9

34 3 0
                                    

(Güzelliğine şarkılar yazsam notalar yetmez zalım. Bu arada korona testimiz yine çıkmadı. Arıyoruz kadını, isterseniz test için tekrar göndereyim diyor. Yok dedik göndermeyin. Eğer bizden birine bulaşırsa günahı onların boynuna artık. Bu boğaz ağrısıyla burun tıkanıklığıyla gavura sokar gibi sokuyorlar o çubuğu. Hem artık 6-7 gündür hastayız. İyileştik bile. Şimdi gelip test yaparlarsa bi de o pozitif çıkarsa iyileştiğimiz halde 10 gün evde kalmak zorunda kalacaz. Amaan neyse! Hadi kitaba dönün.)

Onu sallamayı bıraktıktan sonra ben de eski yerime geri oturdum.

-Teşekkür ederim. Bu iyi hissettirdi.

-Rica ederim. Beni de iyi hissettirdi.

-Seni mi? Neden?

-Bilmem. Biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı sanırım. Teşekkür ederim.

-Önemli değil. Benimle her zaman konuşabilirsin. Dedi ve sustu. Ayağını yere sürttü. Önce ona sonra da gökyüzüne baktım.

-Aha! Bir dakika! Teşekkür istemiyorum. Bana şarkı söyle.

-Ne?

-Şarkıcı değil misin? Teşekkür yerine bana özel konser istiyorum.

-Peki.

-Hadi. Dedi ve parmaklarını birbirine geçirip gözlerime heyecanla baktı. Boğazımı temizledim ve ufak ufak alkışlayıp üç ayı şarkısını söylemese başladım.

-Üç küçük ayıcık bir ormanda yaşarmış! Anne ayı, baba ayı, bebek ayıcık!

-Yha! Benimle dalga mı geçiyorsun?

-Evet! Dedim ve güldüm. O gülmüyordu.

-Dans benden sorulur Hyunmi. Tabiki de şarkıda söyleyebiliyorum ama benim ana hattım danstan geçiyor.

-O zaman dans et demeye korkuyorum. Kuzu kuzu dansı yaparsın sonra.

-Ne? Hayır.

-O zaman dans etmeni istiyorum.

-Öyle mi? Hangi şarkıya.

-Dur açacağım. Bu şarkıya şu sıralar bağımlı oldum. Çok iyi bence. Dedi ve açtı. Bir süre şarkıyı dinledim. O da şarkının ritmine kapılmış salıncakta kendini ufaktan ufaktan sallıyordu. Telefonunu elinden kapıp şarkının adına baktım. Play With Fire...

-Bu şarkıyı bana gönderirsin.

-Dans etmeyecek misin?

-Ederim. Ama önce üstünde biraz çalışmam gerek. Sonra beni izlersin. Hemen anında nasıl kareografi kurayım ki?

-Doğru. Ama söz ver. Dedi ve parmağını uzattı. Ona söz verdikten sonra biraz susamış gibi hissettim. Salıncaktan kalkıp maskemi ve şapkamı taktım.

-Köşedeki markete gideceğim. Biraz içecek alacağım. Bir şey istiyor musun?

-Ben de geleceğim.

-Ayrı girelim. Birlikte olmak riskli olur.

-Peki. Dedi ve birlikte markete girip yollarımızı ayırdık. Kendime bi kutu bira alıp dolaba bakındım. Hyunmi'ye ne alabilirdim. Arkamı dönüp gözümle onu aradım. Çıkmıştı bile. Önüme dönüp onun için de çilekli süt alıp kasaya ödemeyi yaparak çıktım. Yanına gittim. Sütünü ona uzatacakken sigara içtiğini gördüm. Gerçekten markete sigara için mi girmişti?

-Elimdeki sütü aldığım kızla karşımdaki pek uyuşmuyor. Dediğimde dumanını üfleyip sütü elimden aldı.

-Teşekkür ederim. Dedi. Birden bire beni büyük bir öksürüp tutmuştu. Sigarasını söndürüp izmaritini çöpe attı.

-Annem gibisin. Sigara dumanına katlanamazdı o da.

-Katalanamazdı mı? Artık katlanıyor mu?

-Bilmem. Dedi ve bana bakıp güldü.

-Babam alkol ve sigarayı çok kullanırdı. Ablam üniversite okurken annem, babamın sigara dumanını bahane ederek kavga çıkardı ve evi terk etti. Babam annemi çok severdi. Annem gidince alkole ve sigaraya daha da bağlandı. İşini aksatmaya başlıyordu. Sonra annemin başka bir adamla evlendiğini duydu. Üzüntüsü onu hasta etti. Sonra vefat etti. Ablam da ben de bir süre annemin yanında kaldık. Ablam üniversitedeki sevgilisi ile evlenince vekaletimi kendi üstüne aldı ve beni yatılı okula yazdırdı. Biz ortalığı toparladıktan sonra annemle ilk görüşmemizde, ona o kadar sinirliydim ki ben de babam gibi sigara yakarak gittim. İlk kez orada içtim. Ama ablam gelmemişti. Zaten ablam annemle asla görüşmedi. Ben de en son o zaman görüştüm. O yüzden ablam sigara içtiğimi bilmiyor.

-Anlıyorum. Sigara dumanına tahammül edemediğim için benden de nefret eder misin?

-Senden nefret edeyim ki? O annemin kötü kalbiydi. Seninki öyle değil.

-Bence sen de bırakmalısın.

-Öyle mi yapmalıyım?

-Hm!

-Denerim. İlk defa biri bana bırakmamı söyledi. Bu ilk defa birinin beni düşündüğü anlamına mı geliyor?

-Sanırım. Biraz öyle hissettiriyor. Dedim gülümsedi. Saate baktım.

-Geç olmuş. Kalk hadi. Bu sefer de seni ben bırakayım.

-Hayır. İyi olana kadar seni ben bıraksam daha iyi olur. Taksi ile eve dönerim. Zaten bugün de dışarıda hoş şeyler yaşamamışsın.

-Yine de...

-Gidelim. Dedi ve önden yürüdü. Zaten beş dakikalık bir yoldu. Evime kadar geldi. Sonra bana doğru döndü.

-Hadi eve gir.

-Seni tek başına eve göndermek istemiyorum. En azından taksi gelene ladar seni beklememe izin ver. Bu hiç hoş hissettirmiyor.

-Önemli değil.

-Hayır. Gerçekten içim rahat etmez. Senin için bir taksi çağıracağım. Bekle beni. Dedim ve taksi çağırdım. Taksi gelene kadar evin olduğu sokakta dolanmıştık. Birlikte daha fazla sohbet etmiş, iş-okul hakkında konuşmuştuk. Komik bir kızdı ve bu kısa sohbet içerisinde defalarca kahkaha atmıştım. Taksi geldiğinde onu göndermek istemediğimi fark etmiştim. Taksi kapısını onun için açtım. Taksiye binince kapısını kapattım. Taksicinin yanındaki koltuk boştu ve penceresi de açıktı. Elimi pencereye dayayıp taksiciye nakit ücret ödedim. Bu sanırım fazla bile artacaktı.

-Hyung, sana emanet.

-Merak etme delikanlı. Dedi ve güldü. Ben de gülümsedim.

-Buna gerek yoktu. Dedi Hyunmi.

-İyi geceler. Diyerek onu susturdum. Sonra onlar gitti ve ben de eve girdim. Annemle babamın odasına baktım. Uyumaya hazırlanıyorlardı. Kapıyı açıp yanlarına gittim.

-Hayatım! Odamıza giren minik fareye bak çabuk. Dedi babam. Annem gülmüştü.

-Aigoo ne kadar da tatlış bir fare. Diye gülerek yanaklarımı çekiştirdi. Fare taklidi yapıp babamın yanına uzanmıştım.

-Aigooo! Ne kadar da büyümüşsün. Dedi babam. Ona bakıp gülümseyerek başımı salladım. Annem de öbür yanıma uzanmıştı. Şimdi ikisinin arasında kalmıştım.

-Hayatım. Bu koca kedi bizim aramızda mı kalacak?

-Bilmem. Koca kedinin kendisine sorsana.

-Bizden de uzun oldu bu. Ya bizi yataktan devirirse.

-Çocukken koltukta uyuyakaldığı gibi onu taşıyıp yatağına götürürüz o zaman.

-Yha! Beni istemiyor musunuz? Diye kızdım ikisine de. Gülmüşlerdi. İkisi de beni sarıp sarmalamaya çalışmışlardı.

10, 50, 100 yaşına da gelsen. Tek çocuk olduğunda her zaman evin vazgeçilmez bebeği sendin...

THE SESSIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin