mert demir & tolga akdoğan • 1500
°
apo
burak"hoş geldiniz çocuklar."
apo, sözünü tutmuştu.
"ee, yok mu bir mercimeğimiz?"
şimdi bir kolu burak'ın omzunda onu sıkıca tutuyordu fakat sarışın bunun tamamen dostça olduğunu bilmesine rağmen kalbinin bu denli atmasına sinirleniyordu. eğer bilseydi ondaki etkisini karşısındaki çocuğun ona nasıl bir tavır takınacağını bilmiyordu. en çok da bundan korkuyordu işte. sırf bunun için sesini çıkartmayacaktı. dilini tutabiliyordu ama öyle içli baktığını hissediyordu ki bazen gözlerini kaçırıp saklıyordu yeşillerini ondan. anlanmayacak gibi miydi sanki?
ondan iğrendiğini hissederse kendisini toparlayamazdı.
elini aynı onun gibi dostça beline attı burak. hislerini içinde yaşamaya alışkın ve fazla profesyoneldi. her ne yaşıyorsa içinde yaşamıştı bunca zaman, buna devam edebilirdi. belli etmeyi düşünmüyordu. eğer bir gün, hayali bile derin bir nefes sebebiydi, apo'nun ona bir adım attığını hissederse koşardı o ayrı. ama bu ihtimalin uzayın içinde bir yerlerde olmadığına emindi.
beraber ilerideki masaya doğru yürüdüler. düşünmeyi bıraktı o sırada burak. düşündükçe elde ettiği bir şey yoktu sadece laf kalabalığıydı işte. beline sarıldığı kısa saçlı çocuk ondan ayrılıp sandalyesini çekerken o da üzerindeki montun düğmelerine uzandı. sıcacıktı içerisi, bir de üzerine sıcak bir çorba içecek olmanın düşüncesi bile terletiyordu onu.
"kar yağıyor lan."
hayretle camdan çiseleyen kara baktı apo, öyle çocukça bir heyecanla söyledi ki bunu sarışın içten bir şekilde gülümsedi. bazen heyecanlanınca çok gür çıkıyordu sesi, bunu ayarlayamadığı kadar gür. bazen tüm dershane sessizlik içinde apo'nun sitemlerini dinlerdi mesela, komikti işte.
"gömeyim mi seni kara?"
"ne zaman buraya o kadar kar yağmış oğlum?"
apo homurdandı hevesi kırılmış gibi. burak ise çenesini avcuna yaslamış cama çarpan küçük kar tanelerini izliyordu. o, kara dalmışken ona dalan başka birileri daha vardı masada. apo bunun normal bir göz dalması olmadığını anlamayacak kadar tanımıyordu kendisini.
"ne alırsınız gençler?"
yanlarına dikilen yaşlı adamla beraber ona döndüler. bu işi apo'ya bıraktı burak, mekan sahibi havalarını söndürmek istemedi. onun bu halleri bazen fazla hoşuna gidiyordu.
"metin amca biz birer tabak mercimek alalım.."
"eh be oğlum, bu saate mercimek mi kalır."
yaşlı adamın sitemiyle beraber dudaklarını büzdü apo. sorarcasına burak'a döndü bu sefer. sarışın yaşlı adamı daha fazla ayakta dikmek istemedi.
"bu saate ne kaldı metin amca, biz oradan yürüyelim."
"güzel bi' sofra hazırlayayım size, rakı içer misiniz?"
"anasını bi.."
"içeriz metin amca, içeriz."
apo kendinden geçmiş arkadaşının ayağına vurdu masanın altından. gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmıştı. heyecanlanında şöyle oluyor böyle davranıyor diye hakkında düşündüğünü bilse sen kendine bak diye burak'a bulaşırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
öyle normal ⚣
Short Storysimsekmekkuyin bir mesaj göndermek istiyor simsekmekkuyin: apo sen misin apoalademir: hangi apo'yu aradığına bağlı kardeşim simsekmekkuyin: ayt denemesinde 38,75 matematik neti yapan hayatsız bir orospu çocuğunu arıyorum