadar yürümeyi teklif etmişti. Benim evimin önüne geldiğimizde birbirimize doğru döndük.
-Aslında tam tersi olmalıydı ha? Dedim ve güldüm. O da gülüp başını eğdi.
-Önemi yok. Başka zaman da sen beni evime bırakırsın. Zaten taksiye bineceğim...oppa! Dedi. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Oppa mı demişti o? Ama doğru! Ben ondan büyüktüm. Ya o anlamda dememişse? Bugün çok heyecanlanmıştım. Buna artık bir son vermem gerekiyordu.
-İyi günler.
-Sana da. Dedi ve biraz gerileyip bana el salladı. Ben de onun gibi gülünseyip başımla onu selamladıktan sonra eve girdim. Bugün bana güvendiğini söylemişti. Sanırım bundan olsa gerek, ona karşı çok duygusal hissediyordum. Onun merhametiyle uyuşmuştu içim. Üstümü başımı değiştirdikten sonra resim tuvalimin önüne gittim. Yaptığım çiçek resmini indirip yeni bir tuval getirdim ve Hyunmi'nin Kakao profilini açıp çizmeye başladım.
Bana bunu yaptıran şey neydi bilmiyorum ama ona bu küçük hediyeyi vermek için can atıyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE SESSION
Novela JuvenilZorba iddalarından sonra uzun bir süre medyadan uzak duran ünlü idol hakaret ve ölüm tehtidlerinin ardından psikolojik tedavi görmeye başlar. Pandemi nedeni ile online seanslara katılan idol, bir süre sonra kendini, psikoloğunun günlük yaşantısında...