Bölüm 26 (Yeniden İstanbul'da)

2.6K 112 1
                                    

-2 AY SONRA-

Ramazan bitmiş sıra bayrama gelmişti. Ramazan'ın son üçüncü günü Mihrişah, Mehmed, Bihter ve Hürrem Şah yola koyulmuştu. Amasya ile İstanbul 3 gün sürdüğü için bayramın ilk günü pahitahta varacaktılar.

-3 GÜN SONRA-

Mihrişah, Bihter ve Hürrem Şah arabadan inince şöyle bir saraya baktılar.Mihrişah:

-Çok özlemişim burayı.

Hareme doğru yola koyuldular. Mihrişah önde gidiyordu. Kızlar ise ondan 5 adım geride. Hürrem Şah:

-İçimden bir ses senin Amasya'ya dönmeyeceğini söylüyor.

-Nasıl yani?

-Validem bayram vesilesi ile buraya gelmişken malum mevzuyu kesin hünkarımıza açacak. Ve dönmeden evlendirecekler seni.

-Bende yoldayken hep bunu düşündüm. Büyük ihtimal öyle olacak.

Sabah ezanı daha yeni okunduğu için herkes odasına geçip biraz dinlendi. Bayram namazından sonra sultanlar hasodada sıraya dizildi. Murad arkasından iki şehzadesi ile içeri girdi. Sultanlar saygıyla eğildi. Murad ilk kız kardeşi Gülbahar'a gitti. Gülbahar Murad'ın elini öptü.

-Hünkar abim. Bayramınız mübarek olsun.

-Seninde Gülbahar'ım.

Murad hemen yan tarafa bir adım attı. İşte Mihrişah karşısındaydı. Bu kadar insan olmasa bir dakika durmaz sarılıp o mis kokusunu içine çekecekti. Ama kaideler yüzünden mümkün değildi. Mihrişah Murad'ın elini öptü.

-Hünkarım. Bayramınız mübarek olsun. Daha nice bayramlar göresiniz.

-Seninde mübarek olsun cihanım.

Murad Mihrişah'ın yanağını okşadı.

Bihter ile Hürrem Şah'ın ortalarına geldi. İkiside babalarının elini öpüp alınlarına koydular.

-Bayramınız mübarek olsun hünkar babamız.

-Benim inci kızlarım. Sizinde bayramınız mübarek olsun.

Sıra Hüsnüşah'a gelmişti. Murad biraz geri çekildi. Yüzündeki gülümsemeyi yok etti. Hüsnüşah elini öptü.

-Hünkarım bayramınız mübarek olsun.

-Seninde Hüsnüşah.

Dedi soğuk bir sesle Murad.

Akşam Mihrişah kırmızı ince içlikle kaftan giydi. Üzerinde sadece tüller vardı. Bütün vücut hatları belli oluyordu. 

Aynaya baktı. Saçının bir kısmını omuzuna aldı. Kırmızı taşlı tacı saçlarının üstüne yerleştirdi. Parmağında hiç çıkarmadığı Murad'ın hediyesi olan kırmızı zümrüt yüzük vardı. Aynada vücudunu süzdü. Yaşına karşın vücüdu hala 18lik bir genç kızınki kadar diriydi. Yüzünün bazı yerlerinde azıcık kırışıklar çıkmıştı. Olsun. Murad onu hala seviyordu ya gerisi önemli değildi.

Aylar sonra Murad'ına kavuşacaktı. Kapıyı tıklattı. Yavaşça içeri süzüldü.

-Murad...

Mihrişah koşarak Murad'a sarıldı.

-Parlak güneşim, güneşler şahım. Mutluluğum, sevicim.

Murad dudaklarını Mihrişah'ınkinin üzerine kapattı. Mihrişah'ın kuşağını çözdü. Kaftanını omuzlarından düşürdü. Mihrişah kırmızı tülden içliğiyle kalmıştı. 

Mihrişah da bir çırpıda Murad'ın kaftanını ve gömleğini çıkardı. Murad tekrar Mihrişah'ın dudaklarına yapıştı.

-Çok özledim seni.

-Ah bir de beni bilsen.

Murad yavaşça dudaklarını ayırdı. Mihrişah'ın içliğini yukarı doğru çekti. Mihrişah'da kollarını kaldırarak ona yardım etti. Mihrişah artık bütün çıplaklığıyla Murad'ın karşısındaydı. Murad Mihrişah'ı kucağına alıp yatağa bıraktı. Tekrar dudaklarına gömüldü.

Sabah Mihrişah Murad'tan önce uyanmıştı. Bugün ona Bihter'in evlenmesi konusunu açacaktı. Yataktan doğruldu. Ayakları halı ile temas etti. Kalkıp iç tamaşırlarını giydi. Üzerine de ince tül sabahlığı geçirdi. Aynanın karşısına geçip saçını çabucak örüp bir kurdele ile bağladı.

Kapıyı açıp kapının önündeki cariyelere:

-Hünkarımız ve benim için mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlatın terasa.

-Hemen sultanım.

Mihrişah kapıyı kapatıp tekrar yatağa girdi. Murad'ın dudağına bir öpücük kondurdu.

-Murad'ım.

Murad yavaşça gözlerini araladı.

-Meleğim.

-Haydi kalkın. Kahvaltı sofrasını terasa kurmalarını söyledim.

-İyi yapmışsın meleğim.

Murad kalkıp şalvarını giydi. Üzerine de ceketi geçirdi.

-Seninle bir mevzu hakkında konuşmak istiyorum.

-Tabiki de. Gel şöyle oturalım.

Murad sedire geçti. Bir ayağını altına alırken diğerinide çenesine doğru kaldırdı. Mihrişah da gelip bir köşeye ilişti. 

-Buyur söyle meleğim.

-Bihter. Artık gelin olma vakti geldide geçiyor. 20 yaşında girdi.

-Doğru. Bende nice vakittir bunu düşünürdüm. Peki senin düşündüğün münasip biri var mıdır?

-Evet. Mustafa Paşa. Kendisi bana bir mektup yazmıştı. Mektubunda Bihter'e olan yoğun duygularından bahsediyordur.

-Peki sahici midir bu duyguları? Gönülden mi akıldan mı?

-Bende böyle düşündüm. Kendisiyle görüştüm. Söylediklerine göre gönülden duygular besliyor Bihter'ime.

-Ala. Hele bir bende görüşeyim Mustada Paşa ile. 

Kapı vuruldu. Murad:

-Gel!

Cariye içeri girdi.

-Hünkarım. Sultanım. Kahvaltınız terasta hazırdır.

-Ala. Çekilebilirsin.

Mihrişah ile birlikte terasa geçti. Murad eliyle minderi gösterdi. Mihrişah yavaşça geçip mindere oturdu. Sonra da Murad oturdu. 

-Eee meleğim. İlk göz ağrımızıda veriyoruz.

-Demeyin öyle. Kızımı kimseye vermem ben. O benim kızım sadece evlenecek ve bir aile kuracak.

Murad güldü.

-Güzel kızım benim. Çimen gözlüm. Aynı annesi.

-Hayır benim gözlerim o kadar açık yeşil değil. Daha çok anneme benziyor gözleri. Saçları ise sana. Simsiyah. Hürrem Şah'ın gözleri de sana benziyor. Ama saçları anneme benziyor. Sırma saçlı.

-Anlattıklarına bakılırsa annen çok güzel bir kadınmış. Yeşil gözlü, sarı saçlı.

-Ah canım annecim. Ne kadar da özlüyorum onu. Kim bilir hala yaşıyor mu.

Mihrişah'ın gözlerinden bir damla yaş aktı.

Alman KöleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin