Doktorla konuştuktan sonra telefonumu kapattım ve komidine koydum. Mew'un aksine sabah erkenden uyanmış, kendimi duşa atmış ve hazırlanmıştım."Mew uyan artık! Hemen hazırlanıp buradan kaçmamız lazım." Onu dürtmeye devam ederken biraz sonra sinirle gözlerini açacağına adım kadar emindim. Yine de keyifle gülümsedim.
"Dedem uyanırsa dışarı çıkmamıza izin vermez." Derin ve sinir dolu bir nefesi dişleri arasından saldı. Ben ne olduğunu anlamadan birden kendimi onun altında bulduğumda gözlerim irice açıldı.
"Böyle bir uyandırma şekli olamaz," uyku mahmuru ifadesiyle beni eleştirirken oldukça tatlı görünüyordu. Öyle ki onun yanaklarını sıkmak istemiştim.
"Kalk hadi!" Kollarının arasından sıyrıldığımda dağılan saçlarını geriye ittirdi. Gözleri hafif şişmişti ve ufak bir erkek çocuğuna benziyordu.
***
"Neden buraya geldik anlamıyorum, hani kahvaltıya gidiyorduk?" Mew hem peşimden ilerliyor hem de söyleniyordu. "Kahvaltıdan daha güzel bir yere getirdim seni, söylenmeyi kes ve peşimden yürü!"
Arabayı uzak bir yere park etmiştik ve çocukluğumdan beri kaçıp kaçıp geldiğim o yere doğru hızlı adımlarla ilerliyorduk.
"İşte geldik!"
Arkamı dönüp ona baktığımda gözleri kocaman açılmıştı ve önümüzde uzanan manzarayı seyrediyordu.
Ufak bir tepenin üzerinde durduğumuz için önümüzde uzanan manzarayı daha iyi görebiliyorduk. Kocaman bir lavanta tarlası.. ve ona eşlik eden masmavi bir gökyüzü. Mavi ve Mor'un birleşimini sevdiren bir manzara.
"Oraya gideceğiz, gel benimle." Şaşırsa bile sesini çıkarmadan peşimden geldi.
Ondan sonraki tüm adımlarımızı temkinli attık. Fazlasıyla sessiz ve dikkatliydik. Tarla sahibi aslında beni çok severdi fakat ondan izinsiz tarlaya dalınca sinirleniyordu. Daha lavantalara doya doya koklayamamış ve tadına varamamışken yakalanmak istemiyordum. Büyük bahçe kapısından atladığımızda lavantaların kokusu burnumun direğini sızlatmaya başlamıştı.
Lavantalara iyice yaklaştığımda kendimi o mis kokuların arasına bıraktım.
"Sen delisin!" Mew'un dediğine ufak bir kahkahayla karşılık verdim. "Sen de denemelisin."
Bunu dememi bekliyormuş gibi yanıma uzandığında aramızda duran lavantaları elimle itip güzel yüzüne baktım.
"Mis gibi kokuyor," dedim derin bir nefes alırken. Tıpkı benim yaptığım gibi o da derin bir nefes aldı. Bu hali gülümsememe neden oldu.
"Bildiğimiz lavantalar gibi değil," dediğinde omuz silktim. "Çünkü bildiğimiz lavantaların içinde başka kokularda var, yani saf değiller." Ben bilmiş bilmiş konuşurken beni izliyordu.
"Ben de diyorum bu koku nereden tanıdık geliyor diye.." kendi kendine konuşurken tüm dikkatimi ona vermiştim. Kim kokabilidi ki böyle?
"Ne?" dedim anlamayarak. Dudakları keyifle kıvrıldı. "Tabii ya.." Ben orada yokmuşum gibi lavanta kokusuyla kendinden geçerken ben tüm huzurumu kaybetmiş gibiydim.
"Kim böyle kokuyor Mew?" Dudakları gibi gülen gözlerini bana çevirdiğinde benim ifadem sabitti.
"Sen," donup kaldım. "Sen böyle kokuyorsun, lavantanın en orjinal hali gibi.." dudaklarım yıllardır su içmiyormuşum gibi kurumuştu.
"Aptalın tekisin." dedim yüzümdeki sersem gülümsemeyle. Bana doğru biraz daha yanaştı.
Tepemizdeki güneş ve mavi gökyüzü, aralarında uzandığımız lavantalar ile birleşince ortaya inanılmaz huzur verici bir görüntü çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scream - MewGulf
General FictionHayatının en kötü günlerini rehabilitasyon merkezinde yaşamış olabilirdi.. Aynı zamanda en güzel günlerini de geçirmişti.. Nasıl mı..? Keyifli okumalar. 🤍