Medya: gecenin kraliçesi
akay
attığım her adımda ayaklarım şehre, aklım ise eve gidiyordu mantık yoktu hiç bir şeyde, neden benim yaptıklarımda olmalıydı? sarhoşluktan düşünemiyor doğru adım bile atamıyordum, ben mi kurtaracaktım onları, asıl benim kurtarılmam gerekirken?
ince dal kırılma sesleri kulağıma gelirken adımlarım hızlandı, gece'nin ölümünden sonra başka birinin ölümünü kaldırabilir miydim? kendimi düşünecek zaman yoktu... silahı elimde daha sıkı tuttum, arkamı dönüp silahın namlusunu tam alnına tuttuğum kişi candı, ellerini teslim oldum der gibi kaldırması ise işin ironisiydi, derin bir nefes çektim, silahı indirip ona yaklaştım
"neden beni takip ettin, ya seni vursaydım!"
"takip etmesem ölürdün mal, amacın ne!?"
sitem eden sesi ve hareketlerine, haklı olduğu için ne yapabilecek bir şeyim, ne de diyebilecek bir sözüm vardı, hepsine bencillik yapmıştım
"sadece... hepimizi kurtarmak istemiştim" hepimizi bu iğrenç duyguların içinden gecenin aydınlık yüzüyle kurtarmak istemiştim...
"bizi kurtarıp kendini feda edersen gerçekten kurtarmış olur musun?"
"özür dilerim senden, hepinizden, mantıklı düşünemiyorum haklısın"
olan olaylar yaptığım hatalar sesime etki ederken, içkinin verdiği boşlukta yerini can sıkıcı duygulara bırakmıştı
"geceyi beraber kurtaralım "beraber" "
" geceye karşı bir şeyler hissediyorum can, bana bakan gözleri kalbimi tekletirken, şimdi boş bakan gözleri aklımı tekletiyor... aklımı kaçırıyorum"
can soğuk kanlılıkla beni dinlemişti, yanında, yerde büyümeye çalışan küçük çiçeği kopartıp bana uzattı
"gecede senin kalbinde böyle yeşermek istemişti, sen ise yerde olanı, kopunca gördün değil mi?"
çiçeği elime aldığımda ay ışığı ile parlayan yaprakları, gece güneşe teslim olunca bir mum gibi sönecekti, ben ise zamanı durdurup hep geceyi yaşayacaktım
çiçeğin güzel kokusunu içime çekip can'a baktım " gecenin kraliçesini bilir misin can? yılda 1 kere açan bir kaktüsün en değerli çiçeği... gece açar ve büyüler etrafındakileri, ben o açan çiçeği yıllar sonra gördüm, tekrar açması için 1 yıl bekleyemem ,o beni çok bekledi artık beklemek yok"
"ya yalansa her şey, ya kaybedersek geceyi" bana doğru yaklaştı can, o da ayıktı, düşünceleri de öyle
"o ihtimali şu an düşünmek istemiyorum" beni onayladığında iç çekip elini omzuma attı, bana sarıldığında ben de ona sarıldım
"ne olursa olsun bir daha böyle bir şey yapma ahmak" kafama vurup kaçmaya başladığında gülümseyip peşinden koştum, her adımımızda evden uzaklaşıyor ve bir adım daha yaklaşıyorduk o şehre, şehre vardığımızda sokakları ayın ışığı ile aydınlanıyordu
"tetikte ol, silahın elinde olsun" beni onaylayıp silahı eline aldı, bende aldığımda yavaş yavaş hedefimize doğru yürümeye başlamıştık, sokaklarda olan ölü bedenler, yıkılmış dükkanlar içimi huzursuz ederken, canla olmak güç veriyordu bana
"silah çok tehlikeli kullanamayız ki ,siktir"
"sarhoş beyinle çıkan aklımı sikeyim" ikimizde isyan ederken sessizce yürümeye devam ediyorduk
"bıçak var mı sende can" ceplerine bakarken küçük bir bıçak çıkardı, minik bir çakı demeliyim, çakı olduğuna bin şahit gerekir
"hay ben böyle işin"
"yerlere bak, dükkanlara" gözlerimizle etrafı ararken ilerde kasap olduğunu görmüştüm, elimle canı itip gösterdiğimde ,yavaş yavaş oraya gitmeye başlamıştık, harap olmuş dükkanın içine girdiğimizde her yerde kurumuş kan ve cam parçacıkları vardı, iki tane satır aldığımızda çıkarken bastığımız camların seslerine ayak sesleri karışmıştı, geliyorlar mıydı?
"dikkat et" dükkandan çıkıp , yolumuza temkinle devam etmeye çalışıyorduk, arkamızdan gelen uğultu geceye şarkı olurken, bizim tedirginliğimiz zorlaştırıyordu her şeyi
"bunlar görüyor mu görmüyor mu acaba"
"görüyorlar mı bilmiyorum ama geldik sayılır bak" ileriye doğru baktığımızda kocaman bina görünüyordu, biraz uzaktı ama çok denilecek kadar değildi, adımlarımız istemsizce hızlanırken arkamızdaki ses çoğaldı durup baktığımda arkamızdan gelen gazlıları görmüştüm, iğrenç tipleri ile bize yaklaşırken 3 ya da 4 tane olmaları bizim şansımızdı, koşarak onlara doğru gitmeye başladım, birine tekme atıp düşürdüğümde arkasındakinin kafasını kesmiştim, yere eğilip yerdekini öldürdüğümde kalkarken diğerinin çenesinden başlayarak kafasını yarmıştım, "tek e tek gelin lan " diyen can'a gülüp yanına gittiğimde artık koşarak gidiyorduk, az kalmıştı, belki bir sona belki de bir başlangıca çok az kalmıştı
"şanslıyız bu piç kuruları bu gün pek bir az"
" canları cehenneme "
belediyenin çevresinde olan delilerin ilgisini çektiğimizde onlara vakit ayırmadan kapıya doğru koştuk. kapıyı yumruklayıp bir ses dahi duymak için çabalıyorduk
"bunlar kapıyı açmazsa ne olacak"
"açacaklar"
çevreme bakıp bir şey ararken açık olan kameranın bizi izlediğini fark ettim, yaklaşıp kameraya doğru baktım
"bizi içeri alın, doktorlarınızı kurtarmanızda yardımcı olabiliriz"
"akay geldiler!" can elindeki satırla bize yaklaşan gazlanmışları öldürürken hala kameraya bakıyordum ama bir ses yoktu
"şerefsizler" canın yanında gazlanmışları geri tutmaya çalışırken, daha çok gazlanmışlar geliyor ve ölüm fermanımızı imzalıyordu ta ki kapılar açılıp sayamadığım kadar asker çıkana kadar, hepsini yere indirdiklerinde bizi içeri sokmuşlardı
"bir şeyleri başarıyoruz sanki"
"her şeyi başarabiliriz can"
" ölmezsek... değil mi?" gözlerindeki bakışlar hüzünlü değil de meraklı gibiydi, bildiği şeyleri söylememi istiyordu, ama ilk aşamayı başarmıştık değil mi? şimdi ise bu adamların ağzından çıkanları dinlemek için sabırsızlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JANMA
FantasyDünya nufüsunun aşırı fazlalaşması sonucunda ekonomik kıtlık çeken fakirler tarafından Dünya genelinde savaşlar, ayaklanmalar yaşanmaya başlamıştı, kaçabilenler dağa kaçmış kaçamayanlar ise hayatını kurtarmaya çalışmıştı, sonradan öğrendiğimiz şey i...