Hilal ve Miran...
Birbirlerinin çıkarları için hayatını birleştirmek zorunda kalan iki insandı. Miran Bey'in o bebeğe, Hilal'in ise annesine ihtiyacı vardı.
Bir teklif.
Bebek karşılığında annesinin tedavisi.
--
Yaş farkı içermektedir.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🦋
Gözlerimi açtığımda tavanla bir süre bakışmıştım. Sabahları favori etkinliğimdi. Daha sonrasında ise telefonumu alıp salona ilerlediğimde babamın çoktan evden ayrıldığını fark ettim. Bugün cumartesi olduğu için okul yoktu. Zaten kapanmasına da üç hafta kalmıştı.
Mutfağa ilerlediğimde masanın üstündeki dünden kalan pideleri gördüm. Ocağın altını yakıp tavayı koydum ve pideyi de üstüne koydum. O ısınana kadar da hızlıca banyoya gittim ve sonra geri döndüm. Tavadaki pideyi alıp tabağın içine koydum ve dolaptan meyve suyu çıkartarak salona ilerledim. Telefonumu elime aldığımda birkaç bildirim olduğunu görmüştüm. Onları es geçip kumandayı elime aldım ve televizyon izlemeye başladım.
Klasik cumartesi magazin programları hariç pek bir şey yoktu. Birini açtığımda öylece onu seyrediyordum. Telefonum çaldığında elimi peçeteyle sildim ve telefonuma baktım. Arayan kişi Miran'dı. Artık alışmıştım onun aramalarına. Henüz birkaç gün olmuştu ama kendisini bana alıştırmıştı. "Efendim Miran?"
"Günaydın Hilal, ne yapıyorsun?"
"Yemek yiyorum, evdeyim. Sen ne yapıyorsun?" diye sordum.
"Şirketteyim. Bugün toplantılar varmış sanırım görüşemeyeceğiz ya da görüşmek için akşamı beklememiz lazım." dedi.
"Sorun değil, şirketle ilgilen sen. Ben de bir şey yapmayacağım zaten. Hastaneye giderim büyük ihtimalle." dedim.
"Yorma kendini, çık biraz dışarıya hava al." dedi. Derin bir nefes aldım ve o görmese bile kafamı yavaşça iki yana olumsuz anlamda salladım.
"Bilmiyorum Miran, iyiyim ben böyle." dedim. Ona Miran demek değişik geliyordu ama buna da alışmaya çalışıyordum.
"Hadi Miran!" diye seslenen kadın sesi ile dikkatimi daha da vermiştim telefona. Şirketteyim demişti. Kadın sesi gelmesi gayet normaldi. Ama bu kadın, "Bey" dememişti. Aralarında samimiyet vardı anladığım kadarıyla. Kim olduğunu fazlasıyla merak etsem de umursamadım. Nikahlı kocam olabilirdi ama gerçek bir ilişkimiz, aşkımız yoktu sonuçta.
"Hilal benim kapatmam lazım. Toplantı başlayacak." dedi. Bir şey dememi beklemeden de telefonu kapatmıştı. Kaşlarım çatık öylece duruyordum. Pat diye kapatmasaydı iyi olurdu da, neyse... Gerçi bundan bana neydi? İstediği kişiyle konuşur, görüşürdü.
Sonuçta kendisi otuz dört yaşında, koskoca Azizoğlu Holding'in ceosu ve ünlü iş adamı Ferman Azizoğlu'nun oğluydu. Ona karışmak da benim gibi üniversite öğrencisine yakışmazdı.
Hayır, hiç kıskanmadım.
Kısa süre içerisinde yemek de bitince televizyonu kapattım. Bardak ve tabakla mutfağa gittim. Bulaşıkları yıkadıktan sonra ise odama geçtim. Hastaneye gidecektim. Annemi tekrar görmek, onunla tekrar konuşmak istiyordum. O, bana iyi geliyordu.