Feist - Fire in the Water
•
27.
İkimiz de uyanıktık.
Odaya dolan güneş ışığı üzerimizi örten saten yorganı ısıtıyordu. Tavanı izleyen gözlerim kupkuruydu. Öyle ki gözlerimi kırparken canım acıyordu.
Jackson da tıpkı benim gibi sırt üstü yatmış tavanı izliyordu. Kanına karışan alkol etkisini yitirmiş gibiydi. Belki de tam tersi. Bilemiyordum.
"Hiçbir şeyin suçlusu sen değilsin." diye mırıldandım çatallaşmış bir sesle.
Cevap vermedi. O kendini çoktan feda edilecek bir kurban olarak seçmişti zaten.
"Babanı tanımıyorum. Ailemden ne istiyordu bilmiyorum." Kurumuş gözlerim dolduğunda sesim de gittikçe boğuklaşıyordu. "Ama umurumda değil. Umurumda olan tek şey sensin Jackson. Hiçbir şeyin aramıza girmesini istemiyorum artık."
Yavaşça bana döndüğünü hissettim. Ben de ona dönerken gözlerimden birer damla yaş kurtuldu.
Gözlerine baktığımda görmekten korktuğum her şey oradaydı. Kalbim bir buldozerle eziliyor gibi canımı yakarken, çenemi sıkıp kendimi tuttum.
"Olduğum kişi olmaktan vazgeçemem."
Kelimeleri doğrudan bıçaklara dönüşüyordu. İçimi deşip geçiyordu.
"Nemesis'in kontrolünü kaybedemem Anita."
Bakışlarımı daha fazla gözlerinde tutamadım. Tekrar tavana çevirdiğim bakışlarımın odağı yoktu.
"Aynı zamanda, seni korumak için olmam gereken kişi olmaya devam edeceğim."
Yutkundum. Bunun acı getireceğini biliyordum. Bunu adımın Ae Sin olduğunu bildiğim kadar iyi biliyordum. Yine de göğüs kafesimin içinde çarpan et parçasına söz geçiremiyordum işte.
"Olmak istediğin kişi her kimse o olabilirsin, ben seni her şekilde seveceğim."
•
Gölün kenarında ramen yemeyeli yıllar olmuştu sanki. O kadar özlemiştim ki iki kutu rameni gölün nemli kokusu ile birlikte hızla mideme indirmiştim.
Yalnız dışarı çıkmama kimse bir şey dememişti. Uyandığımda Jackson veya Jinyoung evde yoktu. A3'ün anahtarları hala bendeydi. Biraz gezmek istemiştim. Kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı.
Ramenlerim bittiğinde çöplerini geri dönüşüm kutusuna atıp arabaya doğru yürümeye başladım. Şimdi nereye gitmeliydim?
Arabaya binip emniyet kemerimi bağladığımda aklımda beliren mekana doğru gitmeye karar verdim. Arabayı çalıştırıp yola çıktığımda içimde nedenini bilmediğim bir huzursuzluk vardı.
Geçen yarım saatin sonunda mezarlığa varmıştım.
Arabadan inerken hareketlerim oldukça yavaştı. Hava yağmurlu olduğu için etrafta kimse yoktu. Zaten mezarlıklardaki insanları görmekten de nefret ederdim.
Ağaçlı yeşil ile bezenmiş yoldan geçerken bacaklarımın titrediğini hissettim. Mezarlığa gelmeyeli çok uzun zaman olmuştu.
Sonunda anne ve babamın büyük mezar taşlarının önünde durdum. Yutkunurken boğazım sızladı ve ellerimi, tırnaklarım avuç içlerime geçecek kadar sıkı bir yumruk yaptım.
"Üzgünüm." diye fısıldadım, ıslanmış mermer taşa.
"Biliyorum, evet yapmam gerekeni biliyorum," sustum. Gözlerim dolarken başımı arkaya yatırıp derin bir iç çektim. "Ne yapmam gerektiğini biliyorum ama bunu yapabilecek gücüm var mı bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anita | Jackson Wang
FanficBedenimde dolaşan parmaklarının izleri tenime birer birer dağlanıyordu. Başımı geriye atıp boynuma değen dudaklarının verdiği hisse odaklandım. 'Sadece rol yapıyorsunuz, Ae Sin. Kaptırma kendini.' Bulutlanan zihnime doğan bu düşünce ile bulunduğum a...