otuz dört

22.5K 1.8K 264
                                    

adamlar • insanın düştüğü durumlar

°

apo
burak

bembeyaz yastığa dağılmış parlak sarı saçlar, ılık bir nefes yüzünü okşarken kıkırtısını tutamıyor insan. öylece yatıyor, dakikalarca yüzünü izliyorsunuz fakat o güneş doğana kadar çene çaldığınız için çok yorgun. öyle ki üzerindeki parlak mavilerin farkında değil.

siyah ince lastik tokası kopmuş olmalı, bu onu ikinci ya da üçüncü açık saçla görüşünüz. çok güzel, fazla güzel hatta. kısa bir an düşünüyorsunuz acaba bana bu kadar yakışır mı diye, kısacık saçlarınıza gidiyor eliniz. yok diyorsunuz, iyi böyle.

boynundaki yarık izi kazada olmuş, onu öğreniyorsunuz. kaşındaki tamamen yaramazlık eseri. kolundaki her bir dövmenin anlamını öğrendiniz, yan yana uyudunuz, sabaha kadar konuşup çene çaldınız, belki birkaç saat daldı gözleriniz ve tekrar uyandınız.

soğuk bir avuç su sizi kendinize getirirken sarışının nefesleri hala yastığınıza vuruyor. daha güzel bir sabaha uyanabilir miydiniz?

buna apo'nun tek bir cevabı vardı, hayır.

muhtemelen gözünü açtığında gördüğü ilk yüz burak oldukça her sabah bir öncekinden daha güzel olacaktı.

o çoktan uyanmıştı aslında. dışarı çıkmış, kısa bir yürüyüş yapmış sevdiği ayçöreklerinden almış. eve tekrar dönmüş duşunu alıp yatağa geri girmiş. burak, hala uyuyordu.

tekrar kıkırdadı apo, kendi kendine bu kadar içten gülmesinin bir sebebi de içindeki çırpıntıydı.

dünkü salaklıkları geliyordu aklına. ilk öpücükten sonra gelen o şimdi ne yapıyoruz evresinde ikisi de salaktı. burak, heyecanla şişeyi devirmiş apo temizlemeye çalışırken iyice batırmıştı. kesinlikle yeni bir halı almalıydı oraya çünkü iz çıkmamıştı.

artık uyanması gerekiyordu burak'ın. parmak ucu biçimli burnun ucuna değdiğinde yüzünü buruşturdu burak. apo, bu minik harekete kıkırdamıştı. yüzünü iyice yastığa gömen sarışınla parmak uçları saçlarını buldu bu sefer. yüzünü açtığında büzüşmüş dudaklarıyla kıkırdamıştı.

dudağına dokundu bu sefer. uykusuzluktan kızarmış bir çift göz yavaşça açıldığında boğuk bir ses doldurdu odayı.

"günaydın."

gülümsedi apo sadece. sırt üstü dönüp gözlerini tavana diktiğinde omzundaki ağırlıkla tekrar kıkırdadı.

"ve iyi geceler."

boynun vuran ılık nefesle kafasını ona doğru çevirdi. yüzüne değen birkaç saç telinden başka hiçbir şey gözükmüyordu.

"kahvaltı yapmamız lazım." dedi apo. buradan kalkası yoktu fakat bu aç olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. dershaneyi ekeli iki ders saati olmuştu zaten, bugünü evde geçirecekleri belliydi.

"güneş doğmamış daha." dedi boğukça burak.

"panjurlar kapalı burak." gülerek kafasını ona yasladı apo. burak homurdanarak iyice ona sokulmuştu.

"tamam işte, daha doğmamış."

apo gülerek üzerindeki çocuğu diğer tarafa devirdi. burak istifini bozmadan yastığına sarıldığında apo doğrulmuş uyuklayan burak'a bakıyordu.

sırt üstü döndü sarışın çocuk. gözlerini hafifçe aralayarak ona baktığında apo çenesini göbeğine yaslayarak yüz üstü uzanmıştı.

onun gözlerine bakmayı seviyordu burak. gözleri, çok farklı geliyordu. bazen yüzüne yakıcı bir güneş vurduğunda çok açık bir maviye dönüyordu gözler. oysa şimdi öyle koyu bir maviydi ki kendini sanki gece çökmüş bir kumsalda uçsuz bucaksız bir denize bakıyor gibi hissediyordu.

"biz dün öpüştük." dedi hatırlarmış gibi burak. birkaç sahne gözlerinin önünden geçtiğinde arsızca sırıtan apo'yla beraber iki eliyle yüzünü kapatarak kendini yastığa bastırmıştı.

aklı başına yeni gelmiş olmalı diye düşündü apo, oysa saniyeler öncesinde daha az gergindi burak. gülerek yanağını çenesini yasladığı yere yasladı.

heyecansız değildi mavi gözlü çocuk, en az onun kadar hızlı atıyordu kalbi. yine de burak, aynı burak'tı. onu dünden, belki bir önceki günden, belki iki hafta öncekinden daha çok seviyor olması onun yerine farklı birini koymuyordu. o, oydu.

burak utanarak üzerlerindeki beyaz yorganı apo'nun suratına çektiğinde daha rahattı. onun parlak mavilerini gördükçe dün karnından boynuna tırmanan ellerini hatırlıyor garip bir his çevreliyordu kendini. garipti, adlandıramıyordu. tenine, içine fazlasıyla yabancıydı. salaklaştırıyordu, boncuk boncuk terletiyordu mesela, elleri titriyordu bazen.

yorganın altındaki boğuk kahkaha ile homurdandı burak. dilinden düşmeyecekti yüksek ihtimalle. apo, yorgandan yukarı tırmanırken burak ucunu hafifçe kaldırmıştı. gördüğü yüzle beraber gözlerini ona çevirdi.

"ben aynı apo'yum biliyorsun değil mi?"

"hayır değilsin, öpüştük biz."

"hayır öyleyim, aynı apo'yla öpüştünüz."

burak tekrar yorganı kapattığında apo yüzünü olduğu yere gömerek kıkırdamıştı. burak huylanarak yorgandan belli olan kafasını salladı.

"şimdi seninle bir anlaşma yapacağız." dedi sessiz bir tonda.

"ne anlaşması?"

"ben buradan çıkmadan çıkmak yok." apo'nun kıkırtısıyla beraber üçten geriye saymaya başladı burak. daha bir olmadan koşarak odadan çıktığında apo hala beyaz yorganın içinde kapıyı çarpan çocuğa gülüyordu.

oturma odasından duyduğu üçle ancak yorganı kaldırıp çıkmıştı içinden. dağılmış yastıkları düzeltip yan yana koydu, bunu sevmişti.

°

öyle normal ⚣ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin