Billie Eilish - I Love You
XVII.
Zihnimin derinlerine şnorkelsiz dalmıştım.
Düşünceler ağzımdan, burnumdan, kulaklarımdan ve hatta gözlerimden bile içeri giriyor, beni nefessiz, kör ve sağır bırakıyorlardı.
Bugün kolumdaki alçı çıkacaktı ve genel bir sağlık kontrolü yapılacaktı.
İki aydan fazla olmuştu. Jackson bir gün bile yanımdan ayrılmamıştı. Sürekli benimleydi ve yüzüne öyle bir maske geçirmişti ki, ne düşünüp ne hissediyor bir türlü anlayamıyordum.
Sağlam elimle yüzümü sıvazlayıp, parmaklarımla saçlarımı arkaya doğru taradım. Düşünmekten nefret ediyordum.
Altıma giydiğim kotun üstüne kısa kollu bir tişört geçirmiş bir şekilde büyük salonda oturuyordum. Giyinmek tam bir eziyetti ama banyo yaptığım ve giyindiğim zamanlar Jackson'ın yanımdan ayrıldığı ve dolayısı ile kendimle başbaşa kalabildiğim nadir zamanlardan biriydi.
Büyük camlardan dışarıya baktığımda kar atıştırdığını gördüm. Dudaklarım hafifçe kıvrıldığında Jackson'ın bakışları hızla bana döndü. Ben de bakışlarımı gökyüzünden düşen karlardan çevirip onun gözlerimi arayan gözlerine sabitledim.
"Uzun zamandır ilk defa içinden gelerek gülümsedin."
Tabii ki fark etmişti.
Bendeki durgunluğun farkındaydı.
Çünkü zehirli düşünceler zihnimde kaynayarak taşıyor, taştıkça çoğalıyordu. Birbirine gebe düşünce balonları patlayarak daha büyük balonlar doğuruyordu.
"Farkında değilim." diye mırıldanıp bakışlarımı ondan çevirdim.
Yerinden kalktığını göz ucuyla gördüğümde huzursuzca kımıldandım. Önüme gelip dizleri üstünde yere çöktü. Ellerimi ellerinin arasına alıp bakışlarını yüzüme yerleştirdi.
"Neden beni bu kadar dışarıda tutuyorsun?"
Kaşlarım çatıldığında ona döndüm. "Ben seni dışarıda tutmuyorum."
"Tutuyorsun, Anita."
Gözlerimi, birbirine geçmiş şekilde kucağımda duran ellerimize indirdim.
"Korkuyorum,"
Fısıltım o kadar sessizdi ki ben bile kendi kelimelerimi duyamamıştım. Jackson ise duymuş gibi beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Kolları, küçücük kalmış bedenimi sıkıca sardığında burnum boynuna yerleşti. Cennetin kokusu olduğuna emin olduğum ilahi kokusunu içime çekip gözlerime dolan yaşları geriye ittim.
"Ben varken korkmana gerek yok."
Ya senden korkuyorsam? Ya kendimden korkuyorsam?
Ya asıl korktuğum sana zarar vermek ise?
Zihnimi yararak kanlar içinde dışarı çıkan düşüncelerin keskin kenarları beynime battı. Cevap vermedim ve onu kendime doğru daha sıkı bastırdım.
"Tatile gitmek ister misin?" diye bir soru attı ortaya. Hafifçe geri çekilip kızaran gözlerime aldırmadan gözlerine baktım. Yüzünde onun standartları göz önüne alındığında şirin denebilecek bir gülümseme vardı. Gülerek ona baktığımda omuz silkti. Gülümsemesi yüzüne daha çok yayıldı.
"Böyle güldüğünde şapşal bir çocuğa benziyorsun."
Gülümsemesi sırıtışa dönüştü. "Senin şapşal çocuğun olacaksam, kabul."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anita | Jackson Wang
FanfictionBedenimde dolaşan parmaklarının izleri tenime birer birer dağlanıyordu. Başımı geriye atıp boynuma değen dudaklarının verdiği hisse odaklandım. 'Sadece rol yapıyorsunuz, Ae Sin. Kaptırma kendini.' Bulutlanan zihnime doğan bu düşünce ile bulunduğum a...