can
akayla yan yana bu yükü kaldırabilir miydik? hayır yani gerçekten bunu düşünüyordum çünkü bildiğin zengin ucubeler bizi ölüm görevine gönderirken 2 darbede ezilen kamyonla göndermişti!
"can, size karşı aptallıklarım olduysa kusura bakmayın"
akaya döndüğümde öleceğimizi düşünür gibi bir hali vardı ama hayır ölmeyecektik, hiç birimiz ölmeyecekti
"alıştık sana" kafasını eğip gülünce bende tebessüm etmiştim, sesler gülüşümüzü bastırırken arkadaki bağırışı bastıramamıştı
"çanta! çantada bir şeyler olabilir" bütün askerler o tarafa dönerken , o adamın bizi göndermeden "çanta da ihtiyacınız olacak her şey var" demesi gelmişti aklıma belki kamyonları bok gibiydi ama çözümleri olabilir miydi?, akayla çantaya doğru ilerlediğimizde artık kapı neredeyse açılmak üzereydi
"çantanın içindekileri bilen var mı"
"komutan" hepsi onura baktığında baygın bedeninden cevap alamayacağımızı biliyorduk, çantayı karıştırırken içinde mermi ve bolca iğne olduğunu gördük, onur komutan ı yere bırakıp kapıya gittiklerinde biz onur ,başka bir asker ve akayla çantanın yanındaydık, silah sesleri kulağımıza dolarken , kafamı çevirip baktığımda kapının artık neredeyse yok olduğunu görmüştüm
"i-ğne" onur komutanın cansız çıkan sesiyle bir elime iğne almış ve akaya bakmıştım
"bunu kendimize vursak ta öleceğiz vurmasak ta" akay bir elime birde bana bakarken ne yapacağını tartıyor gibiydi, elimdeki iğneyi alıp bir anda askere enjekte ettiğinde ne yaptığını anlamıştım, kayıp vermek istemiyordu
"napıyorsun sen!"
"komutanın demedi mi iğne diye?" diyebileceği bir şey olmadığı için sustuğunda onura da iğne yapmıştık sonra ise akay kendine yapmış ve kendi elleri ile kolumu tutmuştu
"az beklesek mi" iğne kötü mü bilmiyorduk ama akay iyi değildi
"içeriye giriyorlar akay hadi yap şunu!" iğneyi koluma yaptığında halsizlik vücuduma yayılırken kapıya dönmüştüm, bir ordu vardı karşımızda, onları içeri sokmamaya çalışan bir grup asker onlara karşı duruyordu, akay eline aldığı iğneleri askerlere yetiştirmeye çalışırken bütün gazlanmışlar içeri girmişti ve kapının önündeki askerler görünmüyordu, silahlarımızı alıp olduğumuz yerden hepsini taramaya başladığımızda tişörtümden çekilmem ile arkama döndüm akay da arkasını dönmüş bizi zar zor tutan onura bakıyordu, baygın mıydı gerçekten ?
"bu ilacın ne bok olduğunu bilmeden kendimize enjekte ettik ya bizi bombaya çevirirse" asker korku dolu sesi ile konuşurken onura baktı, onur komutan artık kendine geliyordu ama her şey için çok geçti, onurun zar zor açılan gözlerindeki hüznü görmek zor değildi, bir gözü mavi bir gözü yeşil olan onurun iki göz renginden de tek bir şey akıyordu; acı
"s-sadece oturun" 3ümüzü de oturtmaya çalışıyordu, oradaki askerlerinin kanlarını ve çığlıklarını görmezden geliyordu, kamyon gazlanmışlarla dolmuş taşmıştı her yerde farklı bir sorun vardı
"onur ölürüz, buna izin vermiyorum" akay onura baş kaldırıyordu o da bilmiyordu onurun ne yaptığını
"ben komutanım!"
"ama bizim komutanımız değilsin" akay onurun onu tutan elini itip ikimizi korumak için gazlanmışlara ateş açmaya devam etmişti, kanlar artık kamyonu kırmızı yapmaya yetiyordu, onur ayaklanmış, askerlerinin kanları ile bakışıyordu, gözleri ise sanki akan kan a özenir gibi kırmızı olmuştu, sanki onların yansımasıydı
sesim içime kaçmış gibi çıkmıştı " aman tanrım" onur sesimi duyup bana baktığında o kırmızıların içinde boğulacağımı sanmıştım, bu saf nefretti
"can, bunu görmedin" gözlerini ayırmadan bana bakarken dediklerini idrak edememiştim, neyi görmemiştim?
"şimdi size oturun dedim!" akay onur a döndüğünde gözlerini görüp kaşlarını çatmıştı, onur gözlerini ovup "sikeyim" diye sitem etmiş ve oturmuştu
"sen nesin lan !" onur cevap vermeden oturunca düz bir ses ile konuşmaya başlamıştı "otur ya da öl"
"o iğneden mi yoksa?" onurun dudağının kenarı kıvrılınca, iğne değil de şeytanın uşağı olduğuna inanmıştım, akay beni dürttüğünde bakışlarımı zar zor onurdan ayırıp akaya döndüm
"arkamdan ayrılma can"
"tabi tabi"
gazlanmışlara döndüğümüzde bizi görmüyor gibi davrandıklarını fark etmiştik, sanki eskiden bizi görmemeleri gibi şimdide görmüyorlardı ,görselerdi çoktan ölmüştük zaten, onur bizi bu sefer sert bir biçimde oturttuğunda, ölen askerleri izliyorduk, her yere vahşet yayılmışken biz oturup izliyorduk?
"neler oluyor" akay onura döndüğünde onur kafasını eğip sonra tekrar o vahşete bakmıştı
"iğneler bizi öldürmeyecek derecede ölümcül ,yani onlar için ölüyüz, sağlıklı bir beden onların ilgisini çekiyor yoksa kendilerini de öldürürlerdi"
"peki gözler?"
cevaplamak istemediği her halükarda belliydi, rahatsızca kıpırdanıyordu " eskiden o yaratıklardan biriydim, beni denek yaptılar o ilacı bana enjekte ettiklerinde yarım insan yarım yaratık kaldım, ama bu ilaç çoğu kişiyi öldürüyor, korkmayın benden ya da korkun umurumda değil bundan sonra" akay ile birbirimize baktığımızda aklımıza tek gelen şey;
"gece" olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
JANMA
FantasyDünya nufüsunun aşırı fazlalaşması sonucunda ekonomik kıtlık çeken fakirler tarafından Dünya genelinde savaşlar, ayaklanmalar yaşanmaya başlamıştı, kaçabilenler dağa kaçmış kaçamayanlar ise hayatını kurtarmaya çalışmıştı, sonradan öğrendiğimiz şey i...