SALTNPAPER - 그댄 아나요XXII.
Sırtımdan göğsüme, göğsümden de koluma yayılan korkunç bir ağrı gibiydi vicdan azabı.
Hem Jackson'a hem de Jaebum'a bakarken bu duyguyu hissediyordum. Her savaş alanında olan silahsızlandırılmış alan neden benim içimde yoktu? Durup nefes alabileceğim tek bir alanım bile yoktu.
Jaebum ile batan güneşin olduğu tarafa doğru yürürken etrafımızda koşturan kediler, dallardan dökülmüş turuncu yapraklar ve Jackson'ın arkamızda yürüyen adamı dışında kimse yoktu. Ne konuşacaktı? Neden bu kadar esrarengiz hareket ediyordu?
"Konuşacak mısın artık? En kısa sürede eve dönmem gerekiyor."
Soğuk ve duygusuz çıkan ses tonuma ben bile şaşırmıştım. Oysa ruhumda büyük bir fırtına kopuyordu.
"Komiser Kang durumunu öğrendi. Şimdi Jackson yüzünden ölümden döndüğünü biliyor ve onun işini bitirmeyi her zamankinden çok istiyor gibi."
Kaşları çatık bir şekilde ileriye bakıyordu. Elleri cebindeydi ve uzayan saçları gözlerine giriyordu. Eski bakımlı halinden eser yoktu. Göz atlarında belli belirsiz torbalar oluşmuş, dudakları kurumuştu. Şimdi dikkat ediyordum da, çok zayıflamıştı.
"Bildiğim her şeyi ona anlatmak zorundaydım. Çünkü bunu sen yapmayacaktın."
Kaşlarım havalanırken adımlarım benden bağımsız olarak duraksadı. Nefesim boğazıma takılırken kalp atışlarım ani bir hızla merdivenleri tırmanmaya başladı.
"Ne anlattın?"
"Senin bilmediğin ama benim bildiğim çok şey vardı. Ayrıca Lay Zhang ve senin kazan ile ilgisi olan adam, Ice King, hakkında elimizde spesifik bir bilgi yoktu. Jackson'dan öğrendiklerimi dosyalayıp aktarmak zorunda kaldım."
Ona inanamayan bakışlarla bakıyordum. "Bunu nasıl yaparsın, benim haberim olmadan?"
"Senin haberin olsa da bir şey değişmeyecekti."
"Elbette değişecekti! En azından ben bilmiş olacaktım!"
Jaebum derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırıp yutkundu. Yorgun görünüyordu. Ona kızmam bir şeyi değiştirmezdi. Sonuçta o da işini yapıyordu. Burada işini yapmayıp herkese ayak bağı olan tek insan vardı, o da bendim.
"Anlıyorum. Tamam, sorun değil." diye mırıldandım.
"Beni anlayamazsın Ae Sin-ah. Beni kimse anlayamaz." ardından durdu ve arkasındaki adama bir göz atıp bana yaklaştı. "Ve sanırım Jackson hakkımızda sandığımızdan daha çok şey biliyor."
Duraksadım. Beynim bu cümleyi anlamlandırabilmek için diğer bütün düşünceleri susturduğunda bakışlarımı gözlerine çıkardım. "Bu ne demek?"
"Bilmiyorum, araştırıyorum."
Yutkundum. "Pekâlâ."
Cebinden bir telefon ve normalden küçük bir şarj aleti çıkarıp bana uzattı. Son modellerden bir tanesiydi. "İçinde dinlenemeyen hatlardan bir tanesi var. Komiser Kang özel olarak hazırlattı."
Elinden alırken omuzlarım umutsuzlukla düşmüştü. "Telefon... Uzun zamandır farkında değildim."
"Çünkü o hariç herkesi zihninden silmiştin."
O'nu vurgularken öyle iğrenen bir ses tonu kullanmıştı ki yüzümü buruşturdum. Yüzümdeki ifadeyi görünce güldü. "O piç kurusunun iyi olduğu bir konu varsa o da seni korumak. O yüzden onunla aynı evde kalmaya devam etmen en iyisi. Ben sık sık yanına geleceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anita | Jackson Wang
FanfictionBedenimde dolaşan parmaklarının izleri tenime birer birer dağlanıyordu. Başımı geriye atıp boynuma değen dudaklarının verdiği hisse odaklandım. 'Sadece rol yapıyorsunuz, Ae Sin. Kaptırma kendini.' Bulutlanan zihnime doğan bu düşünce ile bulunduğum a...