-ERTESİ GÜN-
Cariyeler mektepdeydiler. Bugünki dersleri Farsça'ydı. Herkes kağıdına bir şeyler karalarken Gülsüm uzaklara dalmıştı. Dün gece eğlencede konuştuğu cariye yani Dicle de Gülsüm'ün yanında oturuyordu. Koluyla dürtükledi onu. Fısıldadı:
-Gülsüm, hadi yazsana.
Gülsüm gözleri yine aynı noktada:
-Çok yakişikliydi Dicle. Bana bakmak. Ama sonra ne oldu bilmemek. Yalnış bir şey mi yaptı ben? Offf.
-Bunları sonra konuşuruz. Hadi şimdi derse dön.
Gülsüm isteksizce başını kağıdına çevirdi.
Mektep dönüşü tam taşlığa giriyorlardı ki bir ağanın sesi yankılandı harem duvarlarında.
-Destuurr! Sultan Mehmed Han Hazretleri!
Cariyelerin başlarındaki Bahriye hemen onları sıraya dizdi.
-Sakın diyeyim Sultan geçene kadar başınızı kaldırmayın.
Mehmed hızla geçerken bir ses yükseldi.
-Sultan Mehmed!
Mehmed durdu. Sese doğru döndü. Bu oydu! Validesinin bahsettiği Rus cariye!
Mehmed Gülsüm'e doğru gitti. Önünde durdu. Bir süre birbirlerine baktılar.
Bahriye şaşkınlıkla olanları izliyordu.
Gülsüm'ün kalbi küt küt atıyordu. Birden Mehmed'in kucağına yığıldı. Mehmed ne olduğunu anlayamamıştı bile.
Bahriye içinden söyleniyordu. "Valide Sultan sana hünkarı büyüle dediyse hoş gidip kucağına bayıl demedi!" diye.
Gülsüm gözlerini Mehmed'e dikti. Dudaklarını hafifçe araladı.
-Mehmed.
Ardından gözlerini kapatıp başını geri attı. Ah Tanrım ne kadar da zordu! İçinde fırtınalar koparken bayılma numarası yapmak ne kadar da zordu!
Mehmed ona yıllarca gelen bir süre yüzünü izledi. Yerlere doğru uzanan kızıl saçlarıyla, o kusursuz yüzüyle adeta bir Yunan Tanrıçası gibiydi.
Mehmed birden kendine geldi.
-Bahriye Kalfa! Alın şunu! Bakın nesi varmış.
Bahriye hemen yanlarına koştu.
-AKŞAM-
Sümbül Ağa bir telaş taşlığa girdi. Gözleriyle etrafı taradı. Nihayetinde Gülsüm'ü buldu. Hemen yanına gitti.
-Gülsüm! Çabuk hazırlan çabuk!
-Niye? Ceza mı var? Sultan kizdi mi bana?
-Sultan seni çağırıyor.
-Ne! Sen ciddi misin?
-Lafı bırakta çabuk hazırlan!
Gülsüm Dicle'ye döndü.
-Dicle duydun mu?!
Gülsüm Dicle'ye sarıldı.
-Sen senin Allah'a dua etmek, ben de Yüce İsa'ya. Tamam?
-Tamam Gülsüm tamam. Hadi sen çabuk ol.
Gülsüm eteğini kaldırarak eşikten içeri adımını attı. Kalbinin gümbürtüsünü kendisi bile duyabiliyordu. Yavaş adımlarla Mehmed'e doğru gitti. Tam önüne gelince yere çöktü. Yavaşça uzanıp eteğini öptü.
Mehmed elini Gülsüm'ün çenesine uzattı. Ayağa kaldırdı. Gülsüm'ün göğsü hızlı hızlı kalkıp iniyordu. Gülsüm başını kaldırıp Mehmed'e baktı.
-Sen ne yaptın bana? Büyü mü yaptın bana?
Gülsüm başın öne eğdi.
-Büyü kötü. Ben de kötü?
Mehmed kocaman bir kahkaha patlattı. Halbuki Billur'un ölümünden sonra Mehmed'in güldüğü görülmüş şey değildi.
-Sen çok iyi.
Mehmed hızla Gülsüm'ü kucağına aldı.
-SABAH-
Gülsüm ekmekten bir lokma alıp ağzına attı. Ardından Mehmed'e döndü.
-Sen iyi padişah.
Mehmed güldü.
-Nerden biliyorsun?
-Öyle işte.
Mehmed Gülsüm'ü kendine çekti.
-Mehpare. Artık senin adın Mehpare.
-Ama Valide Soltan zaten benim isim değiştirmek.
-Olsun. Artık Mehparesin sen. Benim Mehpare'msin.
-Sen beni seviyor?
-Ben seni çook seviyor. Ya sen?
Mehpare uzanıp Mehmed'in dudaklarındna öptü. Sonra geri çekildi.
-Anladin mi?
Mehmed güldü.
-Fazlasıyla anladım.
Mehmed de Mehpare'ye karşılık verince sofradan kalkmak zorunda kaldılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alman Köle
Ficção Histórica#sultan kategorisi 3.sü 〰️ 17.09.19 #osmanlı kategorisi 2.si 〰️ 11.10.19 ♥Hikayedeki kişiler, olaylar tamamen kurgudur. Yaşamış kişiler ve yaşanmış olaylar değildir. Hepsi hayal ürünüdür.♥ Almanya'da bir kontun kızı iken Osmanlı'da bir köle olmak na...