(Yorobun ben geldiiiimm! Dün test sonucumuz çıkmayınca aradık ve nedenini sorduk. Numunelerimizde sıkıntı çıkmış ve labovatuar kabul etmemiş dediler. O yüzden bugün tekrar test verdik. Akşama ya da en geç yarına kadar çıkar artık herhalde. Neyse hadi kitaba geçin❤️)
Resmi çizmeye o kadar dalmıştım ki annemin seslenişi ile kendime gelmiştim.
-Kim bu güzel kız? Dediğinde hemen ona doğru dönmüştüm. Önce şaşkınca bakıp sonra gülmüştüm. Omzumu patpatladı.
-Dikkatli ol. Dedi ve masama hazırladığı meyve tabağını bırakarak gitti. Yaptığım resme baktım. Büyük bir kısmını bitirmiştim. Sonra dışarıya baktım. Hava kararmıştı. Saat gece 12'yi 15 geçiyordu. Fırçalarımı bırakıp tuvalim kuruyana kadar ellerimi yıkayıp meyvelerimi yedim. Sonra tuvalin üstünü her zamanki kahverengi örtümle örttüm ve köşeye çektim. Ardından yatağıma atlayıp yorganı bile kaldırmadan uzandım. Bir elimi karnıma koyup diğer elimi de öylece yatağın üzerine bıraktım. Tavanı izlemeye başladım. Bu...biraz zordu. Bugün kendimi çok zorlamıştım. Yatağın altına girip uyumuştum. Yarınki seans için heyecanlıydım.
Sabah uyanıp kısa bir duş aldıktan sonra odama gittim. Dün nasılsa bana bir şey olmadı. Bugün de çıksa mıydım dışarı? Arkadaşlarıma haber verir onlarla buluşurdum. Evet. Bunu yapmalıydım. Hemen arkadaşlarıma yazdım ve bir plan kurduk. Sonra hazırlanıp evden çıktım. Bugünki seansı ekecektim ama Bayan Lee bu yaptığımı duyunca benimle gurur duyacaktı. Ona çok şey borçluydum. Adım atmaya korkan beni, dışarı çıkarmıştı. Arkadaşlarımla buluşacağım kafeye geldiğimde hepsi beni coşkuyla karşılamışlardı. Onlarla tokalaştıktan sonra ben de oturdum. Yer altında karanlık ve koyu renklerle döşenmiş bir mekandı. Loş ışıklar yüzünden sadece yakın çevrenizdekileri iyi görebilirdiniz. Diğer masaları net görmek biraz zordu. E biz de en kuytu köşeye geçince bu da beni rahatlatmıştı. Biralarımızı istetip içmeye başlamıştık. Seungtae etleri pişirirken biz de ortaokuldaki anılarımızdan bahsedip gülüyorduk. Aklım iyice dağılmıştı. Öğleden sonra ayrılınca yolda bir başıma yürümeye başlamıştım.
-Hyunjin için araştırma mı başlatmışlar? Aigo! JYP yerindd olsam kıçına tekmeyi basardım.
-Doğru olduğunu nereden biliyorsun?
-Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ya!
-Onu körü körüne savunmak da doğrusunu bilmeden onu suçlamak da yanlış. Olayın sonunu bekleyin işte.
-Onu görmeye bile tahammülüm yok. Nedense doğruymuş gibi hissediyorum. Bence tüm ünlüler kibir kutusu. Dedi diğer kız. 3 liseli arkadaş okuldan çıkmış, durakta yaya geçidinin önünde bu sohbeti yapıyorlardı. Bunları duydukça daha da işkillenmiştim. Benden nefret ediyorlardı. Yanında duranın ben olduğumu bilse belki de canımdan olacaktım. Kırmızı ışık yanınca karşıdan karşıya geçmiştik. "Onu bi elime geçirsem", "Dayak yemek", "Bu doğruysa"...bu tür kelimeleri hala duyuyordum onlardan. Hemen yönümü değiştirip ara sokaklardan hızla yürümeye başladım. Kalbim durmak üzereydi. Gözlerim dolmuştu. İnsanlar benden nefret ediyordu, beni öldürmek istiyordu, beni görmeye tahammül bile edemiyorlardı. Eve vardığım gibi odama geçtim. Yatağıma oturup bacaklarımı kendime çektim. Dirseklerimi dizlerime koyup başımı geriye yasladım. Odanın içinde göz gezdirdim. Sanki birileri var gibiydi. Dakikarca odanın içinde kimsenin olmamasına ikna etmeye çalıştım kendimi. Kalkıp pencereden dışarıya baktım. Kimse yoktu. Neden hala izleniyor gibi hissediyordum? Parfümlerimin dizili olduğu masaya tutunup nefesimi dengelemek istedim. Elime geçen ilk parfümü tutup yere fırlattım. Tam o sırada telefonum da çalmış, annem de içeri girmişti.
-Aigo! Oğlum bembeyaz olmuşsun. İyi misin? Çık çık. Çık buradan. Gidip biraz hava al. Git hadi. Git. Dedi. Telefonumu da alıp çıktım. Balkona çıkıp sandalyeye çöktüm. Dirseklerimi dizlerime koydum. Saçlarım yüzümün önünü kaplamıştı. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip geriye attım. Kapanan telefon tekrar çalmıştı. Balkon masasından telefonu alıp kim olduğuna bakmadan açtım.
-Alo!
-Hyunjin oppa! Benim. Hyunmi.
-Ah Hyunmi. Evet. Söyle.
-Şey...bugün, seansa katılmamışsın. Ablam merak etti. İkimiz de sana mesaj attık. Ablam da aradı az önce açmadın. Bir de ben denemek istedim. Her şey yolunda mı? Sesin iyi gelmiyor gibi. Dedi. 4-5 kelime tek etmiştim daha yeni tanıştığım o kişiye. Ama her şeyi anlamıştı. Lise öğrencisiydi. Lise sondu. Yani daha 18 yaşındaydı. Ben ise 21 yaşındaydım. Ondan 3 sene büyüktüm. Ama beni iyi hissettiriyordu. Ağzımı açıp konuşacak olduğumda göz yaşlarımın yanağıma düştüğünü fark ettim. Elimle yanaklarımı sildim.
-Önemli değil. Yapabileceğim bir şey var mı?
-Ha-hayır yok.
-Ne olduğunu anlatmak ister misin?
-Yarın ablana anlatmam daha doğru olur.
-Peki. Ama eğer bir arkadaş olarak anlatmak istersen dinleyebilirim. Önemli değil.
-Biliyorum. Teşekkür ederim.
-Peki. İyi geceler.
-Hyunmi.
-Efendim?
-Bizim evin yakınındaki parkı görmüştün değil mi? Belki...eğer istersen orada biraz takılabiliriz.
-Ne?
-Peki. Önemli değil. İyi geceler.
-Varınca sana haber veririm. Dedi ve kapattı. Telefonumu orada bırakıp odama gittim. Annem ortalığı temizlemiş pencereleri açık bırakmıştı. Çok ağır parfüm kokusu sarmıştı etrafı. Hırkamı alıp giyindim ve annemin yanına gittim. Gidip arkasından sarıldım.
-Annecim.
-Anneciim! Ne olduuu? Diyerek beni taklit etti.
-Biraz sinirliydim özür dilerim.
-Neden özür diliyorsun?
-Sana bir şey demeden terk ettim odamı. Seni kırdığımı düşündüm.
-Özür dilemene gerek yok yakışıklım benim. Bu sıralar iyi değilsin görüyorum. Önemli değil. Birtanem benim. Dedi ve yanağıma koca bir öpücük bıraktı.
-Aigo! Ne kadar seviyorum seni bilemezsin?
-Ben de seni çok çok çok seviyorum. Dedim ve ben de öptüm.
-Ben biraz parka gideceğim. Bir arkadaşımla buluşacağım. Tamam mı? Gecikmem.
-Peki. Dikkatli ol. Dedi ve saçlarımı okşadı. Gülümseyip ben de onu başımla onaylayıp evden çıktım. Parka gittim. Salıncakta oturdum. Fazla geçmeden biri omzuma dokundu. Yerimden sıçrayıp arkamı döndüm. Hyunmi gelmişti.
-Dalgınsın.
-Öyle mi? Dedim. Gülümseyip başını salladı ve yanımdaki salıncağa oturup ufak ufak salladı kendisini. Ben de öyle yapmıştım.
-Bugün biraz gerilmiştim. Kusura bakma.
-Önemi yok. Dışarda mı bir şey oldu?
-Hm! Bir kaç tane lise öğrencisi benim hakkımda ileri geri konuştular. Yapmadığın bir şey için nefret edilmen biraz kötü doğrusu.
-Terbiyesizler! Aigo. Yanına gelmeden önce sigaramı söndürdüm de gidip bir tane daha alıp içecem şimdi. Bu olay çok sıkıcı olmaya başladı.
-Sigara içmek için yer arıyorsun gerçekten!
-Öyle de denebilir. Dedi ve güldü. Beni de güldürmüştü. Salıncakta kendini hızlandırmaya başladı. Ama tam anlamıyla sallanmıyordu. Boşluğa baktı.
-Sallanmayı sever misin?
-Evet. Gökyüzüne fırlıyormuşsun gibi hissettiriyor. Dediğinde salıncaktan çıkıp arkasına geçtim.
-Seni sallamama izin ver.
-Emin misin?
-Ne oluyorsa olsun artık. Bir şeyleri değiştiremiyoruz napalım. Dedim ve onu sallamaya başladım.
Çok zevk alıyor, ayaklarını sallıyordu. Onun bu tatlı sevinç çırpınışları beni de güldürüyordu. Biraz onun masumane sevimliliğine biraz da içinde olduğum duruma katıla katıla gülüyordum.
Tam o sırada gülüşlerimiz birbirine karışıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE SESSION
Teen FictionZorba iddalarından sonra uzun bir süre medyadan uzak duran ünlü idol hakaret ve ölüm tehtidlerinin ardından psikolojik tedavi görmeye başlar. Pandemi nedeni ile online seanslara katılan idol, bir süre sonra kendini, psikoloğunun günlük yaşantısında...